"Kız! Canan! Allah canını almasın kız gel mutfağa çabuk!"
İncelediğim dergiye bakmaya devam ederken, göz devirdim ve "Ne var anne yine?!" diye karşı bağırışımı sergiledim. Annemle genelde normal ses seviyeleriyle konuşmazdık. Bağırmak, bizim hobimizdi.
"Allah'ım!" diye yakınıyordu ama duymamı istediğini biliyordum, yoksa bağırmazdı. "Bu kızın böyle olacağını bana işaretler gönderip de bildirseydin, bunu yaptığımız o akşam, Zeki'ye sırnaşmazdım ben!"
"Tamam tamam geliyorum! İsyan etme!" diye bağırdım ve dergiyi yatağıma atıp çıktım odamdan. "Şu kızının kıymetini bir anlasan, şaşkınlıktan böyle gözlerim dışarı fırlayacak Alime Hatun!" dedim sataşarak. Koluma çimdiğin alasını yedim.
"Yirmi beş yaşındasın be kızım!" dedi acıyla, "Evde kaldığına mı yanayım, başıma kaldığına mı, torunsuz kaldığıma mı, böyle pervasız olmana mı! Ben neye yanacağımı şaşırdım!"
"Yanma gülüm sen!" deyip bir makas aldım. "Tatil günümde iki dakika oturdum diye ne söylendin ya Alime Hatun, ne yapayım? Yedi yirmi dört mü çalışayım?"
"Sen, markette kasiyersin kızım. Nedir bu işe olan tutkun anlamıyorum!" dedi ve göz devirdi, "Bırak çık, gel evde bana yardım et işte."
"Kasiyer olmak, göt- yani yürek ister." dedim ve sevimlice gülümsedim, "Düşün ki Alime Hatun, o kasa tüm gün sana emanet, korumalısın, para açığı oluşturmayacak kadar mükemmellikle satış yapmalısın. Artık yatarken bile kulağımda 'dıt, dıt, dıt' sesi duyuyorum ben. Tutku değil de, işimi seviyorum ben. Sakın küçümseme anam." Elim kalbime gitti, "Buna dayanamam..."
"Şebeğe bak şebeğe!" dedi kızgın görünmeye çalışarak ama gülümseyen ifadesini görebiliyordum. "Saat on birde kalktın zaten kızım, çöp işin yok evde, gel diyorum yarım saatte geliyorsun."
"Tamam, geldim. Hatunum sen beni niye çağırdın bakalım?" dedim etrafı kolaçan edip, etraf yemeklik malzemelerle doluydu,
"Misafir var akşama, misafir!"
"Tamam da, tüm bunlar ne annem? Bir tabur asker mi geliyor eve?"
Bana başını yaklaştırıp kocaman açtı gözlerini ve dehşete kapılmamı bekliyormuş gibi "Babanın patronu geliyor!" dedi.
Boş boş baktım, "Ee?"
"Ne demek lan 'ee'?"
Elim ağzıma gitti ve şaşkınca baktım, "Sen 'lan' mı dedin? Benim Hatunum? Yirmi beş yıllık annem? Kraliçe Elizabeth'in kendinden utanmasını sağlayacak nezakete sahip anam?!"
Kıkırdadı, "Estağfurullah canım, eh Allah vergisi bir narinlik, edep, adap var tabii yani."
Hemen havaya giren anneme sarıldım ve öptüm yanağını, "Hatunum benim, ne yapacağız, söyle bakalım."
Görev moduna geçti, "Şimdi, babanın on iki yıldır çalıştığı fabrikanın sahibi gelecek eve. Sevgilisiyle gelecekmiş. İki kişiler yani."
"O adam kaç yaşındadır ki 'sevgilisi'yle geliyor?" Yüzüm buruştu, "Anne bak, zengin ve yaşlı adamın yanında yirmi yaşında, memeleri gözümüze giren bir fettan gelirse ben yüzlerine kusarım."
Yine kıkırdadı, "Kız saçmalama, babası ölünce üç sene önce Haşmet Bey geldi başa."
"Hım..."
"Bu adam çok mert, çok çalışkan ve adaletli bir adam. Babanla samimi olmuşlar iş yerinde. Çok saygı göstermiş Haşmet Bey babana. Zeki her akşam 'yok böyle iyi, yok şöyle iyi' diye över adamı. Tabii sen sızmış olursun koltukta."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEK
RomanceTek Bölümlük Hikayeler. 'İÇİNDEKİLER' bölümünden hikayelerin tanıtımlarına bakabilirsiniz. İyi okumalar. Hoşgeldiniz❤❤