34°

4.7K 306 117
                                    

"Neden bunca zamandır bir şey söylemedin? Onu geçtim, neden her şey normalmiş gibi davrandın? Halinden memnunsun sanıyordum. Bana ihtiyacın yoktu. Ben... Ya..." Söyleyecek bir şey bulamıyordum. Aklım doluydu, düşüncelerim saniyede bin kilometre hızla hareket ediyordu ama dilim bu hıza ayak uyduramıyordu. Yutkunmakla yetindim. Feza sesini çıkarmadan beklerken çaresizlikten, sinirden, binbir çeşit duygudan gözlerimin dolduğunu hissediyordum.

Sessizliğimi bozmayacağımı fark etmiş olacak benim yükselmeme karşılık kısık sesiyle konuştu. "Ben sana ayak uydurmaya çalıştım. Hala aynı hissettiğimi söylersem uzaklaşırsın diye korkmuştum."

"Şu an durum çok mu farklı sanki," diye homurdandım sinirle, baş ve orta parmağımla şakaklarımı ovarken.

"Bil diye söylüyorum, sadece hissettiklerimi söylüyorum. Herhangi bir şey yapmanı beklemiyorum. Ki yapma da zaten. Sadece... Dora'dan sonra fark ettim ki hayatta her an her şey olabilir. Bunun içimde kalmasını istemedim."

"Feza..." dedim ama devamını getiremedim. Kafamı iki yana sallayıp yutkundum cümlelerimi toparlamak için. Bana karşı son derece dürüst olurken sırf mutlu olsun diye böyle bir konuda yalan söyleyemezdim. "Ben maalesef hislerine karşılık veremem. Üzgünüm."

Başını salladı bakışlarını yere indirirken. Omuz silkip gülümsedi sonra. "Yok, dediğim gibi, bir şey beklemiyordum." Onu üzdüğüm zaman kendimden nefret ediyordum, gereğinden fazla iyi bir insandı ama bu durumda yalan söylemek ona yapabileceğim en büyük kötülüktü. Gözlerime bakıp kaşlarını kaldırdı, ufak bir gülümsemeyle. "Yine arkadaşız ama, değil mi?"

"Tabii ki, her zaman," dedim öne atılıp.

"Ben odama geçeyim." Ayaklanınca peşi sıra kalktım. "Dürüst olduğun için teşekkür ederim," dedi sarılırken. Kafamı sallamakla yetindim. Her zaman yaptığı gibi dilimin tutulmasına sebep olmuştu. "Yarın için başarılar," dedi ve başka bir şey söylemeden uzaklaştı.

Tüm bu olanlar ağırdı. Ufak işlerde çalışan bir genç olsam dahi kaldırabileceğimden emin olmadığım şeyleri dünyaca tanınan bir futbolcuyken yaşamak cidden hiç hoş değildi.

Yarın maçım vardı. Bunlar düşünmem gereken son şeyler bile değildi.

Ama büyük pencereden görünen kar taneleri yavaş yavaş salınırken ve orada öylece oturup onları izlerken başka hiçbir şey düşünemiyordum.

Omzuma dokunan elle farkında bile olmadığım dalgınlıktan çıktım. "İyi misin?" Christian Feza'nın eski yerine otururken bakışlarına endişe hakimdi. "Yukarıya çıkmanı bekleyecektim ama bağırışlar falan duyunca bir kontrol edeyim dedim."

Hayatımda aldığım en derin nefesi aldım ve "Değilim," dedim kısaca.

Kaşları daha çok çatılırken koltukta ilerleyip dizlerimiz değecek kadar yaklaştı. "Ne oldu?"

"Önemli bir şey değil," deyip geçiştirdim omuz silkerek. Daha kendim bile anlamadığım şeyi birisine anlatamazdım.

"Önemsiz gibi durmuyordu ama neyse." Elini omzuma koyup sıktı ve gülümseyip göz kırptı. "İstediğin zaman konuşabilirsin."

Sıcacık kahverengi gözlerine bakarken dudaklarım benden habersiz kıvrılıyordu. Zorlamadığı için minnetle kafa salladım. "Teşekkür ederim."

"Her zaman." Omzumdaki elini indirip diğeriyle çarpıştırdı. "Haydi, kalk bakalım. Yukarı çıkıyoruz. Saat geç oluyor ve bırakırsam sabaha kadar oturacak gibi duruyorsun."

Ağzımdan ufak bir gülüş kaçtı. İtiraz etmeden adımlarına ayak uydurdum. Yan yana yürürken kolunu omzuma atıp kendine çekti. "Benden uzak kalamıyorsun, değil mi?"

90+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin