38°

4.9K 287 75
                                    

Multi: Julian'ı aldatan bizden değildir Presnel

Bunu ayın beşinde söyleyecek ne yaşadım bilmiyorum ama yeni yılınız kutlu olsun fşbşdgldöfö

"Şimdi, ass, kıç; butt, kalça ve booty de popoysa; glute ne oluyor?"

Sorusunu dinlerken sevindiğim tek nokta kulaklık takıyor olmamdı. "Ne alaka abicim? Gece gece işin gücün yok bunları mı düşünüyorsun?"

"Vallaha gecenin köründe arayan sensin, hiç kusura bakma."

Ellerimi saçlarımdan geçirirken aralarında konuşup gülen takım arkadaşlarıma kısa bir bakış attım. Köşedeki, herkesin kendisinden bir şey asarak süslediği büyük ağacın adeta ısıttığı ortamda oyuncuların neşeli bakışları kaybettiği iddianın sonuçlarına katlanacak olan Alex'deydi. Haklı çıkmışlardı, her ne kadar çok kez denemiş olsa da o mesafeden Alex gibi bir orta saha oyuncusu gol atamamıştı.

Bakışlarımı yeniden telefonumun ekranına çevirdiğimde Pamir'i, aradığımdan beri yastıktan kaldırmadığı kafasını yan çevirmiş ve gözlerini kapatmış olarak bulmuştum. Etraftaki sesin verdiği rahatlıkla "Uyuma," diye hırlarcasına konuştuğumda omuzlarının sektiğini görüntünün titremesinden anlamıştım. "Yeni yıla birlikte girelim istedim. Kötü mü ettim?"

Uzun süre oflayıp boş bakışlarla, olmadığını tahmin ettiğim bir noktaya baktı. Yattığı yerden doğrulmayı akıl edebildi en son. "Ya iyi ettin etmesine de yol yorgunuyum. Uçaktan indiğim gibi yatağa attım kendimi. Sen ısrarla arayınca annem kaldırdı en son. Yemin ederim annemlerin suratından daha uzun süre gördüm seninkini."

"Ne bileyim ben Türkiye'ye gittiğini?"

"Söyledim," deyip susturdu kısaca.

"İspanya'da olsaydın yeni yılına benimle girecektin işte ne güzel. Ayarlamıştım."

"Kim aldıysa artık aklını başından."

Yorgunca gülümseyen suratına gözlerimi kısarak baktım ama konuyu uzatmadım, aksine değiştirdim. "Sizinkiler nasıl?"

"Seni özlemişler. Uykudan bayılmadan önce beş dakika falan konuşabildik. Aylar sonra çocuklarını görüyorlar sordukları ilk şey sensin amına koyayım." Sesli bir kahkaha kaçtı ağzımdan. Pamir her Türkiye'ye gitme fırsatı bulduğunda, şimdiye kadar hep aynı takımda olmamızın getirisi olarak benim de aynı günlerin boş olduğundan ve zamanımı birlikte geçirecek bir ailem ya da sevgilim olmadığından beni de yanında götürürdü. Ailesiyle kendi ailem diyecek kadar yakın olmasam da çok seviyordum.

"Uyanınca selamımı söylersin."

İşaret ve orta parmağını birleştirip alnına dayadı iki saniyeliğine, baş üstüne dercesine. "Artık uyuyabilir miyim?"

Gözlerini bir türlü açık tutamayışına kıkırdarken kafa salladım. "İyi geceler."

"Sahiden iyi mi geceler," dedi konuşmayı sonlandırmak için telefonu suratına yaklaştırırken, daha çok kendi kendine konuşarak.

Telefonumu ve kulaklığımı cebime tıkıştırdım ve etrafıma bakındım. Konuşulanları her zaman olduğu gibi yine anlamıyordum. İngilizcem kesinlikle vardı, iyiydi de ancak takımdakilerin söylediği üç kelimden birisini anlamıyordum ve bu cümleleri anlamamda ciddi bir engel oluşturuyordu. "Lütfen biraz yavaş olur musunuz?" diye çaresiz sesimi yükselttiğimde anlayışlı birkaç mırıldanmayla karşılık verdiler.

Lakin aralarında "Biz İngilizce konuşuyoruz. Evrensel dil. Anlıyor olman lazım," diye bir ses de yükseldi.

"Hayır, hayır. İngilizce bu," dedim işaret parmağımla ağzımı göstererek. "Sizinki İngilizce değil. Bambaşka bir şey. Yeni bir dil sanki." Birkaç kıkırtı yükseldi ama umursayamacak kadar küfür etmekle meşguldüm.

90+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin