Şimdiye kadarki en uzun bölüm oldu ve ben bu bölümü öyle bir heyecanla yazdım ki bittiği gibi paylaşmak istedim.
Her masalın sonu mutlu bitmez. Gerçek hayat filmlerde izlediğimiz kadar toz pembe değil yada okuduğumuz hikayedeki prens aslında hayal ürününden ibaret. Bir an olsun inanmıştım benim beyaz atlı prensimin beni kurtarmak için geldiğine ama gene hüsran. Hem ben hangi akla hizmet güveniyorsam kimliğini bile söylemeyen bir adama birde ondan prens yaptım. Eylül kızım sen ümitsiz vakasın gerçekten inandın mı seni iki sene beklediğine, umut dünyası iste hepimiz kendimizi kandırıyoruz ve o kadar safım ki beni herkesin kandırması muhtemel. En son konuşmamızın üzerinden tam bir hafta geçti 4 gündür işyerinde onu arıyorum ama kimsenin ne bana baktığını gördüm nede bir mesaj attı bana tabi bende atmadım ama isterdim benimle konuşmasını en azından bir mesaj yeter. Hayatımın merkezi oldu birkaç gün içinde neyse işe yoğunlaşırsam belki unuturum.
"Eylül yemek molasına çıkmayacak mısın." Yanıma ne zaman geldiğini anlamadığım iş arkadasım olan Hasan'a anlamadım der gibi baktım bir süre sonra cevap verme gereği duydum
"Saat ne ara 12 oldu. Farkında değilim tabi geliyorum." Dedim ve saate baktım kendimi düşünmeye o kadar kaptırdığım için işimize bitirememiştim.
"Dışarı çıkalım mı çok güzel bir mekan keşfettim makarna sosları harika ne dersin?" Hasan neden bana bu kadar yakın davranıyor yoksa pandacık sen misin? Aklımı toplayıp onu onayladım öğrenmenin tek yolu onunla gitmek değil mi?
"Tabi gidelim ben makarnaya bayılırım."
"Anlaştık o zaman"
Beraber asansörle indik, fazla uzak olmadığı için yürüyerek gittik cafe ye biraz sohbet etme imkanımız oldu. Aslında çok eğlenceli bir çocuk Hasan daha önce herkesle sadece merhaba merhaba olduğum için onun bu yönünü yeni keşfediyordum.
"Eylül bak spesiyal söyleyelim mükemmel bir sunumu ve tadı var." Diyerek öneride bulundu yanlış ben yeni lezzetlere pek açık değilim.
"Ben pesto soslu makarna istiyorum tadını biliyorum en azından kusura bakmazsan yeni tatlar bana göre değil."
Biraz da tepkisini merak etmiştim. Çünkü panda benimle ilgili bir çok şeyi biliyordu ve neyi sevip sevmediğimi de bilebilirdi." Ah tabiki Eylül bu senin yemek zevkin ben sadece öneride bulundum söyleyelim o zaman malum işe de geç kalmamak lazım." Yok kesinlikle pandacık sen değilsin Hasancık. Şansına küs. Yemeklerimizi söyledik Hasan'ın esprileri ve sempatik muhabbetiyle hoş zaman geçirdik ve gülerek şirkete geri döndük. Pandacık mesaj atmadığı için telefonumu Yanımda taşımıyordum ve çekmecemde bırakmıştım.
İşler çok yoğun olduğu için fazla çalışmıştım bu arada kafamı dağıttım. Çok yorulduğumu hissediyordum. Toparlanıp çıkmak üzereyken yanıma tekrar Hasan geldi.
"Eylül çıkıyor musun ?" Diye seslendi. Ona dönüp gülümseyerek başımı salladım o kadar yorgun hissediyordum ki konuşmak bile zor geldi bana o an.
"Seni evine bırakmamı ister misin? Çok yorgun görünüyorsun uğraşma otobüsle." O kadar samimi bir şekilde teklif etti ki hayır diyemedim. Zaten arabamda serviste bence bir sakıncası yok.
"Olur. Gerçekten fazla yorgunum sağol Hasan " ve beraber yürümeye başladık.
"Teşekkür etmene gerek yok Eylül ben teklif ettim sonuçta dimi ama." Söyleyecek birşey bulamadığım için sadece gülümsedim. O sırada otoparkta arabanın yanına gelmiştik bile.
" Çok güzel gülüyorsun Eylül." Dedi ve benim fazlasıyla utanmamı sağladı.
"Teşekkür ederim" diyebildim sadece be arabanın kapısını açarak sürücü koltuğunun yanına oturmamı sağladı. Kendide sürücü koltuğuna geçerek arabayı çalıştırdı. Evimin adresini sormaması dikkatimi çekti ve bir anda acaba pandacık olabilir mi diye geçirdim içimden. Sonra aniden Hasan'a dönüp
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EYLÜL YAĞMURU
Storie breviEylül'ün aşka olan küçük zaafı ona acıdan başka birşey vermemiş. Peki bizi acıttı diye hangimiz aşka inanmayı bıraktı ki. Bu kitapta Eylül'ün aşk hayatını okuyacaksınız. Bu bir bilinmeyen numara kitabı değildir. Bazı hikayelerle benzerlikleri bul...