"İşte o kadın... Senin annen Alya."
Söylediği kelimelerin şokuyla başımı ona çevirdim. Zaten oldukça yakındık. Şimdi başımı ona çevirince yüzlerimiz arasındaki mesafe kısıtlandı.
Yine de kendimi çekemedim. İrileşen gözlerimle restorana yeniden bakmaya devam ettim. Mark'ın işaret ettiği kadına daha dikkatli bir şekilde bakmaya başladım.
Görüş alanım bulanıklaştı.
Ne ara ağlamaya başlamıştım ben? Neden gözlerim dolmuştu birden?
Sakin olmalıyım.
Heyecandan kalbim güm güm atıyordu. Bu çok farklı bir heyecandı. O... Benim annemdi. Annem... Yüzünü daha önce bir türlü göremediğim annem... Hasretini her gün çektiğim ve her gün yanımda olmasını dilediğim annem...
"Senin bana anlattığın günden beri onu arıyorum.Buraya geliş nedenlerinden biri Jaebum'la arandaki yanlış anlaşılmaları düzeltmek ve annendi. Sen buradan çıkamıyordun. Bunu senin yerine ben yapmak istedim. Günlerce onu aradım. En sonunda buldum. O... Gerçekten senin annen. İsmi Kim Soo Ri."
Dudaklarımdan istemsizce az önce duyduğum ismi döküldü.
"Kim Soo Ri..."
Ne kadar da güzel bir isimdi. Benim... Benim annemin ismiydi.
"Evet,ismi Kim Soo Ri. Babanla iş yüzünden evlilik yapmak zorunda kalmış Alya. Babası yani deden, anneni buna zorlamış. Annen hiç istememiş babanla evlenmeyi. Çünkü... Gerçekten çok sevdiği bir adam varmış. Evlenip Amerika'ya, babanın yanına yerleşmek zorunda kalmış. Oldukça zor günler geçirmiş. Sen doğduğun zaman seni de alıp Kore'ye kaçabilmek için çok çabalamış. Ancak becerememiş. Baban da annenin bu kararlığından korktuğu için ondan boşanarak senin velayetini almış. Babanın tek varisi sen olduğun için seni bırakmaya hiç niyeti olmamış. Annenin de babandan boşandığı için Amerika'daki vatandaşlığı düşmüş. Kaçak pozisyonunda görünmüş. Ülkeyi terk etmek zorunda kalıp Kore'ye dönmüş."
Kim bilir ne kadar zorlandı? Kim bilir ne kadar çok ağladı? Kim bilir ne kadar canı yandı? İstemediği bir adamla evlenmek... Onunla bir de çocuk sahibi olmak ama yine de tüm bunlara rağmen beni yanına alabilmek için direnmek.... Anne... Anneciğim...
Mark'ın bakışlarını üzerimde hissederek yeniden ona çevirdim gözlerimi. Omzumda olan elini kullanarak omzumu biraz daha sıktı.
Diğer eliyle yüzüme uzandı ve gözümden dur durak bilmeden süzülmeye başlayan gözyaşlarımı silmeye başladı.
Onun tüm bunları nasıl ve nereden öğrendiğini çok merak ediyordum. Ama soramadım. Boğazıma oturan o yumru yine konuşturmadı.
Neyse ki Mark anlatmaya devam etti.
"Annen Kore'ye gelir gelmez sevdiği adama kavuşmuş. Onunla evlenmiş. Aslında sevdiği adam onu her şeyiyle, seninle beraber kabul etmiş. Bu yüzden Amerika'dayken yine seninle beraber Kore'ye dönüp sevdiği adamla evlenmenin hayallerini kurmuş. En değerlilerinin yanında olmasını istemiş. Sen olmayınca bjr türlü gülmeyen yüzünü,dinmek bilmeyen acısını sevdiği adam bastırmaya çalışmış. Birkaç sene sonra senin acın dinmese de mutlu bir haber almışlar. Annen... Hamile olmuş. Bir kız bebek daha dünyaya getirmiş."
Şaşkınlığım giderek ikiye katlanıyordu.
Daha deminden beri özlemimden ağlıyordum. Şimdi mutluluktan. Gözlerimden ne kadar yaş süzülürse süzülsün yüzüm gülmeye başladı. Evet, gülümsüyordum.
"Kız kardeşin... İsmi Kim Soo Mi. O da burada. Bak... Tıpkı sana benziyor."
Bu sefer işaret ettiği kişi annemin gülümsediği kızdı. Hani içeride çalışan o genç kız! Aslında evet, şu an bakınca belli oluyor. O gerçekten bana benziyor. Benim birkaç yaş küçük versiyonum gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baş Belası // Im Jaebum(✓)
FanfictionAnnesini takip eden yavru bir ördek gibi o nereye giderse ben de arkasından oraya gidiyordum.Aynı zamanda çenem de boş durmuyor,sürekli ismini üst üste söyleyip duruyordum. O ise beni hiç tınlamıyor,yoluna devam ediyordu. "JaeBum?" "JaeBum?" "JaeBum...