Siyahlı çocuk yine buradaydı. Bu sefer oldukça bol bir tişört ve gri eşofman giymişti, yakışmıştı.Dikkatimi önümde yazdığım bilmem kaç yüzüncü vasiyetime verdim. Yazıyordum ama boşa çünkü yirmi bir yaşını geçmeyen bir insanın vasiyeti kabul olmazdı. Belki bir şeyimi birisine devredemezdim ama en azından ablamın, hayatımda öğrenmesi gereken şeyleri yazabilirdim.
Vasiyetimi katlayıp çantama atarken kafasını kaldırıp bana baktı.
Ona dikkatlice bakamıyordum. Kimseye bakamıyordum.
Çantamdan Ahn Dohyun'un Gümüş Somon'un Büyük yolculuğunu çıkardım ve sessizce okumaya başladım.
Kulağıma dolan ses ile kafamı kaldırıp karşımda telefon ile yüksek seste konuşan siyahlı çocuğa baktım. Sanki bilerek, insanlar rahatsız olsun diye yüksek seste konuşuyordu.
İnsanlar neden bu kadar bencil.
Namjoon abinin korna çalması ile kitabımı çantama atıp arabaya doğru yürümeye başladım.
"Namjoon expresse hoşgeldin. Ablandan kesin emir olarak seni eve sağ salim vardırmam gerekiyor." dedi.
Konuşmadan ve yüzüne bakmadan çantamı arka koltuğa attım.
"Kemeriniz küçük adam." Kemer mi? Ona ihtiyacım yoktu ya yolda kaza geçirirsek kemer o zaman beni korurdu ve ölme olasılığımı düşürürdü. Tekrar kemeri işaret ettiğinde bıkkınca kemerimi taktım.
*
Arabadan benimle birlikte indiğinde ona baktım.
"Ablan senin ile kalmamı istedi, aynı zamanda seni güzelce yedirmemi, saatte bir kontrol etmemi ve niceleri. O yüzden bana öyle bakma."
Neden ablamın hayatında benimkine zıt olarak çok insan vardı ki!
İçeri girdiğimiz gibi odama fırladım ve eşyalarımı bıraktım, aynadaki görüntüm dikkatimi çektiğinde aynanın karşısına geçtim.
Sifonu çekip tuvalet kabininden çıktığımda bir grup aralarında konuşuyordu. "Oraya gidip o kadar içki alacak paramız olduğunu sanmıyorum." Ben ellerimi yıkarken diğer çocuk beni işaret etmişti. "Sende bize yetecek kadar para vardır değil mi şişko? Hadi cüzdanını çıkar."
Onları takmayıp ellerimi kurutmak için peçete alacaktım ki kolumu tuttu. "O konuşamıyor bırak piçi başkasından alalım. Hem yemek yemekten para kalmamıştır."
Aynada tekrar kendime baktım. Zayıflamıştım artık kimse kilom ile dalga geçmiyordu ya da beni itip çekiştirmiyordu. Ama yaşıyordum...
Namjoon ağabey kapımı tıklatıp içeriye doğru başını uzattığında ona döndüm. "Mutfakta bana yardım etmeye ne dersin?" Cevap vermeden odadan çıkıp onun ile beraber mutfağa ilerledim.
*
Elini boynuna atıp utanırcasına kaşıdı, "Sanırım ramen yapsak daha iyi olur. Bu yosun çorbası pek iyi gözükmüyor da." Bana dönüp onay beklediğinde ona sadece 'evet' anlamında göz kırptım.
İnsanlar konuşmaya neden bu kadar meraklı.
Bu hikaye aşırı hoşuma gitmeye başladı, sizce nasıl gidiyore ya da bu soru için çok mu erken..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Without Me | Sope
FanfictionAğır depresyonda olan bir çocuk ve onu anlayıp, ona umut olmak isteyen bir diğer çocuğun hikâyesi. " "Utanacağın ya da korkacağın bir şey yok." Biraz daha yaklaşıp saçımı öpüp, kokladığında sesli bir şekilde ağlamaya başladım. " Tüm telif hakları so...