Hemen ardından benim yanıma koştu. Koluma bantlanan damar yolunu dikkatli bir şekilde çıkarırken de hızla sorumu yanıtladı.
"Hayır Alya. Baban değil. O gelmiş. Nişanlın."
"Nişanlım mı?"
Şaşkınlığım anında dilime vurdu. Bir rahat yok mu bana ya? Neden gelirsin ki şimdi? Senin ne işin var Güney Kore'de be adam?!
"Evet, nişanlın Rohit. Binanın girişindeler Alya. Hâlâ zile bastığına göre binadan içeri giremediler. Girseler dahi 20 kat için mutlaka asansör kullanacaklar. Yangın merdivenlerine açılan kapıların şifrelerini de nereye çıktığını da yalnız biz,ev sahipleri biliyoruz. Onlar buraya gelene kadar biz yangın merdivenlerinden aşağıya inmiş oluruz. İnerken binanın güvenliklerini de arar,onları şikâyet ederim. Biraz daha oyalarlar. Biz de bu esnada buradan toz oluruz."
Hızlı hızlı aklındaki planı dile getirdi. Ben de onu onayladım.
Her ne kadar dikkatli olmaya çalışırsa çalışsın hızlı davrandığı için kolumdaki damar yolu bayağı bir canımı yaktı. Yine de onca çektiğim acının yanında bir hiçti. Sadece yüzümü buruşturarak diğer elimi kolumun üzerine kapattım.
Mina kolumdan tuttu ve bana destek olarak ayağa kaldırdı.
Ayağa kalkar kalkmaz felaket başım döndü. Yer ayaklarımın altından kayıyormuş gibi hissettim.
"İyi misin?"
Bir müddet bu şekilde kalınca alıştım ve Mina'yı onayladım.
"Evet evet,iyiyim. Bir an başım döndü sadece."
"Şu bereni de tak. Unutma, başındaki o şişe kesinlikle darbe almamalısın. Tümör orada. Eğer en ufak bir baskı dahi yaparsan anında yayılışını hızlan-"
Doktorluk mesleğinden alışkanlık hâline gelmişti sanırım. Her şeyi açıklıyordu. Ama bunun için zamanımız yoktu. Bu yüzden sözünü kestim.
"Mina. Doktorluk yapma zamanı değil. Açıklamaya gerek yok. Bir an önce gidelim."
"Haklısın."
Komidinin üzerine uzandı ve beremi alarak hâlâ nemli olan saçlarımı düzeltip dikkatli bir şekilde başıma geçirdi.
Daha sonra dolaptan aldığı hırkalardan birini dikkatli bir şekilde kollarımdan geçirdi.
Kendimi bebek gibi hissediyordum. Öyle de bakılıyordu son 3 gündür. Çünkü gerçekten hareketlerim yavaşladı. Hiçbir şey yapacak gücü kendimde bulamıyorum.
Beynim... Yavaş yavaş kontrolü ele geçirmeye başladı. Artık ben ona değil, resmen o bana emir veriyor.
Mina,hazırladığı sırt çantasını sırtına aldı ve koluma girdi.
"Hadi,gidelim."
Beni yönlendirmeye başladı. O nereye giderse ben de onu takip ediyordum.
Evden çıktık. Lüks binanın içinde ilerledik. Mina, hiç alakasız olan bir yere doğru ilerlemeye başladı.
Tablolarla dolu olan bir duvarın önüne kadar geldik. Mina'nın dairesinin bulunduğu kattaydı ama bayağı uzun bir mesafesi vardı. Ya da bana öyle geliyordu.
Tıpkı gizli bir bölmeymiş gibi tabloların arasında, duvarın üzerine elini koydu ve yana itti.
Evet,duvar yana kaydı! Aissh! Ne diyorum ben ya?
O değil de bir an kendimi aksiyon filminde oynuyormuş gibi hissettim. Mina da doktordan çok yetenekli bir ajan gibi.
Böyle bir durumda bile saçmalamayı nasıl becerebiliyorum acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baş Belası // Im Jaebum(✓)
FanfictionAnnesini takip eden yavru bir ördek gibi o nereye giderse ben de arkasından oraya gidiyordum.Aynı zamanda çenem de boş durmuyor,sürekli ismini üst üste söyleyip duruyordum. O ise beni hiç tınlamıyor,yoluna devam ediyordu. "JaeBum?" "JaeBum?" "JaeBum...