Neredeyse akşam olacak. Ama ben gün boyu revirde,yatağımda uzanıp durdum.
Moralim oldukça bozuktu. Jaebum ile karşılaşırsak eğer, beni bu şekilde görmesini istemedim.
Perdemi çektim ve yatağımda uzanıp durdum. Revire gelip giden tek tük kişilerin arada seslerini duydum. Ama umursamadım. Hatta birkaç kere revirdeki beni tanıyan ve hastalığımı bilen hemşire perdemi çekip çekip beni kontrol etti.
Şimdi yine perdemin çekildiğini işittim. Sırtım perdeye dönüktü. Gözlerim yanımdaki camdan gördüğüm manzaradaydı.
Gelen kişi yine revirdeki hemşire olmalıydı.
"İyi hissetmiyorum dedim ya Ye Shin unnie. Yalnız kalmak istiyorum."
"Neden iyi hissetmiyorsun? Bir şey mi oldu?"
Ancak duyduğum ses Ye Shin unnieye ait değildi. Bu Jackson'dı.
Onun sesini duyar duymaz hemen yatakta doğruldum. Sırtımı yatağın başlığına dayayarak Jackson'a baktım.
"Senin ne işin var burada?"
"Seni görmeye geldim. Bana bir yemek sözün vardı. Şirketten dışarı çıkmıyorsun. Ben de sana akşam yemeğini benimle beraber şirkette yer misin diye teklif sunmaya geldim. Kötüysen gidebilirim. Ama tabii bana neden kötü olduğunu da anlatman gerekir."
Düşünmeye başladım. Bu esnada o başıma baktı ve kaşlarını çatarak başımı işaret etti.
"Neden şapka takıyorsun?"
Elim başıma geçirdiğim şapkaya,daha doğrusu bereye gitti. Başımdaki şişi kimse görmesin, kimse endişelenmesin diye bere taktım. Mark verdi sağolsun.
"Oh,hem de Mark hyungun şapkası."
Gözünden de hiçbir şey kaçmıyor Jackson.
"Evet,onun şapkası. Çok beğendim. O da bana verdi. Ayrıca benim migrenim var. Tutarsa çok şiddetli oluyor. Dayanılmaz bir acıyla geliyor. Bu yüzden şu an kafamı ve kulaklarımı oldukça sıcak tutmaya çalışıyorum."
Migren ile bunun alakası neyse? Saçmaladım ama Allah'tan Jackson üstelemedi.
"Ah,anladım. O zaman iyi hissetmiyorsan yemekleri buraya getirmemi ister misin? Ama yine beraber yiyeceğiz."
Onun bu ısrarcı,şirin hâline tebessüm ettim.
"Tamam,tamam. Geliyorum. Açılırım belki biraz. Sen ısmarlıyorsun değil mi?"
Pikeyi üzerimden sıyırarak ayağa kalktım. Yerdeki spor ayakkabılarıma eğildim.
Eğilir eğilmez bir an kötü olsam da gözlerimi yumarak baş dönmesinin geçmesini bekledim.
Biraz daha hafifleyince gözlerimi açarak ayakkabılarımı ayağıma geçirmeye başladım.
Jackson gülümsedi.
"Aslında... Hesabı sana patlatacaktım. Ama vazgeçtim,merak etme."
"Yah! Eminsin değil mi?"
Gülerek sorduğum soruya karşılık hiçbir cevap vermeden sadece ağır ağır ayak parmaklarının ucunda arkasına döndü.
Daha çok güldüm ve bağcıkları bağladığımdan emin olduktan sonra ayağa kalkarak onun yanına geçtim.
"Gidelim."diyerek omzuna arkadan şaplak geçirdim. Hemen elini omzuna attı ve bana dehşetle baktı.
"Elin gerçekten çok ağır."
Çok hafif vurdum,gerçekten. Her zamanki Jackson işte. Olayları büyütmede üzerine yok. Biraz sıkıştırmayım bari.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baş Belası // Im Jaebum(✓)
FanfictionAnnesini takip eden yavru bir ördek gibi o nereye giderse ben de arkasından oraya gidiyordum.Aynı zamanda çenem de boş durmuyor,sürekli ismini üst üste söyleyip duruyordum. O ise beni hiç tınlamıyor,yoluna devam ediyordu. "JaeBum?" "JaeBum?" "JaeBum...