"Pamir?"
"Hım?"
"Yarın günlerden ne?"
Elini zorlukla telefonuna uzatıp kilit tuşu olduğunu tahmin ettiğim bir tuşa bastı. Karanlığı delen kısık ışığa kaşlarını çatarak kızgın kızgın baktı. "Bugün çarşamba."
"Onu mu sordum? Yarın diyorum."
"Bilmiyorum. Bugün çarşamba işte."
Yerde emekleyerek yanına gittim binbir zorlukla. "Ben yarını soruyorum," dedim ağzımın ve gözümün bir tarafa kaydığına emin olduğum suratımla boş boş yüzüne bakarken. "Yarın günlerden ne?"
Kolunu tutan elimden kurtulmak istercesine sertçe çekti ama izin vermedim. Aksine sarıldım koluna. "Bilmiyorum dedim. Sadece bugünün çarşamba olduğunu biliyorum."
Ağzımı açtım ama sesim çıkmadı. Kafamı arkaya atıp kanepeye yasladım. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp yutkundum ve yeniden Pamir'e baktım. "Pardon, gün değildi o. Ayı soracaktım ben. Ayın kaçı yarın?"
Yeniden telefonuna baktı. "Gözüm kör oldu," diye söylene söylene ışığın bir kısmını engellemek ister gibi eliyle telefonun ekranını kapattı. Bu sefer göremediğini fark etmiş olacak ki kaşlarını kaldırıp elini çekti, öyle baktı. "Beş yazıyor ekranda."
"Doğru baktın mı?" Kafasını salladı. Parmaklarımı göz hizama getirip saymaya çalıştım ama ortadakiler dışında hiçbir parmak kalmayana kadar parmaklarımı indirmekten başka bir şey yapamamıştım. Cıklayıp elinden aldım telefonu. "İnanmıyorum." Telefonu yüzüme iyice yaklaştırıp ekranın altındaki tuşa bastım.
Gözümü alan ışıkla seslice küfredip telefonu yere fırlattım. "N'apıyorsun lan?"
Kafama aldığım sert darbenin aynısını ona bahşettim. "Gavura vurur gibi vurma lan, it."
Telefonunu yerden alıp tekrar baktı ekrana. "Beşi, son kararım," deyip bir defa kafa salladı.
"Ee, yarın kaçı oluyor?"
"Bugün beşi."
"Pamir," deyip yakasına sarıldım, üzerinde yükselerek, "adamı hasta etme. Yarını soruyorum."
Bileklerimi sardı elleri. "Bilmiyorum."
Gözlerimin dolduğunu hissettim. "Yarın ayın kaçı?"
"Oflaz," dediğinde daha fazla dayanamadığımı fark ettim.
Kendimi uzattığı bacaklarına bıraktım ve kafamı sertçe göğsüne yasladım, yakasındaki ellerimi kucağıma çekerek. Bir şeyler söylemek istiyordum. İçimi dökmek, özlemimi kusmak istiyordum ama sarhoşluğun da katkısıyla olacak dilim çözülmüyordu. Doğru kelimeleri bulamıyordum sanki.
Bu yüzden hiçbir şey söylemeden ağlamaya devam ettim. Pamir'in elleri havada kalsa da ilk başta, hemen sonra sırtımı ve başımı sarmıştı kolları. Beline sarılıp iyice gömdüm alnımı boynuna. Sonra sızmıştım.
x
İstikrarlı bir şekilde televizyonda gezinmeye devam ederken Pamir yanıma oturdu. Sonunda kanallardan birisinde Türkiye maçını görünce yerimde dikleştim. "Sen kendine acı çektirmeyi neden bu kadar çok seviyorsun?"
Omuz silktim. "Biz oynayamıyoruz, bari gençlerimizi izleyelim." Saçlarımda gezinen ellerim havada kaldı aklıma gelen soruyla. "Biz niye oynamıyoruz lan harbi?"
Parmağıyla televizyonu işaret edince ona bakmayı bırakıp ekrana çevirdim bakışlarımı. "Takımdakileri görmüyor musun? Hepsi yeni ergenliğe girmiş. Bizim elemanlardan kimse yok. Gençleri oynatmak istemişler demek ki."
Oflayıp iyice yayıldım oturduğum yerde. "Feza da oynuyor ama. Aramızda çok mu yaş var?" Kendimi yaşlı hissetmiştim bir anda.
"Feza da tecrübesiz. Hiç değilse ülke maçlarında." Düşünür gibi kısıldı gözleri. "Harbiden he. Çocuk Türk güya, ilk takımı Alman, ikincisi İspanyol. Türkiye işini hiç bilmiyor," dedi kafasını iki yana sallayıp arkasına yaslanırken.
"Belki bu maçta sonunda fark ederler," dedim fısıldarcasına ama duymuştu.
"Umarım." Başlama vuruşu yapılmak üzereyken Feza'yı arayıp başarılar dilemediğim için üzülmüştüm.
Kamera bir an için Feza'nın yüzünde durdu ve spiker onun ne kadar parlak bir geleceği olduğu hakkında konuşmaya başladı. Benim tek odaklandığım şey ise kaşlarını çatmış şekilde topa bakan mavileriydi. Ellerini dizlerine yaslamış düdüğü bekliyordu. "Çok güzel be."
Ne dediğimi fark edince yutkunup oturuşumu düzelttim ama Pamir çoktan "Aha gitti bizim aşık," demişti. Gözlerimi devirdim.
"Bir haftadır tek bir kelime bile konuşmadık. Bırak da tadını çıkarayım." Yanımda duran yastığı kucağıma çekip sarıldım. "Forma da ne yakışmış be."
Pamir gülerken kafama vurdu yavaşça. "Maçı izle."
Omuz silktim cıklayarak. "Feza dururken maçı kim ne yapsın."
Söylediklerimin aksine on dakika sonrası ayakta hipnotize olmuş şekilde maçı izliyordum. Feza sadece sevdiğim bir oyuncu konumundaydı o an.
Henüz on dakika olmasına rağmen çoktan iki gol pozisyonuna girmişlerdi. Üstelik ikisini de Feza hazırlamıştı. "Giderleri var he bunların," dedi Pamir benim gibi ayaklanıp. Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle kafa salladım. Feza parlıyordu adeta.
"O kadar gururlandım ki anne gibi hissediyorum kendimi," dedim iki elimi de kalbime bastırarak. Pamir yeniden gülerken bir adım daha yaklaştım televizyona. Bahçeden bakan birisi bile topu görebilirdi ama ben hiçbir detayı atlamak istemediğim için yaklaştıkça yaklaşıyordum koca ekrana.
Feza topu defanstan alıp karşı takımın ceza sahasına kadar taşıdı hızla. Kucağımdaki yastığı dişledim parmak uçlarımda yükselirken. Sürekli gülümsüyordum çünkü gururluydum, as takımdaki ilk maçı olmasına rağmen performansının en iyisini ortaya koymanın vermesi gerektiği stresi azıcık bile hissettirmiyordu bizlere. Bakışları sadece toptaydı ve topa olan hakimiyeti insanda ağlama isteği uyandırıyordu. -Abartı olduğunu düşünebilirsiniz belki ama yeni transferleri izlerken ben de aynı böyle oluyorum.-
Verdiği pastan sonra kaleye iyice yaklaşıp beklediği topu aldığı gibi ağlara yolladı. Tek elimi ağzıma kapatıp şok olmuş şekilde ekrana baktım. Dönüp bir karış açık ağzımla Pamir'e baktığımda kahkaha attı. "Çocuk şoka girdi ya la," deyip gülmeye devam etti.
Yeniden ekrana döndüğümde şoktan çıkmış yastığa daha sıkı sarılırken durduğum yerde zıplamıştım. Otuz iki diş sırıtıp yumruğunu havaya kaldıran Feza'yı gösterdiklerinde televizyona sarıldım. Ne kadar mutlu olduğumu tarif dahi edemiyordum.
Arkamdan video çekildiğine dair bir ses gelince umursamadım. Sosyal medyada aktif bir insan değildim ama Pamir'in her şeyinde arkada dahi olsa ben de bulunuyordum. Beni takip etmek isteyen birisi Pamir'i takip etse neler yaptığımı benim hesaplarımdan öğreneceğinden daha çok öğrenirdi.
Endişelendiğim ama içten içe sevindiğim tek şey Feza'nın da Pamir'i takip ediyor oluşuydu. Ekranda o varken heyecanla televizyon sarılmam onda nasıl bir izlenim uyandırırdı, bilmiyordum doğrusu.
Çalan kapıyla Feza'nın görüntüsüyle bakışmayı bırakıp sekerek çıktım salondan. Aynı neşeyle kapıyı açtığımda sırıtarak bana bakıyor ve sınırlarımı zorluyordu Víctor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
90+
Novela Juvenil"Yahu arkadaş, bunca yıllık forvetim, sana yaptığım ataklarda düştüğüm kadar ofsayta düşmedim." Oflaz'ın Hikayesi