Tam ben bunları düşünürken tutunduğum kapı kolu -çok bastırmış olmalıyım-açıldı.
Mark kapı açılır açılmaz telaşla kapattı."Orası Sırlar Odası.Hiç kimse giremez dediler.Oraya girerseniz ve sırları öğrenirseniz....."İşte bu yüzden girmek istiyorum ya girme denilen yere her zaman girilmeli.
Ben devam ettim;"Sonunuz ölüm olur".
En fazla ne olabilir ki?diyerek kapıyı açtım.Yaklaşık 15 tane televizyon ve kameranın olduğu bir yerdi burası.Biz...izleniyorduk.Ve kameralara yaklaştıkça ekrandaki görüntüm buraya daha çok yaklaşıyordu.Ve kolumdan cılız bir ses yükseliyordu;Klak klak klak.
Dövme.Dövmede bir şey vardı.Bizi takip eden bir şey.Kameraya dikkatlice baktığımda aslında 1 değil 5 kişinin izlendiğini farkettim.
Mark son hızla içeri girdi.Ve benimkinden çıkmadığını anladığım bir ses yükseldi;Klak klak klak.
Ses arkamdan geliyordu.Arkamda ise tek bir kişi vardı Mark.O da izleniyordu.Aynı evde neden?Neden?
Her şey önceden planlanmıştı aslında.Mark ilk geldiğimde seçilen çocuk sen misin?demişti.Bunu yıllar önce tasarlamışlardı Beni kaçırmışlardı ama öldürmek için değil.Şu lanetin simgesi dövmem için.
Her şey kafamda birer birer otururken kapıyı açmaya çalışan birinin sesini duydum;Kapı kilitliydi galiba.
Kısık bir sesle;Sen...mi kilitledin? dedim.
Hayır anlamında başını salladığında.Ağzımdan küçük bir çığlık çıktı.Kameraların ekranları teker teker kapanıyordu.Kameralar yön değiştirmişlerdi.Ve buradan kaçmak için bir pencere bile yoktu.Kapıyı kırmak.Baya fantazi gerektiren bir haraketti.
Ve biz birbirimize öylece bakarken kapı açıldı.Az önce yaşadıklarımdan sonra bütün sinir sistemim bozulmuştu.Sanki vücudumu ben yönetmiyordum.Ne yapacağımı bilemeyerek açılan kapının ardındakine baktım.
Sanki her an şunu diyebilecekmiş gibi duruyordu;Ama bu sırların bedeli ölümden başka bir şey değil...
Sophia.Kapı artık iyice açılmıştı Herkes birbirine bakarken buradan kaçmak istedim.Yetimhaneden kaçtığım gibi.Gerçeklerden kaçmak istediğim gibi.
O ise hiç bir şey demeden kapıdan çekilip çıkmamızı bekledi.
Kalbim artık atmıyordu bile.Yavaşça dışarı çıktığımda vücudumun her noktasında bir ürperti hissettim.Ve Sophia ağzını açacağı anda diğerleri bu kata doğru geldi.
Ve gülümseyerek devam etti;Tatlıım!Siz daha hazırlanmadınız mı?Bu kadar saçma şeylerle ilgileneceğinize keşke hayatın tadını çıkarsanız dedi."Malum...hayat kısa"
Bunun ne demek olduğunu tam anlamamıştım.Ama ben hala titriyordum.O görüntüler o ses beynimi yiyip bitiriyordu.Odama gidip saatlerce uyumak istiyordum.Tek yapabildiğim şeyi yapmak istiyordum.Ya da ağlamak...Gözyaşım bitene kadar ağlamak.
Odamdan içeri girdiğimde masanın üzerindeki mavi elbiseyi farkettim.Yumuşacık bir kumaşı vardı.Insanı soğuktan koruyabilen kalın bir kadifeydi.
Titreyen ellerimi bir araya kenetledim.Donmuştum.O yüzden ısınmak için şöminenin başına oturdum.Geceleri sönüyor ve sabah saat 5 gibi tekrar açılıyordu.
Elbiseyi şöminenin başından ayrılmayarak üzerime geçirdim.Ve çaresiz adımlarla kapıya gittim.Iki adımlık yol sanki 1kilometre gibi gelmişti.En ufak harakette bile yoruluyordum artık.Sabır taşı olsa-ki öyle bir taş yok-çatlardı.Ama ben inadına yaşamaya devam edicektim.
Dışarı çıktığımda zaten her an ağlamaya hazır olan gözlerimden bir kaç parça yaş süzüldü.Çünkü yüreğimi ağzıma getiren Sophia başımda bekliyordu.Korku bütün kalbime yayılırken göz yaşlarımı sildim ve yanına gittim.
Merdivenlerden seri olmayan bir şekilde inerken saatin daha yeni 7.00 olduğunu farkettim.O kadar yaşanan fantaziden sonra saat anca bu kadar ilerlemişti.Dışarıda bizi bekleyen neredeyse 15 kişiyi alabilecek kadar büyük arabaya bindik.
..........................................................
Yol çok uzun sürmüştü.Saat 9.00 olmuştu bile.Bütün halk bizi Staithes denilen -takma adı masallar şehri-yerin meydanında bekliyorlardı.
Arabadan bir prenses gibi falan inmedim.Ben hala titriyorum siz bir de prenses gibi davranmamı mı istiyorsunuz?Uyuyan güzel uyurken güzeldi ve uyandı artık büyü bozuldu
Artık her şeyin farkındayım ve bu -her şeyin-içinde mutlu olmamı beklemeyin.Hiç tatmadığım bir duyguyu yani....Yüksek kırmızı koltuklardan birine oturup törenin bitmesini bekledim.Bu sırada Çaki maki cadısının ekürisi Esther yanıma oturdu.Elinde bir bardak portakal suyuyla gelmişti.
Sabah içemedin!dedi.Içmek ister misin?
Aslında dilim damağım kuruduğu için hiç fena olmazdı ama bu şimdi içine zehir falan katmış olmasın?Daha çok gencim.Midem "Açım!"diye bağırırken bana nazik olmayan bir şekilde sunduğu portakal suyunu aldım.Alcakken bir anda bırakınca fizik kurallarına göre benim üstüme döküldü.
Amann canım sen de bir şeyi tutamıyorsun dedi ve gülerek yüksek koltuktan zıpladı.
Sen...?sesim bana ihanet etmişti.
Hah!Eğer hakaret edeceksen unutma canım ben burada prensesim....
Biz burada eşek başıyız değil mi?
Senin prenses olabileceğin tek saray Simit Sarayı canım dedim ve sandalyeden zıplayarak aşağı indim.
...........................................................
Tören 3 saatin ardından bitmişti.Saraya dönmek için yola çıkmıştık.Ben çoktan uyuklamaya başlamıştım.Uyuyan prensese de bu yakışır işte.
Bir ara araba fren yaptı ve korna sesiyle uyandım.
Kaza falan yapmadık canım öyle olsa ben nasıl konuşayım?
Benzin almak için durmuştuk.
Herkes arabadan -hangi amaçla olduğunu anlamadım-indi.Esther hanımcığımız inmek istemeyince-hani o prenses ya-ısrar edilmedi.
O an ona şımarıklığının dersini vermek istedim.Siz daha durun.
Asıl ekşın şimdi başlıyor beybisii.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
▪Yeşil Sır▪
FantasySır#1#Işıklar söndü,alevler parlamaya başladı.Her şeyin bitmesi için bir kıvılcım yetecekti... "Nefes almıyor." Ellerim kana bulanmış bir şekilde öylece duruyordum.Midem bulanıyordu,kafamda sinir bozucu bir uğultu vardı. "Orada öylece oturamazsın,gö...