(2)SEVMEYECEĞİM(2)

75.3K 1.8K 716
                                    

"Damat nerede kızım?" 

Bu soru, önce kapı ağzında annesi tarafından, içeri girdiğinde de babası tarafından sorulmuştu. 

Nazlı, sadece "Tek geldim." demiş, daha fazla konuşacak mecali olmadığı için, "Yatsam sıkıntı olur mu? Çok yorgunum..." diyebilmişti.

Annesiyle babası ortada büyük bir problem olduğunu anladı ama soru sormadı. Annesi Zeliha Hanım, kızının her zaman hazır olan odasına geçmesine yardımcı oldu. Yanındaki küçük bavul, pek çok şeyi açıklıyordu...

Kızına evli değilken sık sık giydiği, artık eskimiş ama çok sevdiği için atılmamış olan rengi atmış pembe geceliğini giydirdi. Nazlı geceliği gördüğünde hafifçe gülümsemiş ama aynı anda da gözleri dolmuştu. Zeliha Hanım kızına sarılmış, onun içini dökmesini beklemişti ama ağlamamıştı Nazlı. Niyeyse, tutuyordu kendini. Gözlerinden ne kadar yoğun duygular içinde olduğu belli oluyordu ama sanki Nazlı tüm bu duyguları reddetmişti. 

Geceliklerini giyen kadın, yatağa girdi ve gözlerini kapattı. Annesi gitmeden bir süre baş ucuna oturmuş, saçlarını okşamıştı. Uyuduğundan emin olana kadar da gitmedi, ona bir şekilde destek olmak istiyordu. Nazlı konuşmuyordu ve Nazlı gibi dik başlı, bıcır bıcır konuşan bir kadının susması demek, kötüye işaret demekti.

Alnını öptü kızının ve yavaş hareketlerle çıktı odadan. Kocasının yanına geldiğinde, Hikmet Beyin de aynı kendisi gibi endişeli olduğunu anlamıştı. "Çok kötü." dedi sadece, 

"Salih mi bir şey yapmış?"

"Bilmiyorum, Nazlı hiç konuşmadı ki Hikmet... öylece bakıyordu boş boş. Şimdi de uyudu..."

Ellerini yumruk yapıp açıyordu yaşlı adam, "Salih Nazlı'ya zarar verecek bir şey yapmaz ki... Ne olmuşsa, yanlış anlaşılmadır."

"Belki..." Endişeyle kalktı yaşlı kadın, "Ama önce kızı bi dinleyelim. Dört aydır hiç sorunları yoktu, şimdi birden bavulla eve dönmesi... tuhaf."

"Öyle."

İkisi de uyuyamadı o gece, kızlarının acısı yüreklerine düşmüş, kasıp kavurmuştu anne babayı. 

*

Birkaç gün, sessizlik içinde geçti. Nazlı pek konuşmadan, bolca düşünerek ev işleriyle ilgileniyor, hiç boş durmamak için saçma sapan işler yapıyordu. Yeri geliyor düzenli dolapları dağıtıp tekrar topluyor, zaten temiz olan kristalleri baştan siliyordu. Annesi onun bu tuhaf tavırlarına içten içe üzülse de, izin veriyordu. Üzüntüyle herkes farklı şekilde başa çıkıyordu işte...

Nazlı, iç dünyasında kocasının akşam eve gelmemesini, onun o aromalı kokusunu duyamamasını, birlikte uyuyamamalarını ve onun dokunuşlarıyla kendinden geçememesini normalleştirmeye çalışıyordu. Artık kocası yoktu. Salih hayatına girmeden önceki o günlere dönmüştü.

Ama o zaman neden kendini eski Nazlı gibi hissedemiyordu? Neden yüreğindeki boşluk onu kıvrandırıyordu? Neden uyurken sarıldığı o koca bedenin sıcaklığını arıyordu? Neden hep 'nefret' ettiğini düşündüğü o aşk dolu bakışları, o arzulu dokunuşları özlüyordu?

Bu eve gelmek, bu evin kızı olmak onu derin bir hüzne boğuyordu, hiç hayal ettiği gibi olmamıştı. Salih onu bıraktığında hep sevinçten uçacağını düşünmüştü. Şimdi de sevinmek istiyordu, mutlu olmak istiyordu! Böyle olmamalıydı! Hiçbir şey hayal ettiği gibi değildi!

Aklında sürekli beş ay öncesi canlanıyor, Salih'in onu gördüğü o ilk an, onu istemesi, annesini kurtarması ve karşılığında evlenmeleri dönüp duruyordu aklında. 

TEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin