BÖLÜM- 15

2.3K 79 7
                                    

(Düzenlendi.)

(14.Bölümden Hatırlatma.)

Bugün ona sarılışı geldi aklına. Kokusunu anımsadı. Kalbi heyecanla çarpmıştı ama hemen sonra yerini hüzne bıraktı. Kırgınlığı çok büyük fakat iki kelime ile sonlanacak kadar küçüktü. Aslında Alican'ın ettiği laflar ağırdı. Hak etmiyordu ama seviyordu da. Geçmişe takıntılı yaşamak istemiyordu. Yaşadığı her anın keyfini çıkaran bir kızdı Miray. Her ne kadar son zamanlarda bu böyle olmasa da. Geçmişi düşünerek geleceğini mahvedemezdi. Bazı şeyler geçmişte kalmalıydı. O anda yaşandı ve bitti. İleriye taşımanın bir anlamı yoktu. Hep bu mantıktaydı. O yüzden özür dilese hemen affedecekti. Onunla geçireceği hiçbir anı kaçırmak istemiyordu. Sevgili olmasalar bile Alican ile yaşadığı her an onun için kıymetliydi. Hayat, kısa uzun bilinmez ama ucunda ölüm vardı. Ne zaman öleceğini bilmiyordu. Ya yarın sabaha sağ çıkamazsa? Alican'dan kırgın ayrılmak istemiyordu ki.

Miray yine derin düşüncelerle cebelleşirken farkında olmadan derin bir uykuya geçiş yapmıştı.

15.Bölüm

Alican, terasta oturmuş Miray'ı düşünüyordu. Gerçi Miray'ı düşünmeden geçen bir anı mı vardı sanki? Bir ders çalışırken aklına gelmiyordu. Allah'tan gelmiyordu yoksa nasıl çalışacaktı o kafayla. Daha şimdiden özlemişti. Görmese bile evde olduğunu bilmek onun için paha biçilemezdi. Onun evde olduğunu bilmek bile Alican için mutluluk kaynağıydı. Ne zamandan beri böyle içine işlemişti bu kız bilmiyordu. Bildiği tek şey varsa o da ona olan hisleriydi.

Aklına, Miray'a o sözleri söylediği akşam düştü. Aslında siniri ona değildi. Arkadaşı bellediği şahısın söylediklerineydi. Kendi hislerineydi. Sinirlenince kesinlikle kendinden geçiyordu. Ne dediğini bilmiyordu. Olmayan şeyleri söylüyordu. Karşısında en sevdiği kişi bile olsa kendisini frenleyemiyordu. Ağzından o zehir gibi sözler çıkıyordu. Kalp kırıyordu ve toparlaması zor oluyordu. Aslında doğruydu. Okulda dedikodu çıkmıştı. Amacı okulda uzak durup bu dedikoduları asılsız bırakmaktı ama nedensiz uzaklaşmıştı Miray'dan. Bunu kendisi de istemiyordu ama engel de olamıyordu kendisine. Engel olamadığı içinde araya bu kadar soğukluk girmişti. Şimdi ise bunları yaptığı için öylesine pişmandı ki ama işte, zamanı geri alamıyordu. 

O anki öfkesi neydi? Kimeydi? Sahiden arkadaşına mıydı öfkesi? Durdu ve düşündü Alican. Hayır, onun öfkesi kendisine idi. Miray'a hissetmeye başladığı bu duygularaydı öfkesi. Daha önce hiç tanışmadığı, bilmediği, adını bile koyamadığı duygularınaydı öfkesi. Zaman geçtikçe adını koyunca daha da sinirlendi Alican. Çünkü hissettiği duygulara artık bir ad koyabiliyordu. Kabullenemedi önce. Ondan daha çok sinirlendi. 9 yıldır kardeş gibi büyümüşlerdi. Yeri geldiğinde Alican ona abi olmuştu. Nasıl olur da ona karşı bu duyguları beslerdi? Nasıl derdi bunu Miray'a bunu? "Miray ben seni kardeş olarak görmüyorum. Benim sana olan duygularımı bambaşka." diye nasıl diyebilirdi? Miray ona kızmaz mıydı? Ondan daha da uzaklaşmaz mıydı? Ya daha da yabancı olurlarsa birbirlerine o zaman ne olacaktı? Peki ya Alican bu duygularına kilit vurabilecek miydi? Ölene kadar içinde bu duyguyla yaşayabilecek miydi? Zannetmiyordu. Böyle yaşayamazdı. Bir yerde mutlaka patlak verirdi. Hadi Miray'ı geçti. Peki ya ailesi? Demezler miydi, siz kardeş gibi büyüdünüz, nasıl ona o gözle bakarsın diye? Alican bu düşünce ile daha da sinirlendi. "Hayır, biz kardeş gibi büyümüş olabiliriz ama bu ona aşık olmama engel değil. Çünkü kan bağımız yok. Onu sevmem çok doğal." diyerek kendi iç dünyasında iç sesi ile kavga ediyordu.

Derin nefes alıp vermeye başladı Alican. Çok doluydu. Bu duygularıyla baş edemiyordu. Sanki bu duygular altında ediliyordu yüreği. Halbuki daha toydu. İlk defa yaşıyordu bu duyguları. Belki de ondandı bu ağırlık. Kız kulesine baktı. Aklına Miray'ın yetimhaneden geldiği gün geldi. Yüzünde tebessüm oluştu. Ağlıyordu. Tabii ki onu mutlu eden ağlaması değildi, yüz şekliydi. Ağlayınca o küçük, biçimli burnunun ucu kızarıyordu. Öylesine sevimli oluyordu ki. Dudakları da kızarıp şişiyordu. Gözünün önüne gelen görüntü ile gülümsemesi daha da büyüdü. Sonra özlem sardı her yöresine. Hiç dokunmadığı dudaklarının özlemi bile vardı üzerinde.

Sabah geldi aklına. Miray ona sıkıca sarılmıştı. Çok şaşırmıştı. Kesinlikle beklemiyordu. Sonra içi tarifi imkansız mutlulukla, huzurla kaplanmıştı. Kokusu rahatlatmıştı Alican'ı. Halbuki daha önce çok sarılmıştı ama böyle hissetmemişti. Artık hisleri değişmiş, bakış açısı değişmişti. Normalde kalbini hızlandırmayan sarılmalar, bu sefer göğüs kafesini dövmüştü. Bir an yerinden fırlayacak zannetmişti. Bir de o kulağına kısık sesle konuşması yok mu? Mest etmişti Alican'ı. Daha da heyecanlandırmıştı. Söyledikleri ile daha da pişman olmuştu Alican. Miray hâlâ onun iyiliğini düşünürken Alican ona neler demişti. Kalbi sıkıştı, nefes alamıyormuş gibi hissetti. Bunların hepsi saniyelik bir zamanda gerçekleşmişti ama Alican'a çok uzun gelmişti. Miray kollarından çıkınca üşüdü bir an. Gövdesi, kolları üşüdü. Kalbi üşüdü. Ona bakmadan arkasını dönüp gittiğinde kaybetme duygusu baş gösterdi. Yoksa yavaş yavaş Miray'ı kaybediyor muydu? Bu düşünce ile daha da içi acıdı. Halbuki bugün onun için sürprizler hazırlamıştı. Sabah heyecanla kalkacağı yerde mutsuzlukla kalkmıştı. Gideceğini öğrenince içinde bir şeyler parçalanmıştı. Belki gitmeseydi şu an barışmış olacaklardı. Belki de sevgili olarak döneceklerdi bu eve. Hiçbiri olmamıştı. Hayal kırıklığına uğramıştı Alican.

Özür dilemeliydi, hem de en kısa zamanda. Hatta şu anda telefonla arayıp yapabilirdi bunu ama bilerek yapmıyordu. Çünkü onun yüzüne bakarak dilemek istiyordu. Gözlerindeki o ifadeyi, gerçekten affedildiğini gösteren duyguyu görmek, hissetmek istiyordu. Telefonda affettiğini söyleyebilirdi ama ya sadece dili affetmiş olursa? Alican, kalbiyle affetsin istiyordu. Belki geç kalacaktı hatta belki geç kalmıştı  ama onun dönmesini bekleyecekti. Çok uzun geliyordu üç ay gözüne. Çok hızlı geçmesini geçirdi içinden. Daha şimdiden özlemişti onu. Aslında onu çok uzun zamandır özlüyordu. Hem de çok. 

Cebinden telefonunu çıkarıp saate baktı. Gecenin üçü olmuştu. Açtı İnstagram'ı Miray'ın hesabına girdi. Uzun uzun resimlerini inceledi. Özlemini gidermeye çalıştı ama bir şeyler eksik kalıyordu. Kokusu, sıcaklığı...

Ne ara içine işlemişti Miray? Hangi ara iki düşüncesinden birisi o olmuştu? Hangi ara bu duyguları hissetmeye başlamıştı? Bilmiyordu. Tek bildiğim bir şey varsa o da, Miray'ı çok sevdiğiydi. Onu asla kaybetmek istemediğiydi. Onu içine hapsetmek istiyordu. Onun sesini kimseler duymasın, onu kimseler görmesin istiyordu. Sadece kendisi baksın ona, sadece o sarılsın, o dokunsun istiyordu. Çok mu şey istiyordu ki? İstedikleri çok mu imkânsızdı?

Güldü Alican kendi kendine. Peki hangi ara aptal aşık olmuştu? Hep gülerdi böyle olanlara. Saçma derdi. Bir erkek, bir kadına böyle bağlanamaz derdi. Demek ki yanılıyormuş. Buna bizzat kendi duyguları ile tespit etmişti.

Daha fazla terasta oturmayı bırakıp odasına çekildi. Çalışma masasının üzerindeki notlara bir göz atarak yatağına yattı. Yine ve yine Miray'ı düşünerek derin derin hayallere daldı. Farkında olmadan da uykuya dalmıştı zaten.

Bu bölümde Alican'ın duygularına, iç dünyasına yer verdim. Umarım güzel olmuştur. Çok uzatıp da sıkmak istemedim sizleri. Yerinde bırakmaya çalıştım. Umarım olmuştur.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşça kalın, kendinize iyi bakın😊.

Yetim Kızın AşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin