2. Bölüm: "Ezyah"

64.4K 3.8K 1.1K
                                    

Keyifli okumalar, oy ve yorumlarınızı bekliyorum🌸

#Fikri Karayel Tolga Erzurumlu Yol



Hayallerimi ve umutlarımı beyaz bir kağıda çizmiştim. Sonra ellerime bulaşan siyah boyayla kağıdı ortadan ikiye bölüp, kor ateşlerin içine atmıştım. Yanan kağıttı, yanan hayallerimdi, esas yanan, çocukluğumdu.

Göz kapaklarımı aralamaya çalıştım ama kirpiklerimin diplerine sanki mum damlatılmış gibiydi. Ellerimi kaldırmak istedim ama bedenim tonlarca ağırlığın altında eziliyordu sanki. Zorlamalarım üzerine bedenimi esareti altına alan acılar, şiddetle nüks edince yüzümü buruşturdum. Aşina olduğum acılar, envanterini çıkaramayacağım kadar çoktu.

Ağzımdaki metalik tadı gidermek adına yutkunmaya çalıştım, tat daha yoğun bir hale geldi. Damağıma kanın paslı tadı yayıldı.

Zihnim karmakarışık bir haldeydi, neler olduğunu hatırlamak istiyordum ama şu saniyelerde bu isteğim imkânsızdı, olanlar çok bulanıktı.

Net olan tek şey, kokuydu. Puslu zihnim de hayal ile gerçek arasında asılı kalmış, isimlendiremediğim koku...

Beklenmedik bir şekilde, olanlar balyoz gibi kafama indi, bulanık olan şeyler netleşti.

Ben ölmek istemiştim!

Fakat hâlâ nefes alıyor olduğuma göre bunu bile becerememiştim.

Şimdi önümde yaşamak zorunda kaldığım koca bir yılım daha vardı. Acılar içinde, yalnızlıkla geçireceğim üç yüz altmış beş gün!
Kirpiklerim tıpkı çenem gibi titremeye başladı.
Ölmediğim için ağlamak istiyordum.
Acılı bir nefes çektim sızlayan ciğerlerime, bedenimdeki tüm kemikler sızladı, inlememek için dolgun dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım.

Hıçkırıklarımı içime attım, gözyaşlarım birer birer kırık yüreğime aktı, kalbim gözyaşlarımın içinde boğuldu, kimse kurtaramadı.

İçli soluk daha çektim, genzime yine o koku doldu; biraz portakal biraz çikolataya karışan sigara kokusuydu bu. Bu koku, nedense ölmek üzereyken, hissettiğim kısa süreli
bir sıcaklığı hatırlattı. Hâlbuki o kokuyu ve sıcaklığı, ölümün kucağı, ölürken gördüğüm bir halüsinasyon sanmıştım.

Bedenimde ve ruhumda hüküm süren acıyı beynimde küçülttüm. İç içe girmiş uzun kirpiklerim, nihayet aralanırken beni karşılayan loş bir ortamdı.

Odağını kaybeden gözlerimi, karanlık tavanda dans eden solgun ışığa diktim.

Ben neredeydim böyle?

Hafifçe doğrulmaya çalıştığım sırada, soğuk bedenimin üzerindeki battaniyeye şaşkın gözlerle baktım.

Benim üzerime en son annem battaniye örtmüştü. O zamanlar tenim ısınırdı, ama o lanet geceden sonra bu tarz şeyler beni ısıtmazdı. Bu evren üzerinde damarlarımda akan, buzdan soğuk kanımı ısıtacak bir şey yoktu.

Güçsüzce üzerimdeki battaniyeyi attım, fersiz bakan gözlerim de tam o an fark etti onu.

Tüm bedenim irkilirken nefes almayı unutan ciğerlerim, hâlâ bozuk ritim de atan kalbimi bir an için durdurdu.

Şaşkınlıktan irileşen gözlerim, yatağın yan tarafındaki koltukta uyuyan adamın üzerinde asılı kaldı. Odadaki şömine ateşinin altında kalan gölgeli yüz hatlarına, korku dolu gözlerle bakıyordum. Benim, tanımadığım bu adamın evinde ne işim vardı?

KELEBEK KUYTUSU-Feraşe  (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin