"Vallaha bana bir şey demedi ya. Yemin ediyorum bak. Röportaj diye çıktı, her şeyi anlatmış."
"Pamir, abicim, bir çekilirsen Feza'yla konuşmak istiyorum." Ofladı telefonu Feza'ya uzatırken. Görür görmez yükseldim istemsizce. "Rahat mı battı?" Durgun bakışları yerini sabırsız ve sinirli bir ifadeye bıraktı. Sorun şuydu ki ondan çok daha sinirliydim. "Benim neler çektiğimi bilmiyor musun sen? Buraya neden geldim ben Feza? Taraftarların sana neler yapacağını hiç mi düşünmedin? Psikolojini alt üst ederler be."
"Dayanırım," dedi düz, sakin bir sesle.
"Nah dayanırsın." Derin bir nefes çektim içime sakinleşmek için. Destek olmam gerekiyordu, köstek değil. Aldığı kararın zorluğunu, omuzlarına aldığı yükü en iyi ben biliyordum. "Özür dilerim," dedim gözlerimi kaçırıp. Sıkıntılı yüzü söylediklerime bin pişman ettiriyordu. "Büyük bir karar bu. Destekliyorum, yanlış anlama. Yanında olacağız tabii. Sadece... Bu kadar baskıya dayanabileceğine emin misin?"
Kaşını kaşıdı gözlerini kapatıp, düşünüyor gibi duruyordu. Acele etmeden bekledim konuşmasını. "Endişenizi anlıyorum, gerçekten. Ama zaten her şeyi söylediğimi varsayarsak bunu sormak için sanki biraz geç," dedi konuşmasını düz bir gülümsemeyle sonlandırıp. Hala kararsız baktığımı fark etmiş olacak gözlerini devirdi, fazla korumacı ebeveyninden bıkmış bir çocuk edasıyla. "İyiyim, merak etme. Takımdakilerin ne tepki vereceğini az çok tahmin ediyordum, onun da rahatlığı vardı." Gülerek "Senin zamanında acemi oldukları için ne tepki vereceklerini bilememişler, konuşursak özür dilediklerini söylememi istediler," dediğinde buruk bir gülümseme kapladı yüzümü. Özlemiştim takımımı. "Fabián zaten kanat geriyor. Taraftarlardan çekiniyorsan da henüz sert bir tepki almadım. En azından psikolojimi etkileyecek kadar. Yorumlara kulaklarımı ve gözlerimi kapatabiliyorum, o yüzden beni dert etme."
Sıkıntıyla verdim nefesimi elimi saçlarımdan geçirirken. Gençti ama olgundu. Olgun olmaya zorlanmıştı. Kendini bildiğinden beri kimliğini saklaması gerektiğini düşünmeye mecbur bırakıyorlardı. Yaptığı her hareketi düşünüyor, konuştuğu kişilere karşı tavrına dikkat ediyor, birileriyle yakın olmamaya özen gösteriyordu. Aksi takdirde anlarlardı, değil mi? Bu baskının altında kaldığınızda aldığınız nefesin bile kimliğinizi açığa çıkaracağından şüphe ediyordunuz.
"Senden tek isteğim hiçbir şeyi içinde tutmaman. Birilerine anlat düşüncelerini, hislerini. Bana değilse Pamir'e, ona değilse bir başkasına. Yanında mutlaka birisi olsun, Feza, lütfen."
Kafasını salladı çenesini sıkarken. Gülümsedi sonra. "Teşekkür ederim. Yanımda olduğun için."
"Ne olursa olsun yanındayım," dedim gülümsemesine karşılık vererek. "Gideyim de röportajını bir daha izleyeyim bari."
"Kaçıncı izleyişin?" dedi oyuncu bir ses tonuyla, dudağının kenarı kıvrılırken.
"Saymadım," dedim oyununa katılıp omuz silkerek.
"İşsiz misin?"
"Eh, biraz. Ha bir de," deyince yeniden dikkat kesildi, "zamanında benimle sevgili olduğunu söyle de ortamlarda bir adın olsun."
Komik misin, der gibi baksa da başta, ufak bir gülüş kaçtı ağzından. "Egoistliğini özlemeyeceğim," dedi kafasını iki yana sallayarak.
"Ufak at da civcivler yesin." Bayık bir bakış atıp sonlandırdı konuşmayı. Röportaj verdiği derginin internet sitesine girerken kıkıyordum. İspanya'ya dönmek istediğimi, istemediğimi düşündüren sebebin Feza'ya karşı olan duygularımı bilmemem ve bundan korkuyor olmam olduğunu fark ediyordum. Oradaki her bir insanı özlemiştim. Her maçta etkisini kaybetmeden tüylerimi ürpertmeyi başaran atmosferine, pas verdiğim insanlarına, gol attığım filelerine kadar her şeyini özlemiştim.
"Bu kadar genç bir yaşta dünyanın en iyi takımlarından birine transfer oldun. Bu kararın senin için büyük bir anlamı olmalı," demişti karşısındaki kadın.
Derin bir nefes aldı bakışları koltuğun koluyla oynayan eline giderken. Cevap verirken göz teması kurmaya özen gösteriyordu ama. "Büyük, evet. Hala neden bunu açıklamak zorunda olduğumuzu da anlamıyorum gerçi." Devam ederse konunun içinden çıkılmayacak bir yere gideceğini fark etmiş gibi gülümseyip devam etti sonra. "Anlam veremesem de zorluklar olacağının farkındayım. Ama takımım, ailem ve arkadaşlarım arkamda, ellerinden geldiğince destekliyorlar. O yüzden aşılmayacak bir zorluk çekeceğimi düşünmüyorum."
"Oflaz'ın bu kararında bir etkisi oldu mu? O da yakın zamanda konuşmuştu bu konu hakkında. Belki bu hareketinden destek almışsındır." Konuşmamıştım. En azından dilediğim bir zamanda. Víctor bunu benim yapmama izin vermemişti. Dolayısıyla bana düşen haberleri doğrulamak ya da yalanlamak olmuştu. Doğrulamayı seçmiştim. Dediğim gibi, hiçbir zaman kimliğimden kaçmamıştım.
"Oflaz bir bakıma beni büyüttü. Evet, çok az bir süre birlikte oynadık ama saha içinde ve dışında yol gösterdi, her konuda yardımcı olmaya çalıştı. Onun hayatına yakın olmak, hangi durumda nasıl karar verdiğini, karakterini görmek dönüp kendime bakmamı sağladı. Hayatını dolu dolu, cesur ve dürüst yaşayan bir insan. Yani evet, örnek aldığım, onun gibi birisi olması bu kararımda rol oynadı."
Videoyu durdurup yüzümü sıvazladım. Tanışmasaydık nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyordum. Ciddi anlamda büyük bir karar vermişti ve bu kararda benim de payım vardı. Gurur duyuyordum duymasına ama onu soktuğum bu zorlu yolda nasıl ilerleyeceğini bilmemek suçlu hissettiriyordu.
Oynatma tuşuna basıp geri çekildim tekrar. "Sence gizlenmek zorunda kalan diğer insanlara ilham kaynağı olacak mısınız?"
Dalgın dalgın yere bakarken gülümsedi kendi kendine. Kafasını sallarken sonunda kadına baktı. "Umarım." Burada bitiyordu video.
Benden yaklaşık bir ay sonra birisi daha açıklamıştı yönelimini. Pablo'ydu adı. Bizim ligde, başka bir takımda oynuyordu. Bulunduğu ülke ve takım eşitliği savunuyordu, çok sıkıntı çekmiyordu. Durumunu takip etmeye, desteğimi göstermeye çalışıyordum. Ancak Feza bildiğim kadarıyla üçüncüydü. Bu soruya anlam verebiliyordum.
Sonraki videoya geçeceğini haber eden geri sayım telefonumun çalmasıyla durdu. Ekranda Christian'ın adını görünce alnıma vurmamak için zor tuttum kendimi. "Efendim?"
"Gelmiyor musun?"
"Yoldayım," dedim hızlıca, tamamen unuttuğumu söyleyip bir ton espri duymamak için. Daha fazla konuşmasına izin vermeden telefonumu cebime atıp askıdan ceketimi kaptığım gibi dışarıya attım kendimi.
En geç ayda bir birisinin evinde toplanıp onlara çalışan David'i çağırıyor, saçlarını kestiriyorlardı. Bu benim dördüncü gidişim olacaktı.
Alex kapıyı açınca yapmacık bir sinir vardı suratında. "Hiç gelmeyeceksin sandım."
Omuz silktim içeriye geçerken. "Bensiz başlayamadınız mı?"
"Başladık," dedi yanımdan geçip giderken. Güldüm istemsizce, peşinden salona geçerken.
Kendine yer bulamamış gibi görünen Christian ayakta, elindeki telefonu sallayarak sırasının gelmesini bekliyordu. Beni görünce gülümsedi kısaca. "Sonunda," dedi telefonunu cebine atarken.
Yanına gidip ellerimi cebime girdirdim ve makinesini deli gibi kullanan David'i izledim. "Trafik."
İnanmadığını anlayabiliyordum ama umursamadım. "Telefonunu versene." Kaşlarımı çatarken arka cebimdeki telefonumu çıkarıp uzattım sebebini sormaya üşenip. "Sonraki buluşma günümüzü de kararlaştırdık. Takvimine kaydediyorum." Kafamı salladım yeniden önüme dönerken. "Bir şey daha var. Kabul edersen takvime onu da kaydedeceğim." Devam etmesi için bekledim parıldayan kahverengi gözlerine bakarak. "Yemeğe çıkmak ister misin?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
90+
Teen Fiction"Yahu arkadaş, bunca yıllık forvetim, sana yaptığım ataklarda düştüğüm kadar ofsayta düşmedim." Oflaz'ın Hikayesi