Sakin kahvaltım Pamir'in kurnaz bakışlarıyla bölündü. Dudaklarıma götürdüğüm bardak havada kaldı. Kaşlarımı çatarak inceledim ifadesini. Ne yapıyordu?
"Tuzu," deyip masanın ortasındaki tuza uzanırken kolu, yanında oturan Feza'nın bardağına çarptı. Koyu içen Feza'nın tüm çayı sarı pantolonun üzerindeydi şimdi.
Sandalyesini geriye iterek ayaklandı. "Sıcak!"
Ne yapıyorsun, dercesine Pamir'e baktığımda göz kırptı sadece, ayaklanıp peçete aramadan önce. "Feza, sen az önce girdiğin banyoya git, ben geliyorum," dedim hızla odama yönelirken.
Dolabımın kapağını açtığımda odanın önünden geçiyordu. Beklemeden iç çamaşırı, tişört ve pantolon aldım elime. Pamir hesaplamış gibi tam olarak kasıklarına dökülmüştü çayı. Dolayısıyla tüm kıyafetleri ıslaktı.
Banyoya girerken kapının önünde gördüm pantolonunu. Bu manzaraya hazır mıydım, bilmiyordum doğrusu.
Yutkunarak ilerlemeye devam ettim. Uzun sayılmayan tişörtünün kapatamadığı dar iç çamaşırı kalçasını da oldukça belli ediyordu. Sessizce küfür savurdum aldığım nefes boğazımda takılı kalınca.
"Oflaz, ben ne yapacağımı bilmiyorum," diye hayıflandı omzunun üstünden, beni görünce. Dikkatimi çektiği için minnet duydum. Ölmek üzereydim.
Sırtını görüyordum sadece ve dönmeye niyeti yok gibiydi. "Duşa gir. Acelen yok sonuçta," dedim onay beklercesine şüpheyle. Kafasını salladı sakince. "Buraya kıyafet bırakıyorum. Havlular dolapta." Yeniden kafa salladı. Kesinlikle önüne dönmek istemiyordu.
Bir şeylerin çalışma şeklini gösterip oyalanmak istedim ama Pamir sağ olsun bozuk ya da değişik hiçbir şey yoktu evde.
Haklı olarak alt taraflara kayan gözlerime daha fazla engel olamadığımı fark ettim. Dışarı çıkıp kapıyı kapattım yavaşça. Birkaç saniye sonra kilit sesi geldi. Utangaç olduğunu da öğrenmiş olmuştum bu vesileyle.
"Verdin mi kıyafetlerinden?" Sırıtan suratına yumruğumu geçirmek istedim ama derin bir nefes almakla yetindim. Karşısındaki yerimi aldım tekrar.
"Ceza olarak sen toplayacaksın masayı." Boğazımı temizleyip gözlerimin önünden gitmeyen görüntüyü yok etmeye çalıştım. Nefeslerim yeni yeni düzene giriyordu.
Gülüşü arttı. "Sen değil miydin, sevdiğini kendi kıyafetlerin içinde görmenin hayaliyle yanıp tutuşan?"
Etrafta kimse var mı diye hızlıca kapıya baktım. "Lan sussana."
"Yalan mı?" Cevap vermeyince iyice yayıldı oturduğu yerde. "İçimde onun için özellikle kıyafet aldığına dair bir his var."
"O kadar da değil," derken suratına bakamadım. İliklerime kadar biliyordu beni pezevenk.
"Oha Oflaz," dedi kahkaha atarken. "Yaptın mı lan cidden?" Yani çocuk benden uzundu. Aramızda çok fark olmasa da kıyafetlerimin ona küçük gelme ihtimali vardı. Sezon bittiği için de yapacağım bir iş yoktu. Oturmaktansa çıkıp olabilecek olaylar için önlem almak istemiştim.
"Sevmiyorum, bu arada," dedim konuyu değiştirmesini umarak.
"Oho, sen daha sevmeden böyleysen..."
En yakınımda bulunan zeytinden alıp tam alnının ortasından vurdum. "Al onu yerden," dedim ondan sekip yere düşen zeytini göstererek. Haklı olmanın verdiği zevkle sürekli sırıtıyordu.
Elindeki peçeteyle zeytini alıp bıraktığı izi silerken dalmış şekilde hareketlerini izliyordum.
Sevmediğimi biliyordum. Sonuçta daha ikinci günümüzdü. Ama bu onu gördüğüm her saniye duygularımın katlanarak beni aştığı gerçeğini değiştirmiyordu. Duygularıma karşılık alamayıp boğulmaktan korkuyordum. Egom konu o olunca büzülüp kalıyordu. Ama sabah bana bakışını, engel olmamasını görünce umut doğmuştu içime.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
90+
Подростковая литература"Yahu arkadaş, bunca yıllık forvetim, sana yaptığım ataklarda düştüğüm kadar ofsayta düşmedim." Oflaz'ın Hikayesi