26°

5.7K 384 86
                                    

Yegane bir tavsiye: deledier alemine hiç girmeyin çıkamıyorsunuz sonra bicfşvldlcd

"Sevgililerin mi?" Gözlerimi devirip uzattığı elini sıktım sırıtan ev sahibinin, Gerald'ın. Takımda en çok maaşı alanın o olduğunu duymuştum. Takımın en eski oyuncularındandı, hala formunu kaybetmemişti. Birikimi de sağlamdı. Evinin arka bahçesinde neden bir futbol sahası olduğunu anlayabiliyordunuz. 

"As kaleciyi getirmeniz biraz adice değil mi?" Maçlarda giydiği eldivenini eline geçirmekte olan David'i gösterdim parmağımla. 

Omuz silkip "Savaşta her şey mübahtır," anlamına gelen bir cümle söyledi Christian, ellerini şortunun cebine sokup. 

Dudağımın kenarı kıvrılırken kendi sahamıza çekilip Feza'yla Pamir'e yaklaştım. "Elemanı duydunuz. Yine de çok sert oynamayın. Üç güne maçımız var." Ani dönüşüme güldüler ama bir şey demediler. "Pamir, kale senin kardeşim." Kaşları çatılınca omuzlarımı kaldırdım. "Valla kaleye en yakın oynayan sensin. Kapmışsındır bir şeyler." Sabır çekerek kalenin yanında duran eldivenlere yöneldi. "Feza, orta saha sende koçum," dedim elimi omzuna koyup Pamir'e kayan dikkatini çekmek için.

Kaşlarını çattı hafifçe geriye çekilirken. "Koçum?"

"Balım mı diyeyim?" dedim yüzüme yayılan gülümsemeyi gizleme gereği duymadan. Suratını ekşitirken omzunu silkip elimden kurtuldu ve arkasını dönüp pozisyonunu aldı. İleriye yürüyüp "Doksan dakika mı?" dedim Gerald ve David'le konuşan Christian'a doğru.

"Yorulmazsan," dedi alayla, aramızdaki mesafeyi kapatmak için hareketlenerek.

Yapmacık bir gülümsemeyle baktım yüzüne, sırıtışı arttı. "Ezin lan şunları," dedim omzumun üzerinden Feza'yla Pamir'e bakarak. "Hangi takımdan geldiğimizi bir görsünler." Kafalarını salladılar kendilerini adamış şekilde.

İlk on beş dakika başa baş ve golsüz geçmişti. Kalemize Feza yaklaştırmıyor, uzaktan şut çekmeye kalkıştıklarındaysa Pamir güzel kurtarışlar yapıyordu. Gol atamamamızın sebebi ben değildim ama. Top daha bana geçmeden araya Christian giriyordu. Çocuğun son vuruşları güzeldi, ayak oyunları zaten karşıdakini şaşı bırakıyordu, şimdi de ortaya defans becerisi çıkmıştı. 

Böyle olmayacağını fark edince uzakta beklemek yerine gidip defanstan aldım topu, ben sürecektim. Ceza sahalarına kadar yaklaştığımda Christian yüzündeki oyuncu gülümsemeyle karşıma dikildi. "Merhabalar," dedi bakışları ayağımdayken. Ne yapsam işlemeyecekti çünkü onun bilmediği, tahmin edemeyeceği bir hareket yoktu. Her türlü engelleyecekti, biliyordum. Bu yüzden egomu bastırıp pas atmaya karar verdim.

Feza top ayağıyla buluşur buluşmaz şut çekti. Top David'in parmak uçlarına değip kaleye girince Feza'ya koştum. Havadaki ellerine beşlik çaktıktan sonra "Sen nasıl bir kralsın," deyip beline sarıldım.

Pamir'in kaleden "Helal be size!" diye bağırdığını duydum. 

Ayrıldığımızda dönüp sinirle bakan Christian'a göz kırptım, orta parmağını kaldırmakla yetindi. "Oyun daha yeni başlıyor," dedi sesini yükselterek. "Yerinde olsam bu kadar erken sevinmezdim."

"Aynen, aynen," dedim dudağımı büzerken. Bakmayı sürdürürken kalelerine yaklaşıp topu aldı. Eski pozisyonumuza döndük. 

İlerleyen dakikalarda yine bir atakta David üst direğe yakın atılan topu çıkarmak için zıplamış ama ters düşmüş, bileğini burkmuştu. Önemli bir şey olmadığını söylemişti. Yine de risk almak istememiştik. "Yedeklerden alalım," dedi Christian eliyle seyirci kısmında bizi izleyen yeni takımımın oyuncularını göstererek.

"İkinci kaleciyi almayın da ne isterseniz yapın." Gözlerini devirerek cevap verdiğinde güldüm sessizce. Sahanın çıkışına yönelmesiyle üçümüz toplanıp konuşmaya başladık. "Gayet iyi gidiyoruz ama tempoyu arttırın biraz. Benim lakabım zaten dede, sizinki de olsun istemem." İkisinin de sırtına vurup devam ettim. "Hadi göreyim sizi."  Soğumamak için esneme hareketlerimi yaparken bir yandan Pamir ve Feza'yla konuşmaya başladım. Sormayı düşündüğüm şey aklıma gelince elimin tersiyle hafifçe omzuna vurdum Feza'nın, dikkatini çekmek için. "Geçen haftaki maçı izledim de bir şey sormak istiyorum. Neden o kadar sinirliydin?" Anlamayan bir ifadeyle kaşlarını çattı. "Her pozisyona şikayet ediyordun. Hakem faul vermeyince ayrı bir sinirleniyordun zaten. En son kart da yedin. Sen bu kadar sinirli değildin. Hayırdır?" 

"Beni son zamanlarda kaç maçta izledin? Üç mü? Birisi ülke hazırlık maçıydı. Sert bir maç değildi. İkincisi de hazırlık maçıydı. Diğerinde de seni oracıkta öldürmek istemiştim ama malum, orta sahada oynayan genç bir oyuncuyum. Zaten ip üzerindeyken önemsiz bir maçta kırmızı kart yiyip çıkamazdım."

Hatırlattığı maçla bakışlarımı kaçırdım istemsizce. "Soyadının anlamı barış olan birisi için fazla cüretkar konuşuyorsun." 

"Sen benim soyadımın anlamını nereden biliyorsun?" dedi alayla, kolunu omzuma atıp bedenimi kendisininkine bastırırken.

Omuz silktim. "Araştırdık herhalde." Gülüşünü duymamla saçlarımı karıştırması bir oldu. "Beni on dört yaşında bir çocukmuşum gibi sevmeyi bırakır mısınız artık?" diye hayıflandım saçlarımı düzeltirken. 

Konuşmaya devam ederken Pamir birden oflayıp "Siktir et. Size söylemeyeceksem kime söyleyeyim," deyip derin bir nefes aldı. "Christine hamile."

"Oha!" diye bağırınca işaret parmağını dudaklarına yasladı. "Sonunda cümlelerimin espri olmadığını mı fark ettiniz?" dedim kendime çekip sarılırken. 

Kulağımın yanında gülüşünü duydum. "Cinsiyeti belli olana kadar beklememi istemişti aslında."

"Görürsem iletirim," dedim bir daha ne zaman göreceğimi bilmediğimi fark ederek.

Feza bir tepki vermemiş, gözü arkamda bir yere takılı kalmıştı. Nereye baktığını görmek için arkamı döneceğim sırada kollarımdan tutup engel oldu. "Oflaz senden olabileceğin en sakin haline bürünmeni istiyorum."

"Niye be?" diye sızlandım ellerinden kurtulmaya çalışırken. Kafamı çevirmeye çalıştığımda da yüzümü avuçları arasına aldı.

"Kendini her şeye hazırlamanı istiyorum senden." Kaşlarım iyice çatılırken aklıma ilk gelen hala açık olan yaramın sebebi, Víctor'du. Feza'nın mavilerine bakarken düşünmem için zaman tanırcasına beklemesi de diğer ihtimal olan ailemi getirmişti. Hemen sildim ama onları. İmkan vermiyordum. Birisine kötü bir şey olması ihtimalini de düşünemiyordum çünkü herhangi bir telaş sesi duyulmuyordu.

Tuttuğum nefesimi sakince bıraktım "Tamam, bırakabilirsin," dedim hala yanaklarımda duran ellerini güven verircesine sıkarak. Hafifçe salladı kafasını gözleri endişeyle yüzümü turlarken. Vücudumu gezinen korku ve heyecanla kapıya yöneldi bakışlarım. "Bir sal bizi ya."

90+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin