32°

4.6K 326 125
                                    

Medya ilk bölümlerde konuşulanın kanıtı dlvşslvöd

Bol bol yorum lütfen

Christian'la ilk yemeğimizin üzerinden iki ay geçmişti. Bu süre içerisinde rastgele yemeklere çıkmaya başlamıştık. Antrenman ya da maç olmayan boş günlerimizi bir şekilde birlikte geçiriyorduk. Dediğini yapmış, ona karşı olan tutumumu tam olarak bırakmıştım ve bu bizi yakın arkadaş olmaya itmişti. Şikayetçi değildim. Hem karakterlerimizi hem oyun tarzımızı tanıyor ve istemsizce yeni numaralar öğretiyorduk birbirimize. En basitinden, onun son vuruşlarını geliştirmesine yardımcı olmuştum, o da nasıl daha hızlı koşabileceğimi öğretmişti. Bunun dışında dilimi öğrenmek istediği için birkaç temel kelime ve cümle öğretmiştim. İyi mi yapmıştım bilmiyordum, zaman gösterecekti ama o da boş durmayıp İngiltere'nin önemli haberlerini, çoğunlukla sosyal medya olaylarını anlatıyordu. Sosyal medyanın beni ilgilendirmediğini söylediğimde 'ufkumun açılması' için bunun şart olduğunu söylüyordu.

Gelişiyordum. Ancak bu gelişme, Christian'ın bahsettiği, capslere ayak uydurma tarzında değildi. Takıma neredeyse alışmıştım. Kimin ne zaman ne yapacağını kestirebiliyordum, bu şekilde de ilk on birin daim oyuncusu olmaya emin adımlarla yaklaşıyordum.

"Hey, aşk kuşları!" Christian'ın kolu omzumda olduğu için fazla yakındık ancak bunu fark etmek için biraz geç kalmıştık. Seslenen Alex'e bakmak için aynı anda kafamızı çevirince burunlarımız çarpışmıştı. Bu da Christian'ın hapşırmasına sebep olmuştu. Aramıza mesafe girmesini fırsat bilen Alex gülerek aramıza girdi. "Oflaz, hiç şansın yok kardeşim," dedi ve boş boş ona bakan Christian'a dönüp sırıttı. "Christian'ı Sarah'yla shipliyorum."

Çok da fifi, dercesine alayla bakıp yürümeye devam ettim. Hava buna kafa yormama müsaade etmeyecek kadar soğuktu. Antrenman henüz başlamamıştı ama donduran havada buz kesmemek için sürekli hareket halindeydim.

Seke seke sahada ilerlerken ayaklarımın arasından bir şey geçti. Çatılı kaşlarımla o tarafa baktığımda yavaşlayan bir top gördüm. İfademi bozmadan kafamı kaldırdığımdaysa dudağının bir tarafı gururla kıvrılmış Christian'ı gördüm.

"Ciddi misin?" diye mırıldandım boğuk çıkan sesimle.

Normalden biraz açık bacak görünce dayanamadığını hatırlatır gibi omuz silkti. Gülerek yanıma yaklaştı sonra. "Üşüyor musun?" dedi tempoma ayak uydurup yanımda yavaşça koşmaya başlarken. Kafamda bere, boynumda boyunluk, elimde eldiven, altımda termal tayt, üzerimde de en kalın kıyafetlerim vardı ama üşümeme engel olamıyordum.

Titreyen çenemin izin verdiği kadarıyla konuştum. "Donuyorum."

"Yardım edeyim," demesiyle kollarını etrafıma sarması bir olmuştu. Güldüm ama uzaklaşmak için bir hamlede bulunmadım. Birkaç saniyeye kalmaz çekilirdi. Yine de vücudunun sıcaklığını hissetmem kasılan bedenimi biraz da olsa rahatlatmıştı.

Antrenör ortaya geçip hepimizi etrafına toplamıştı. Dağınık bir şekilde dizilmiştik. Christian tam karşımdaydı ve biraz dikkat dağıtıyordu. Bunun sebebi orada olması, yüzü ya da vücudu değildi. Denge hareketlerinde o kadar kötüydü ki ona bakınca tüm çabalarım yerle bir oluyordu.

Uçak hareketine geçtiğimizde artık olmuyordu. Bakışlarımı arkasındaki uzun direğe sabitlemekte buldum çareyi. "Tek bir noktaya odaklan. Yardımı olur," dedim sonunda dengemi sağladığımda. Göz ucuyla sabit kalmayı başardığını görünce nereye baktığını merak etmiştim. Bakışlarımı ona çevirdiğimde göz göze geldik. "Bana değil," diye uyardım, yeninden direğe döndüm. Ama çok geçti. Dengemi kaybetmiş, iki ayağımın üstüne inmek zorunda kalmıştım. Derin bir nefes alıp ona baktığımda omuz silkti gülmemeye çalışarak. Sinirle üzerine yürüdüğümde arkasını dönüp kahkaha atarak koşmaya başladı. Peşi sıra gittim sırıtarak. Formasının eteğinden yakaladım ama kendisini yere bıraktı. Refleks olarak tutuşumu sıkılaştırdığım için arkasından düşmüştüm. Bozuntuya vermeden tikiyle oynamaya başladım. "Şimdi dur bakayım dengede, durabiliyorsan."

"Tamam, tamam. Yapma," diye bağırdı kahkahaları arasından, bileklerimden tutmaya çalışıp. "Üşümüyor muydun sen?" dedi ellerimi çeker çekmez.

Üstünden kalkıp tutması için elimi uzattım. "Sıcak bile oldu."

"Evet, öyle bir etkim vardır," dedi elimi tutup kalkarken.

"Gıcığın tekisin," dedim koluna yumruk geçirip.

"Biliyorum," dedi kolunu tutarak.

Haftanın ilerleyen günlerinde başka bir şehirde maçımız vardı. Bunun için deplasman takımın stadına yakın bir otele geçmiştik.

"Transfer değerim canımı sıkıyor."

"Neden?" diye sorunca Christian dışımdan konuştuğumu fark etmiştim.

Telefonuma ölümcül bakışlar atmaya devam ettim. Takımdan gitmeyi düşünürken en yüksek fiyatı söyleyen kulüp burasıydı. Değerim üçte ikisine düşmüştü ama yapabileceğim bir şey yoktu. "Neredeyse yarıya düştü," dedim kısaca.

Kafasını salladığını gördüm. "Sen şimdiki değerini arttırmaya bak." Sıkıntıyla nefes çektim ama gülümseyerek onayladım. Arttırıyordum zaten. Elimden gelenin de fazlasını yapmam meyvesini veriyordu. Transfer ücretimden fazlaydı değerim. "Ben duşa giriyorum," deyip ayaklandı birden Christian. Telefonunu da yanına alıp tişörtünü çıkarttı banyoya yönelirken.

Bakışlarımı televizyondan çekip arkasından seslendim. "Bugün kaçıncı?"

Kapıyı kapatmadan önce "Antrenman ve maç sonraları sıcak duş almamıza izin yok," dedi haklıca. Banyo boşaldığında girip küvette yatmayı not ettim kafama.

Kanallarda boş boş gezindim bir süre, gözüm Christian'ın bavuluna takılana kadar. Yatağının ayak ucunda, açık bir şekilde duruyordu. Bavulun köşesinde ambalajı açılmış bir paket parlıyor, adeta yanına davet ediyordu. Yola çıkmadan önce Sarah ona bir hediyesi olduğunu söylemiş ve bu küçük, beyaz hediye paketini uzatmıştı. Merak etmiştim ama şu ankinin aksine açıp ne olduğuna bakmayı aklımdan geçirmemiştim.

Tırnağımı dişleyip bakışlarımı yeniden televizyona çevirdim. Bakmayacaktım. Açıp bakmak şöyle dursun, birbirlerine hediye almaları beni ne ilgilendirirdi ki?

Düşüncelerimin inadına paket parlamaya devam ediyordu. Dikkatimi dağıtmak için telefonumu çıkardım cebimden. Pamir'in çevrimiçi olduğunu görünce mesaj atmaya karar verdim.

Paketten bahsedince Pamir'in verdiği cevap sinir bozucuydu.

Ben seni böyle mi yetiştirdim? Kalkıp baksana, mal.

Bir şey demeden telefonun ekranını kilitleyip yanıma bıraktım. Bu zamana kadar bir şey yapmadan önce Pamir'e danışıp verdiği tavsiyelere göre hareket ettiğim için tüm bedenimi gezinen dürtüye engel olamıyordum.

Oflayıp ayaklandım en son. Altı üstü çoktan açılmış paketin kapağını açıp bakacaktım. Abartılacak bir mesele değildi. Hem çıktıktan sonra Christian'a sorsam söylerdi zaten.

Pamir'in, "Bunu sorarak kendini küçük mü düşüreceksin gerçekten?" diyen sesi yankılandı beynimde. Büyük ihtimalle böyle bir cümle söylemezdi ama beynim bana bunu yaptırmak için elinden geleni yapıyordu.

"Tamam ulan," diye kendi kendime söylenip bavula yöneldim. Önünde diz çöktüğümde saate bakmayı akıl etmiştim. Telefonun kilidini açıp saatle bakıştım. Christian duşa gireli on beş dakika olmuştu, beş dakikam falan vardı. Bu kadan uzun süre bavulla bakıştığımı fark edince güldüm istemsizce.

Elimi bavula uzattım ama hemen geri çektim. Cidden, ne yapıyordum ben?

Düşünmeyi bırakıp omuz silktim. Ne olacaktı ki sanki? Yakalanırsam kıyafetlerinin birisinin benimkilere çok benzediğini, bakmak istediğimi söylerdim, olur biterdi. Yer miydi, orası meçhuldu.

Acele ederek ama paketi hareket ettirmemeye de özen göstererek işaret parmağımla kapağını açmaya çalıştım. Kapak zar zor hareket ettiği sırada çalan kapıyla yerimde zıpladım. Boğazımı temizleyip ayaklandım ve gereği varmış gibi kıyafetlerimi çırptım. Delikten baktığımda Gerald'ın endişeli ifadesini gördüm. Beklemeden açtım kapıyı. "Ne oldu?"

"Feza lobide."

90+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin