BÖLÜM 5 : CADI YÜREĞİ

624 66 0
                                    

Bölüm Şarkısı : London Grammer - Nightcall | "I'm gonna tell you something you don't want to hear. I'm gonna show you where it's dark but have no fear. / Sana duymak istemeyeceğin şeyler anlatacağım. Sana hiç korkmayacağın ama karanlık bir yer göstereceğim. "

Leyla Almus, Gökçe'yi arkada ki misafir odalarından birine soktu ve yatağa nazikçe oturttu. Gökçe hâla çok sinirliydi. Leyla Almus bunu gayet açık bir şekilde sezebiliyordu. Kim sinirlenmezdi ki? Kara klanını vampir varisi, kurallara karşı çıkarak, başka bir nefrinin, cadının kanını içmiş, dahası küstahça bu kuralı bilmediğini söylemişti. Ecrin çocukluğundan beri patavatsız, kurallara uymayan, kendi yüreği dışında kimseyi dinlemeyen ve oldukça cesur, ve gereğinden fazla inatçı biriydi. "Tıpkı babası gibi." diye düşündü Leyla Almus. Gökçe'nin omzuna baktı, aslında kısmen müdahele edilmişti. Şaşırarak tek kaşını kaldırdı Leyla Almus, çünkü Gökçe'nin zihnini okumuştu henüz annesi ve babası bilmiyorlardı bu olayı. Ama hala morarma ve şişkinlik vardı. Gökçe'nin boynunu temizlemek için,odanın içindeki banyonun çekmecelerinden temiz turkuaz renkli bir havlu ve dolaptan, gazlı bez aldı. O sırada odaya, eşi Mehmet Almus girdi. Elinde kavonozlarla ve bir ilk yardım çantasıyla birlikte bakır çukur bir kapla... Hayır bakır kap iki adetti. İçiçe geçmişlerdi. Gülümseyerek, Gökçe'nin oturduğu yatağın başında ki komidine kavonozları ve ilk yardım çantasını bıraktı. Sonra bakır kapları bir birinden ayırıp, tekini banyoya gidip sıcak suyu açıp yeterince ısınmasını bekleyerek doldurmaya gitti. Bu sırada Leyla Almus. Gökçe'nin yanına gelmişti. Eşinin getirdiği kavonozlarda ki otları çıkartıp bakır kaba koymaya başlamıştı. Gökçe'ye hitaben;

"Boynunda ki yaraya kendin mi müdahele ettin?" diye sordu sıcak bir ses tonuyla.

"Şeyy... Evet bir kaç eski kitapta okuduğum şeyler... Ama doğru panzehir için vampire gitmen gerek, yazıyordu."

"Bunun anlamı farklı aslında biliyorsun değil mi?"dedi Leyla Almus, Gökçe'nin gözlerinin içine bakarak.

Gökçe biliyorum anlamında başını salladı. Bu sıra da Leyla Almus, kullan at eldivenlerini giymiş, bitkileri bakır kapta karıştırıp elleriyle ezmeye başladı. Mehmet Almus doldurduğu sıcak suyu, eşinin yanına bıraktı. Leyla Almus, ilk yardım çantasını açıp içinden cımbız ve neşter çıkardı ve Gökçe'ye yaklaştı.

"Şimdi biraz canın acıyabilir. Ama bunu yapmak zorundayım, boynundan kangren olmaman gerek." dedi ve neşterle boynuna hilale benzer bir şekilde kesik çizdi. Kesikten sızan kanları gazlı bezlerle siliyordu. Aynı zamanda Mehmet Almus, eşinin çıkardığı turkuaz renkli havluyu alıp odadan çıkmıştı. Leyla Almus, cımbızla kestiği yerden yarı akışkan yarı katı, siyah renkli bir şeyler çıkartıyordu. Ne kadar çıkartırsa çıkartsın, bu kara şey upuzundu ve hiç kopmadan çıkıyordu ve Gökçe'nin canının acıdığı her halinden belliydi. Gözlerinden yaşlar geliyordu ve alt dudağını ısırmıştı. Leyla Almus, bu siyah yapış yapış şeyin tam son kısmını çıkardığında, Gökçe bir çığlık attı acıyla. Ve o sırada odaya, Mehmet Almus girdi. Elinde buharı üstünde tüten turkuaz renkli havluyu tutuyordu. Leyla Almus eline biriktirdiği ve avucundan neredeyse taşan siyah şeyi bir şeffaf poşete koyarken;

"Sen oldukça cesur bir cadısın Gökçe." dedi.

Gökçe acıdan titreyen sesiyle; "Siz doktorsunuz." dedi.

"Evet ben bu şehirde ki, nefrinleri tedavi eden doktorlardan biriyim. Ama devlet hastanesinde de çalışıyorum. Yani, senin anlayacağın insanların da doktoruyum. Kızım Elif, tanışmıştınız, o da doktor ama özel hastanemizde, sadece nefrinler'e bakıyor olsa da..." gözleriyle Gökçe'nin boynunu göstererek, "bu konuda oldukça tecrübesizdir." dedi ve elindeki eldivenleri değiştirip, gazlı bezleri bakır kapta ki sıcak suyun içinden alıp karıştırdığı bitkilere sürüp yaranın üzerine bastırdı. Gökçe biraz inlese de, dayandı.

KARA KANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin