Multi Feza
İnsanların boş olduklarında bir uğraş edindiklerini fark etmiştim. Kimisi Pamir gibi kitaba sarıyordu, kimisi benim gibi eski futbol maçlarını izliyordu.
Benim içim dışım futbol olmuştu. Topla yatıp golle kalkıyordum. Bu yüzden, birlikte olmak istediğim insanın futbolcu olması anlatılamaz, yaşanır bir duyguydu benim için. Sanki bir birleşsek gerisinin hiçbir önemi yok gibiydi. Buna kimliğimin açığa çıkması ve kariyerimin bitmesi de dahildi.
Sevdiğim her şey bir arada olacaktı.
Pamir, "Kalk uyu artık," deyip bacağımı dürtmeden önce bunları düşünüyordum. "İzlediğinden değil gerçi de film bitti."
Yeniden iki büklüm olmuş Feza'yı izlemeyi bırakıp odama yöneldim.
x
"Ne uyudu be," diye güldü bana doğru Pamir, salona girer girmez.
Göbeğimi kaşırken gözlerim koltuğa kaydı. Tişörtümün içindeki elimi çıkardım hızla. "Ne işi var lan bunun burada?" deyip büyük adımlarla Pamir'in yanına gittim.
Elindeki kitabı indirdi ve uzattığı ayaklarını kendine çekip karşısındaki koltukta uyuyan Feza'ya baktı. "E burada uyudu," dedi bariz bir şeyi söylercesine alayla.
"Rüya değil miydi bu anasını satayım?" Dehşet içinde büyümüş gözlerimle sordum.
"Oflaz, iyi misin abi? Bağırma, uyandıracaksın çocuğu."
İki yana açılmış ellerimle saçlarıma asıldım. "Yok, yok, bu rüyanın devamı kesin."
"Sen hangi köyün malısın ya," diye hayıflanıp devam etti kitabını okumaya.
Yere oturup kollarımı dizlerimin üzerinden sarkıttım. Tam karşımda, yüz üstü, kapalı gözleri ve hafif açık ağzıyla uyuyordu. Tek kolu kanepeden sarkmış, yere değiyordu eli. Uzun olmanın zararları bu olsa gerek, diye geçirdim içimden. Hiçbir zaman anlamayacaktım çünkü kısaydım.
Futbolda faydası oluyor, üzülme, diye destek olmaya çalışan beynimin elini omzumda hisseder gibi oldum.
Gerçekten burada olmasının imkanı yoktu. Bu, rüyaydı. Çok güzel bir rüya görüyordum ama uyanmamakta direniyordum.
Tırnağımı ısırmaya başlamıştım onu izlerken. Uyanınca şaşırmasaydı bari yavrucak.
On dakika geçince uyanmayacağını fark edip ayaklandım. "Kahvaltı hazırla bari."
"Ben de tam onu yapacaktım," deyip mutfağa yöneldim. Ortada yiyecek bir şey olmazsa uyandığı gibi giderdi. Ben olsam öyle yapardım yani. Aç bir insandım.
Yavaş yavaş hazırladığım eksiksiz kahvaltı sonrası Pamir'i çağırdım. "Vay anasını. Feza olmasa elinden bir şey de yiyemeyecekmişiz be," deyip sandalyelerden birisine oturdu.
Zeytine uzanan eline vurdum hızla. "Eksik bir şey var mı, onun için çağırdım."
Elini kendine çekip ovarken masayı taradı gözleri. "İyi, hoş, güzel de ekmek nerede?"
Mutfak dolabını açıp içine bakındım. "Pamir ekmek alsana," dedim dolabın kapağını kapatırken. Oflayıp ayaklandı. "Çabuk ol bak, soğumasın yumurta falan." Kafasını salladıktan sonra çıktı mutfaktan. Yine de geç geleceğinden adım kadar emindim. Salona yöneldim tekrar. Hala uyuyan Feza'ya yaklaşıp elimi yavaşça omzuna koydum. "Feza," diye seslendim birkaç defa. Mırıldanırken kırpıştırarak açtı gözlerini. "Kahvaltı hazır," dedim gülümseyerek.
Gözlerini sonunda tam olarak açıp mavilerini ortaya çıkardı ve iç çekmeme sebep oldu.
Bana boş boş baktıktan saniyeler sonra kaşlarını çatıp geri çekildi. O sırada fark ettim suratlarımızın yakın olduğunu.
Derin bir nefes alıp esnerken etrafa bakındı. Çatılı kaşlarını düzeltip hafifçe kafa salladığında dünü hatırladığını tahmin ettim. "Lavabo ne tarafta?" dedi ellerini suratına kapatmadan önce.
"Yukarıda, koridorun en sonunda." Suratıma yerleşmiş anne şefkati içeren gülümseyişime gözleri kapalıyken karşılık verdi. Son kez gözlerini ovalayıp ayaklandı. Eli örtüye gidince engel oldum. "Sen işini hallet, ben toplarım."
Kafasını sallayıp hafif hafif yere sürünen ayaklarıyla merdivene yöneldi. Kırışmış pantolonuna takıldı bakışlarım. Aşağıya indiği zaman konuşuruz diye not ettim aklıma.
Sandalyede oturduğum on dakika sonrası ne Pamir gelmişti ne de Feza aşağıya inmişti. Oflayarak yukarı kata çıktım. Odamdan telefonumu alacaktım. Hiç değilse takımın hesabında gezer, dünki yayını izleyip zaman geçirirdim.
Seri adımlarla tuvaletin hemen yanındaki odama hareketlendim. Ama kapının önünde duran Feza'yı görünce yavaşladım.
Sırıtarak omzumu kapıya yasladım ve kollarımı önümde birleştirdim. "Yolunu mu kaybettin?"
Yerinde zıplarken etrafta gezinen bakışlarını bana çevirdi. "Kapın açıktı, önünden geçerken gözüm kaydı."
"Sen kalacak yer tuttun mu?" dedim dünden beri ilk defa ciddi bir ifadeye bürünerek.
"Bir tane ev vardı da görmeye gitmedim daha. Bugün gitmeyi düşünüyordum."
Yanından geçip komidinin üstündeki telefonumu cebime attım. "Araban?"
"Hala stadyumun önünde olması lazım."
"Bırakayım mı?" Ufacık gülümsemesiyle kafa salladı. Sessizce her karışını ezberlediğim suratını bir kere daha taradım. Mavi gözleri kısılmıştı gülümsemekten. Ellerini cebine atıp olduğu yerde sallandı yavaş yavaş. İyice mayışmıştım. Gözümü kırpmadan onu izliyordum. Bir bebekteki masumluk vardı üzerinde. Bembeyaz teni dudaklarının kırmızılığını imkanı varmış gibi daha çok ön plana çıkarıyordu.
Bakışlarım dudaklarında takılı kaldı bir süre. Sürekli ısırdığı için kırmızılığı silinmiyordu. Dağınık saçlarından bir tutam düştü güzel yüzüne. Geriye atmak için yanına yaklaştım. Ayaklarım istemsizce ona yöneliyordu. Ağzını açmadan beni izlemesi de cesaret vermekten başka bir şey yapmıyordu.
Bence o da sana aşık, diyen beynimi susturdum hemen, anı bozmamak için.
Dudakları hafifçe aralandı yanına iyice yaklaşınca. Kalbim olduğu yerde can verircesine çırpınmaya başladı.
Boyunun uzunluğuna küfrederek uzandım saçına. Öylece gözlerime bakıyordu. Cebinde olan ellerini çıkarıp duruşunu düzeltti. Yardımcı olmak ister gibi üzerime eğildi. Saçından geçirdiğim elimi arkaya itip ensesine yerleştirdim.
Başka bir hamle yapamadan aşağı kapı sertçe kapandı. Söylenme sesleri yukarıya kadar geliyordu.
Sıkıntıyla nefes çekip zorlama bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. Ellerimi kendime çekip eşofmanımın ceplerine girdirdim. "Kahvaltı," dedim nefes alışverişlerimi çaktırmadan düzene sokmaya çalışırken.
Boğazımı temizleyip dikkatini çektim, açık tutmakta zorlanır gibi yere bakan gözleri sonunda beni buldu. Dudağının kenarı kıvrıldı sadece.
Ben kendime diyordum ama o da yanıyordu.
Suratıma yayılmaya çalışan sırıtışı kafamı eğip yanından geçip giderek sakladım. Geçtiği yerlere yayılan kokusu burnuma gelince artık saklayamıyordum.
Sandalyeye oturup keyifle yayıldığımda Pamir merakla hareketlerimi inceliyordu. "Hayırdır?"
"Hiç," dedim iç çekerek. Hemen ardından sessizce mutfağa giren Feza'yı izledim. Pamir'e gülümseyip başıyla selam verdi. Sıkılı çenesiyle önüne bakmaya başladı bu sefer.
Altı üstü hedeflerime yaklaşıyordum, hepsi buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
90+
Teen Fiction"Yahu arkadaş, bunca yıllık forvetim, sana yaptığım ataklarda düştüğüm kadar ofsayta düşmedim." Oflaz'ın Hikayesi