Part 12

4.9K 234 66
                                    

Gördüklerim, gerçek olmasın diye dua edilebilecek türdendi. Çağrı duruyordu karşımda. Ama o normal bir Çağrı değildi, dalga geçer gibi bakmıyordu bu sefer.
Çikolatayı andıran gözlerinde, hüznün en koyu tonu bulunuyordu. Bir süre durduktan sonra silkindim.

Sakin ol Hazan, o kendini önemli zanneden megalomanın teki.

Kafamı başka bir yöne çevirdim ve yürümeye başladım. Siyah ayakkabılarım, seri bir şekilde dövüyordu yeri. Çağrı ise, ardımdan geliyordu. Hissediyordum.

Dikkate alma Hazan, komik olma. Ona ihtiyacın yok. Hayır, başını o tarafa çevirme, sakın Hazan.

Arkamdan adım sesleri yaklaşıyordu saniye ilerledikçe. Kimin geldiği zaten aşikardı. Allah'ım lütfen bana yardım et ya. Ne olur!

O sırada, kaldırımın hemen kenarına duran Q7 hayatımı kurtarmıştı. Hüseyin abi, tam vaktinde gelmişti işte. Hızlı bir şekilde, arabaya ilerledim. Tam elimi kapıya uzatacakken, Hüseyin abi şöför koltuğundan inmiş biçimde, açtı kapımı.

"Buyrun, Hazan kızım."

"Sağ ol, Hüseyin abiciğim." Diyerek, yerleştim arka koltuğa. Portföyümü koltuğumun yan kısmına koyarken, Hüseyin ağabey de yerleşmişti benim gibi yerine. Tam arabayı çalıştırırken, açık camımdan Çağrı gözüktü.

"Dur Hazan, konuşalım önce."

"Durmamı gerektirecek en ufak bir unsur yok, Çağrı Bey."

"Hazan." Konuşmamızdan sonra yardıma ihtiyacı olan küçük bir oğlan çocuğu gibiydi şimdi. Sesini sert çıkartmaya çalışırken, gözleri teslim ediyordu sırlarını. Buna rağmen, tek bir kelime dahi etmeden, camımı kapattım. Hüseyin ağabeye döndüm.

"Gidebiliriz, Hüseyin abi."

"Tamam, Hazan kızım."

•••••••••••••••••
Yol boyunca tek kelime dahi etmemiştim. Başımı koltuğa koymuş ve sadece dışarıyı izlemiştim. Evimin önüne gelince, Hüseyin ağabeye kalmadan kendimi attım dışarıya. Sonra ona dönüp, "Gidebilirsin sen, Hüseyin abi." Dedim.

Bizim çocuklar, Fırat'ların evinin önündeki basamaklara oturmuşlardı. Eve girmeden, onlara ilerledim hızlıca. Yanlarına geldiğim anda çantamı kenara bırakıp, kaldırıma oturdum. Ayakkabılarımı çıkartıp, kenara koydum ve ayaklarımı yere bastım.

"Yavrum be, bu ne endam!" Diyen Dilara'ya gülümsemeye çalıştım. Bir şey olduğunu anlarmışçasına kaldırdı kaşlarını. "Neyin var senin?"

"Hiç. Hiç bir şey, yoruldum." Derken omuzlarımı silktim. O sırada, Fırat kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. "Dinlen annenin göğsünde, canım kızım." diye mırıldandı. Ses tonuna küçük bir tebessüm edip sustum.

Kağan konuştu bu sefer. "Biri bir şey mi yaptı, lan? Ne bu hâl, suratın sirke satıyor manken hanım?"

"Aman, olmadı bir şey ya. Eve gidip üzerimi değiştirip geleyim ben." Dedim ve ayağa kalktım kimsenin bir şey demesine olanak sağlamadan, koşarak eve gittim. Çantamı ve doğal olarak anahtarımı bıraktığımı hatırlayıp, bıkkınca geri döndüm. Hepsi hâlime sırıtırken, çantamı alarak, yanlarından ayrılıp on metre ilerledim. Evime, anahtarımın yardımı ile girdim.

Maşuka Mahallesi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin