11.4K 798 366
                                    

Yine ben

Kıskançlığın damarlarımda fokurdarcasına gezindiği geçmek bilmeyen dakikalar eşliğinde bilmem kaçıncı bardağımı tek yudumda bitirdim.

Hayır yani, çocuk yeni olabilir, kanatlarınız altına alıp korumak istiyor da olabilirsiniz ama bu samimiyet nedendi ki kardeşim?

Karışmak istemiyordum, karışmayacaktım da. Henüz öyle bir hakkım yoktu.

Elimdeki bardağı yavaşça oturduğum masada yanıma bıraktım. Baş parmağımı sinirle dişlerken yanıma birisi oturdu. "Hayırdır, suratsız?"

Kolunu omzuma atıp kendine çekti bedenimi sarsarak, kendime gelmemi istermiş gibi. "Hiç havamda değilim, Pamir."

"Oho, iki sarıldılar diye kıskanacaksan yol yakınken dön bence." Kafamı çevirip çatık kaşlarımla baktığımda umursamazca omuz silkti. "Futbolcuyuz sonuçta. Yeri geliyor gol sevinçlerinde dudaktan öpülüyor."

"Yok ya, ben hala neden arkadaş olarak seni seçtiğimi anlamıyorum." Dirseğimi dizime, çenemi de avucuma yaslayıp yeniden Feza'ya baktığımda onun da meraklı gözlerle bize baktığını gördüm. Dudağımın kenarı kıvrılırken bakışlarını kaçırdı.

Pamir'in güldüğünü duydum ama dikkatim o tarafta değildi. "Etrafındaki tek Türk bendim çünkü," deyip kahkaha attığında güldüm istemsizce. "Ben senin iyiliğini düşünüyorum, kardeşim. Formdan düşme, ne olur. Dikkatin dağılmasın." İkimizden birisinin transfer olmasından çok korkuyordu. Hoş, uzun süreli bir birlikteliğimiz olmasada ben de korkuyordum.

Ellerimi yüzüme kapatıp ofladığımda burnuma gelen kokuyla küfür ettim. Çakır keyif sayılırdım ama içtiğim şey ağzımı adeta esir almıştı.

Üstüne oturduğum masadan atlayıp bahçeye çıktım Pamir gidince. Kollarımı açıp havaya bakarak "Sıkılıyoruz şurada, bir el mi atsan?" dedim kapıdan çıktığımda. Pamir sevgilisiyleydi, Feza zaten esirdi. Uğraşacak insan yoktu ve her an sıkıntıdan ölebilirdim.

Havuz başına gidip paçalarımı kıvırdım. Hava desen ayrı bir boğuyordu. Soğumam, serinlemem lazımdı.

Ayaklarımı soğuk suda sallandırdığım birkaç dakika sonrası kapalı gözlerimin üstüne bir gölge düştü. Kaşlarımı çatarak gözlerimi açtım. "Oturabilir miyim?"

Kafamı salladım toprak olan ellerimi çırparak. Tadım o kadar kaçmıştı ki Feza bile yerine getiremiyordu.

"Neden içeride değilsin?"

Yanıma bağdaş kurup oturdu. "İlginin üzerimde olmasını çok sevmiyorum."

"Parti güzel ama. Baksana, dışarıda kimse yok."

"Herkes bulmuş konuşacak birilerini. Sen sap kalma diye geldim," dedi gülerek.

Gülümseme geçti suratımdan. "Sağ ol ya." Yanılmıştım, çocuk bir gülümsese tüm neşem yerine geliyordu.

Sessiz sessiz oturduk bir süre. Sonra Feza heyecanla bana döndü. "Şurada top var. Oynayalım mı?"

İtiraz edecek iradeyi bulamadım kendimde. Kafamı salladım hızla. Ben kalkana kadar o fırlamış topu getirmişti. Ayağıma doğru yuvarladığında büyükçe sırıtmış, yeni oyuncak alınmış bir çocuğun heyecanıyla oynamaya başlamıştım.

Top birkaç defa aramızda gidip geldikten sonra Feza ağzını açıp bana döndü. O sırada ben de konuştuğum için söylediğimiz şeyler birbirine karıştı. Güldük. "Söyle," dedim topu çevirirken.

"Paket oynayalım mı diyecektim."

"Oynamaz mıyım," dedim imkanı varmış gibi artan gülümseyişimle.

90+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin