Noel Kaçağı

856 79 84
                                    

Kısa bir bölüm oldu. Bundan sonra özel bölüm yapsam mı diye düşünüyorum ama bakalım :(

Noel sabahı, yatağıma atlayıp gürültüyle mırlayan Puffle sayesinde uyandım. Nemli burnunu yüzüme sürterken onu okşamam için beni zorluyordu. Uyku sersemi halimle, kıkırdayarak çenesinin altını kaşımaya koyuldum.

"Mutlu Noeller Puffie," diye fısıldadım.

Sonunda Sirius ile tanışabildiğim için huzur doluydum. Artık ona yardım edebilirdim, sefalet çekmesine gerek yoktu. Aslında haline çok üzülmüştüm, onu öyle, o kadar yıpranmış görmek tüylerimi ürpertiyordu. Ruh Emiciler'in ona ne kadar zarar verdiğini tahmin bile edemiyordum. Geride tamir edilmesi çok zor bir hasar bırakmışlardı ama belki de en iyi dostunun oğlunu, kendi vaftiz oğlunu yanında görmek onu mutlu edecekti.

Yaşadığı onca şeyin üzerine bir de zalimce öldürülmesi hiç adil değildi. Sirius bunların hiçbirini hak etmemişti, Harry de etmemişti. Bu kaybı asla yaşamamalıydı. Onun ölümüne engel olmak için her şeyi yapmaya hazırdım. O zamana kadar, kendimi güçlendirmek için deliler gibi pratik yapmayı aklıma koymuştum. Sert olmam gerektiğini biliyordum yoksa Bellatrix'in karşısında hiç şansım olmazdı.

Yavaşça doğrulup etrafa bakındığımda yatağımın köşesine bırakılmış hediyeleri fark ettim. Archie ve Shannon bana beraber geçirdiğimiz yazdan kalan anılarla süslenmiş bir albüm ve yepyeni bir fotoğraf makinesi göndermişlerdi. Onlarla daha çok hatıra oluşturmayı dileyerek fotoğraf makinesine göz attım. Ardından Mrs Weasley tarafından gönderilen paketi fark ettim. Benim için gümüş ve yeşil renklerini kullanarak ördüğü atkıya şaşkınlıkla baktım. Ona en yakın zamanda teşekkür etmem gerekiyordu. Ron'un gönderdiği şekerleri beraber seçtiğimiz için gülerken, Hermione'nin hediye ettiği zarif, kırmızı fulara hayran kalmıştım. Harry'nin hediyesi kara kedi şeklinde bir bibloydu ama gözlerinden parlak, büyülü bir ışık saçıyordu. Puffle bibloya bakarken birkaç kere tıslamıştı. Gülümseyerek bibloyu başucuma bıraktım. Sırada Draco'nun hediyesi vardı; parlak, yeşil renkli bir hediye paketinin içerisindeydi. Hediyeyi alıp dikkatlice açtığımda dudaklarımın kendiliğinden yukarıya doğru kıvrıldığını hissettim. Ona geçen sene hediye ettiğim siyah kristalin aynısı gözlerimi kamaştırıyordu. Paketin içinden bir de not çıkmıştı.

"Kristali, tılsımının yanına, o zincire ilave etmen gerekiyor. Umarım sen de, benim seni beklediğim gibi sabırla, patronus yapmamı beklersin."

Gülümseyerek, dediğini yapıp kristali zincirden geçirdim ve tılsımımın yanına bıraktım. Fikri benden almıştı, yaratıcı değildi belki ama oldukça düşünceliydi.

Ben ona Noel hediyesi almamıştım çünkü bu yıl kolyesine patronusumu yerleştirebilmeyi umuyordum. Hediyesi biraz gecikecekti. Shannon ve Arcihe'ye onları ne kadar sevdiğimi anlatan, kendiliğinden şarkı söyleyen bir mektup yollamıştım. Hermione'ye karanlıkta kitap okuyabilmesini sağlayan bir ışık hüzmesi (ışıksaçar) almıştım. Hangi kitabı okuyorsa kendiliğinden o kitaba yerleşiyordu ve karanlıkta sayfaları aydınlatıyordu. Ron'a gerçekten çok iyi görünen bir cübbe hediye etmiştim, seneye kullanmasını ümit ediyordum. Tabi o şimdi, bu hediyeye bir anlam veremeyebilirdi. Fred ve George'a yüzlerinde patlayacak bir hediye paketi göndererek eşek şakası yapmıştım, intikamlarını ne zaman alacaklarını merakla bekliyordum. Harry'ye ise Ateşokunun hemen yanında sergilenen siyah, deri ama çok rahat ve şık Yakalayıcı eldivenlerini almıştım.

Öğle yemeğinde Büyük Salon'a gittim. Bina masaları duvarların önüne çekilmişti. Salonun ortasında 12 kişilik, tek masa duruyordu. Profesörlerden Dumbledore, McGonagall, Snape, Sprout ve Flitwick oradaydı. Her zamanki kahverengi ceketini çıkarmış, çok eski ve birazcık küflü görünen bir frak giymiş olan Filch de oradaydı. Masada sadece iki öğrenci vardı: son derece tedirgin görünen bir birinci sınıf öğrencisi ve Slytherin'den Aidan Miller. Harry, Ron ve Hermione de birkaç saniye içinde Salon'da belirmişti.

Eğer Harry Potter'da Olsaydım (3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin