Uçaktan iner inmez mutlulukla derin bir nefes verdim. Oh be sonunda! Özgürce nefes alabiliyor,yalnız başıma özgürce adım atabiliyorum.
Daha fazla beklemeden havaalanında yolcuların oluşturduğu kalabalığın içine ben de girdim ve başımdaki şapkayı biraz daha yüzüme indirerek,ellerimi ceketimin ceplerine attım.
Tanınmamam gerekiyor.
Amerika'dan kaçtım. Yani babamın yanından. Bu yüzden buraya geldiğimi tahmin ederek hemen adamlarını peşime takmış olabilir.
Neyse,şu an en zor kısmı atlattım. En azından Güney Kore'deyim. Sadece temkinli davranarak bir açık vermemem gerekiyor o kadar.
"Alya Hanım!"
Biri bana mı seslendi?
Arkama dönerek sesin geldiği yöne baktım. Bakmaz olsaydım!
Aklıma gelen saniyeler içinde başıma geldi. Babamın adamları olduğunu tahmin ettiğim siyah takım elbiseli adamlar bana doğru koşar adımlarla, kalabalığı yararak ilerlemeye çalışıyordu.
Ne duruyorum ben daha? Koş Alya, koş!
Hemen koşmaya başladım. Nasıl tanıdı bunlar beni şimdi ya? Ah,tabii. Amerika'dan gelen uçakları takip ettiler. İnen kişileri gözetlediler. Ben de böyle gizlenir gibi olunca çaktılar mevzuyu.
Koşmaya devam ederken arkama dönerek nerede olduklarına baktım.
Hızlı koşuyordum. Çocukluğumdan beri özellikle atletizm alanı ve daha bir çok sporla uğraştığım için koşmak benim için sorun olmuyordu. Dolayısıyla peşime takılan adamlarla aramızda bayağı bir açık oluşmuştu.
Yeniden önüme döndüm. Nereye, hangi yöne gitmem gerektiğini kararlaştırmak için bakına dururken ilerideki asansörden inen ve merdivenden çıkan takım elbiseli adamları görünce fren yaparak koşmayı bıraktım.
Şimdi ne yapacağım?
Dört bir yanımı kuşattılar resmen. Ben de olduğum yerde çakılı kaldım.
Hızlı olmam gerektiğini bildiğim için hızlıca düşünerek hızla aklıma gelen fikri harekete geçirdim. Başımdaki şapkayı ve üzerimdeki ceketi çıkardım. Ardından ceketimin cebindeki önemli eşyalarımı alarak ceketle beraber şapkayı bir köşeye fırlattım.
Yeniden çevreme bakındım.
Bana o kadar yaklaştılar ki,her an tanıyabilirlerdi.
Bu yüzden ne yapmam gerektiğini bilemeyerek yine öylece kalakaldım. Düşünmeye çalıştım.
Şimdi ne yapabilirdim?
-Derken yanımdan geçmek üzere olan genç bir erkeği fark ettim. Adamlar ise birkaç adımlık mesafeme girmişti.
Fazla düşünmeden sadece aklıma gelen düşünceyi uyguladım.
Yanımdan geçmekte olan kişinin önüne geçerek yüzünü dahi görmeden kollarımı beline doladım.
O da haklı olarak ne yapacağını şaşırdı tabii. Elleri havada öylece kala kaldı.
Başımı onun göğsüne gömerek kendimi gizlemeyi başardığım anda şaşkın olduğunu fark ettiğim sarıldığım kişiye başımı kaldırmadan açıklama yaptım. Sesim ne çok yüksek ne de çok alçaktı. Sadece onun duyabileceği seviyedeydi.
"Çok özür dilerim. Gerçekten çok özür dilerim. Bunu yapmaktan başka çarem kalmadı. Lütfen... Lütfen biraz daha böyle bekleyebilir misiniz?"
Uzun yıllar sonra Korece konuşmama rağmen unutmamış olmama sevindim. Her neyse,o çocuk her kimse;
"Aaa... Şey..."dedi. Ardından devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baş Belası // Im Jaebum(✓)
FanfictionAnnesini takip eden yavru bir ördek gibi o nereye giderse ben de arkasından oraya gidiyordum.Aynı zamanda çenem de boş durmuyor,sürekli ismini üst üste söyleyip duruyordum. O ise beni hiç tınlamıyor,yoluna devam ediyordu. "JaeBum?" "JaeBum?" "JaeBum...