Hogwarts Yeniden

919 87 17
                                    


Draco ile beraber Büyük Salon'a yürüdük.

Salon, bir sivri uçlu siyah büyücü şapkaları denizinden farksızdı. Uzun bina masalarının hepsine, ortada masaların üstünde uçuşan binlerce mumun ışığında yüzleri parlayan öğrenciler dizilmişti. Bir tutam beyaz saçlı, minicik bir büyücü olan Profesör Flitwick eski bir şapkayla üç bacaklı bir tabureyi salonun dışına taşıyordu.

Seçmeyi kaçırmıştık. 

Hogwarts'ın yeni öğrencileri, binalarına Seçmen Şapka'yı başlarına takarak seçilirdi, şapka onların en uygun olduğu binayı (Gryffindor, Ravenclaw, Hufflepuff ya da Slytherin) bağırarak duyururdu. 

Draco ile birlikte Slytherin masasına yöneldik. Salonun arkasından geçerken insanlar dönüp bize bakıyordu. Aslında bir bana bir Harry'ye bakıyorlardı ve parmağıyla Harry'yi işaret edenler bile vardı. Yüksek ihtimalle trende olanlar duyulmuştu. Biz masaya yerleştiğimiz sırada müdür ayağa kalkıp konuşmaya başladı. 

Profesör Dumbledore çok yaşlı olmasına rağmen insanda hep büyük bir enerjiye sahipmiş izlenimi oluşturuyordu. Çok uzun gümüşi renkte saçları ve sakalı, dar çerçeveli gözlüğü ve son derece kemerli bir burnu vardı. Genellikle çağının en büyük büyücüsü olarak tanımlanırdı.

Mum ışığı sakalının üstünde ışıldayan Dumbledore "Hoş geldiniz!" dedi. "Hogwarts'ta bir başka yıla hoş geldiniz! Size söyleyecek birkaç şeyim var ve içlerinden birisi çok ciddi. Mükemmel şölenimiz kafanızı karıştırmadan, en iyisi onu aradan çıkarmak herhalde..."

Dumbledore boğazını temizleyerek devam etti:

"Hepinizin Hogwarts Ekspresi'ndeki aramalardan sonra farkına varmış olacağı gibi, okulumuz şu anda Sihir Bakanlığı'nın bir işi için burada bulunan bir takım Azkaban Ruh Emicileri'ne ev sahipliği ediyor." 

O duraksadığında, Dumbledore'un, Ruh Emiciler'in okulu korumasından memnun olmadığını anımsadım.

Dumbledore, "Arazinin bütün girişlerine mevzilendiler," diye devam etti. "Ve bizimle birlikte oldukları sürece, kimsenin okuldan izinsiz ayrılmaya kalkışmaması gerektiğini açıklığa kavuşturmak zorundayım. Ruh Emiciler numaralara, kılık değiştirmeye kanmaz, hatta görünmezlik pelerinlerine bile..." diye yumuşak bir edayla ekledi.

"Rica ya da mazereti anlamak bir Ruh Emici'nin doğasında yoktur. Bunun için her birinizi uyarıyorum, size zarar vermeleri için neden yaratmayın, Ruh Emiciler söz konusu olunca hiçbir öğrencinin kural dışı davranmaması için sınıf başkanlarına ve kız ve erkeklerin iki yeni öğrenci başına güveniyorum. 

Gryffindor masasında Percy'nin göğsünü şişirdiğini ve hayranlık beklentisiyle etrafa baktığını görebiliyordum. Dumbledore yeniden durakladı, büyük bir ciddiyetle salonu süzdü. Yerinden kıpırdayan ya da ses çıkaran olmadı.

"Mutlu olay ise," dedi Dumbledore yeniden. "Bu yıl aramıza katılan iki yeni öğretmene hoş geldin dememiz. 
Önce, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmenliği görevini almayı kabul etme lütfunda bulunan Profesör Lupin." 

Dağınık, coşkudan hayli uzak alkışlar duyuldu. Sadece trende Profesör Lupin ile aynı kompartımanda olan biz, şiddetle alkışladık. Profesör Lupin, en iyi cüppelerini giymiş olan diğer öğretmenlerin yanında daha da pejmürde duruyordu. 

İksir hocası Profesör Snape, öğretmen masasının öbür ucundan Profesör Lupin'e bakıyordu. Sarımsı yüzünü çarpıtan ifade hayret vericiydi. Öfkenin de ötesindeydi, nefretti. Nedenini anlayabiliyordum ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu. 

"İkinci yeni hocamıza gelince," diye devam etti Dumbledore, Profesör Lupin için tutulan isteksiz alkış sona ererken. "Sihirli Yaratıkların Bakımı hocamız Profesör Kettleburn'ün geçen yıl sonunda geri kalan uzuvlarının keyfini daha uzun süre çıkarabilmek için emekliye ayrıldığını söylemekten üzüntü duyuyorum. Öte yandan, onun yerini dolduracak şahsın Rubeus Hagrid olması beni sevindiriyor. Hagrid, bekçilik görevlerine ek olarak bu öğretmenlik işini de yapmayı kabul etti." 

Herkes nutku tutulmuş halde birbirine baktı. Sonra da özellikle Gryffindor masasından gök gürültüsü gibi yükselen bir alkış koptu. Yüzü yakut kırmızısına dönmüş, kocaman tebessümü kara sakalının arapsaçından farksız yığını arkasında saklanmış halde, eğilerek muazzam ellerine bakan Hagrid'i, iyice görebilmek için başımı kaldırdım. 

Profesör Dumbledore yeniden konuşmaya başlarken, Hagrid'in gözlerini masa örtüsüne sildiğini gördüm. 

"Eh, sanırım önemli şeyler bundan ibaret," dedi Dumbledore. "Şölen başlasın!" 

Önümüzdeki altın tabaklar ve kadehler birden yiyecek ve içeceklerle doldu. Aniden kendimi aç hissettiğimden, elimin uzanabildiği her şeyden tabağıma doldurdum. Draco da tabağıma çikolatalı ve şekerli olan her şeyden koyuyordu. Hala çikolata tüketmem konusunda ısrarcıydı.

Çok leziz bir şölendi; salon konuşmalarla, kahkahalarla ve çatal bıçak şıngırtılarıyla dolmuştu. Hagrid'in öğretmen olmasının, onun için ne kadar büyük bir anlam taşıdığını biliyordum. Hagrid, tam bir büyücü değildi. Öğrenciliğinin üçüncü yılında, işlemediği bir suç yüzünden Hogwarts'tan atılmıştı. Geçen yıl onun adını temizden çıkaran Harry, Hermione, Ron ve bendim. 

En sonunda, son balkabağı turtası lokmaları altın tabaklarda eriyip bitince Dumbledore yatağa gitme vakti geldiğini bildirdi ve bu fırsattan yararlanıp Hagrid'i tebrik etmek için yanına gitmek istedim. 

Draco beni cüppemden yakalamıştı.

"Hiçbir yere gitmiyorsun," dedi bana kaşlarını kaldırarak bakarken. "Hala yorgun görünüyorsun. O yüzden benimle doğruca Ortak Salon'a geliyorsun, dinlenmen gerek." 

"Ama-" Konuşacak olduğum sırada beni sürüklemeye başlayarak susturdu. 

"İtiraz istemiyorum, Juliet." 

Onu takip ettim, zaten etmeme gibi bir şansım yoktu, beni öyle bir çekiyordu ki yere yapışabilirdim. Zindanların olduğu yerdeki gizli duvara geldiğimizde öğrenci başkanı yeni parolayı söylemek için öne geçti. Açıkçası parolayı merak ediyordum çünkü üçüncü yılda Gryffindor'un parolasını bilmeme rağmen, Slytherin parolası hakkında herhangi bir fikrim yoktu.

"Silver and Serpent. (Gümüş ve yılan.)" 

Yine beni yanıltmamışlardı. Aslında bunun oldukça basit bir parola olduğunu düşünüyordum ama ızdırap çekmek istemeyen hiç kimse, Harry ve Ron hariç hiç kimse, Slytherin'in Ortak Salonu'na girmeye kalkışmazdı.

Öğrenci başkanı parolayı söyler söylemez, gizli duvar yerinden oynadı ve bize Ortak Salon'u açtı. İçerisi alçak tavanlıydı. Sert duvarları, zincirlerle sarkıtılmış yeşil ışık yayan lambalar aydınlatıyordu. Pencereler, gölün derinliklerine bakıyor, gölün dibindeki ilginç yaratıkları, dev balığı ve gemi enkazını gösteriyordu. Duvarlarda, eski Slytherinliler'in maceralarını betimleyen portreler vardı. Odadaki her mobilya siyah, her koltuk deridendi. Bir köşedeki şöminenin yanarken çıkarttığı çıtırtılar ruhumu dinlendiriyordu. Şimdi, gelene kadar fark etmemiştim ama Slytherin'i çok özlemiştim. Sonunda kendimi evimde gibi hissediyordum.

Draco aklımı okurmuş gibi "Evine hoş geldin," diye fısıldadı. 

Ona dönüp gülümsedim. "Sen de evine hoş geldin, Malfoy." 

O da bana gülümseyip beni kollarımdan tuttu.

"Bu sene yaramazlık yapmak, oyun oynamak yok, Bayan Johnson," diye tembihledi beni. 

"Hayır," dedim oyuncu bir ifadeyle. "Oyun asıl bu sene başlıyor." 

Eğer Harry Potter'da Olsaydım (3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin