Bölüm Şarkısı : Frankie Goes To Hollywood - The Power Of Love | "I'll protect you from the hooded claw. Keep the vampires from your door. / Ben seni kukuletalı pençelerden korurum. Vampirleri kapının dışında tutarım. "
Şehrin dışına çıktıklarında Ecrin arabayı durdurdu.
"Hadi Gökçe, artık inmen gerek, Erinç seni eve bırakır." dedi Gökçe'ye doğru döndürüp kafasını gülümseyerek,Ecrin.
"Yalnız gitmen hiç mantıklı gelmiyor." dedi Gökçe, yılgın bir inatla.
"Yalnız gitmek zorundayım. Ancak o zaman benimle konuşacaklarını söylediler." dedi Ecrin, yüzündeki gülümsemeyi bozmadan ikna edici bir tonda.
"Ona güveniyorsun, ama seni tekrar kurtarmayacak. Bile bile ölüme gidiyorsun!" dedi aniden sertleşerek Gökçe.
"Vampirler ölümsüzdür." dedi Ecrin ve gülümsemeye çalıştı. Aslında şu an tek yapmak istediği, Gökçe'nin gözlerinin içinde kaybolmaktı. Gökçe'nin gözlerinin derinliğinde kalmak istiyordu. Gökçe'de ona o kadar masum bakıyordu ki... Zaman donmuştu sanki aralarında...
Sonra Ceylin arabanın yanına gelip durdu, ama ikisinin de onu fark etmediğini anlayınca cama vurdu. Gökçe arabadan inip yavaş yavaş diğerlerinin yanına giderken. Ceylin, arabaya binmeden açık kapıdan, ağlamaklı ablasına baktı.
"Ağlamayacaksın değil mi? Koca vampir oldun?" diye alay edercesine sordu ona, Ecrin.
"Bilemiyorum , ölmezsen ağlamam heralde?" dedi kısık sesle Ceylin.
"Daha kaç kere söylemem gerek vampirler ölümsüzdür." dedi sırıtarak Ecrin.
"Az kalsın seni öldürüyorlardı." dedi uyarıcı bir ciddiyetle Ceylin.
"Bir cadının sayesinde, ama bu kez bunu yapamazlar, bu kurallar aykırı." dedi yüzündeki sırıtışı silip ciddiyetini takınırken Ecrin.
"Sence , kuralları önemsiyorlar mı?" diye sordu ablasına Ceylin.
"Ceylin bana bir şey olmayacak." dedi Ecrin ve arabadan inip yürümeye başladı.
-Vampir yürüyüşünü eğer insan yürüyüşü ile kıyaslarsak, koşuyor diyebiliriz.- Ormanın içinde bir saat kadar yürüdükten sonra, dağ evine geldi Ecrin. Etrafta alevli meşaleler, ve denizci ağları vardı.
Ecrin'in iç Sesi:
Tamam, denizci ağlarının karelerini ve düğümlerini saymak gibi takıntılarımız olduğu doğru. Bu aptal vampir takıntısını şu an kurda dönüşüp yok sayabilirdim. Fakat belli ki, avcılar bunu biliyordu. Bu yüzden alevli meşaleler vardı. Kurda dönüştüğümde alevler gözümü alırdı ve gözüne far tututlmuş tavşan gibi donup kalırdım. Şu an bile içimden düğümleri ve kareleri sayıyordum ve karıştırdığımı anlayıp baştan başlıyordum. Bu da insanların çoktan unuttuğu , bir vampirin zayıf noktasıydı. Ve vampirler, antik çağda böyle delirtilip yakalanıyordu. Kim uydurduysa o zamanlar, "Eğer bir vampirin kanını içersen sonsuza dek güzel ve genç kalırsın." safsatası yüzündendi bunlar. Ve tüm bu safsata yüzünden biz vampirlerin arasında da vampir avcıları çıkmıştı. Gümüş Kanlılar. Ve bir vampir bir kez kanını bir vampirle bozdumu, açlığını bir vampirin kanı dışında hiç bir şey doyuramuyordu. Kendini kaybediyordu. Ne hayvan, ne de insan kanı ona yetmiyordu. Gümüş Kanlıları yakalayıp, kazıklara çakıp yakarak idam ederdik.
"Ah, Kara Klan Varisi Ecrin Almus!" dedi orta yaşlı bir erkek. Ecrin gözlerini balıkçı ağlarından ayıramıyordu. Sesin geldiği tarafa doğru dönemedi. Sadece aklındaki geçmişinden sıyrıldı. Sesin sahibini tanıyordu. Minel'in abilerinden biriydi. Hangisi olduğunu çıkartamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA KAN
VampiroYarı Kurt ve Yarı Vampir bir melezin, cadılarla dansını anlatırken kendini kadim bir Gümüş Kanlı Savaşının içinde bulacaktır. İki genç kadın ve aralarında başlayan bir aşk - savaş çıkmazı.