Kayıp giden

20.1K 1K 620
                                    

  SİYAHA BOYANAN KADIN

"Güzelim."

Sıcaklık. Derinden gelen o his kırıntısı. Var gücümle göz kapaklarımı araladığımda boğazımda bir hıçkırık oluştu. İnlememek dişlerimi sıkarken yüzümün acıyla buruştuğunu söyleyebilirdim. Yeniden gözlerim dolduğundaysa Yıldırım yüzünü biraz daha yakınlaştırarak elleriyle yüzümü avuçladı.

"Beni duyabiliyor musun?"

Öğrenmiş miydi? Onu eskisi kadar iyi duyamadığımı öğrenmiş miydi? Yanağımdan süzülen yakıcı göz yaşımı parmak ucuyla silerken yüzüne bir tebessüm konurdu. Canı yanan bir o kadar da güçlü durmaya çalışan o bilindik mimik oluştuğunda bende aynı şekilde yüzüne dokunmak, varlığını varlığımda hissetmek istedim. Yalnızca onu ve sıcaklığını hissetmek...

Yıldırım dudaklarını aralayıp bir şeyler söylerken cümlesinin çok az kısmını anlayabildim. Az öncede bir şeyler söylemiş bazı cümleleri ayırt edebilmiştim. Bu adam konuşuyordu. Konuşuyordu ama ben işitmiyordum. Yıldırım o denli düşük bir ses tonuyla konuşuyordu ki onu anlamakta güçlük çekiyordum.

"İyisin, iyi."

İyiliğime dair sözler telaffuz ettiğinde burnumu çekiştirdim. Bu adam hep böyle mi konuşuyordu? Her zamana bu kadar düşük bir ses tonuyla mı kendini ifade ediyordu? Eski anılar gözlerimin önünden akıp giderken Yıldırım'a çoğu kişinin sesinde bir sorun mu var diye sorduğunu hatırlamaya başladım. Çoğu insan onu anlamadığını söyler, sesin çıksın derdi. Bazılarının arada şu adama ekmek ver dediğini bile hatırlıyordum. Özellikle o yaşlı adamların kulaklarını Yıldırım'ın ağzının içine soktuğu o anlara hep gülerdim. Oysa ben onu çok iyi duyuyordum. Oysa ben onu net duyuyordum.

"Hey, ağlama."

Boğazımda bir hıçkırık belirdiğinde elimle ağzımı kapatırken gözlerimi sımsıkı yumdum. Bu nasıl tarifi zor bir acıydı. Bu musibet başıma geldiğinde de canım yanmış aklımı kaçırma noktasına gelmiştim. Şimdiyse o lanet olasıca beladan kurtulmuştum. Artık kulak hassasiyetim gitmişti. Artık normal sıradan bir insan gibi duyabiliyordum.

Normal, sıradan bir insan...

"Doktor çağırıyorum."

İstemsiz olmalı ki ilk defa ses tonunu yükselterek ayağa kalmıştı. Yıldırım canımın yandığını düşünürken bileğine yapışarak gitmesine engel oldum. Canım yanıyordu. Canım sandığından fazla yanıyordu ama bu bedensel bir ağrı değildi. Benim canım onun yüzünden yanıyordu. Onu kaybetme korkusu tüm benliğimi sarmaya başlamıştı. Onu kaybetmek ve bir daha görmemek korkusu iliklerime kadar işlemeye başladı. Onu belki de son görüşümdü. Bir daha onu görmeyecektim. Gerçeği öğrendiği o anda ışık hızıyla benden uzaklaşacaktı.

"Canın yanıyor olmalı Lavin, doktor ağrı kesici yaparsa daha iyi hissedersin. Ben hemen geleceğim." Sen her sinirlendiğinde ses tonunu yükseltiyor musun böyle? Onun normal insan gibi duyduğum ilk andı. Bu ilk anlar o kadar değerliydi ki benim için, öylesine değerliydi.

"Gitme."

Gitme Yıldırım, kal burada. Kal ve benimle sabahlara kadar konuş. Sesini esirgeme benden. Son günlerimizi saatlere çevirirken kendini benden mahrum bırakma. "Korkuyor musun? Korkma. Ben yanındayım. Burada." Yıldırım bileğini tuttuğum elimi avuç içine alarak sıkmıştı. Ben gitmeyecek zannederken yüzüne âşık olduğum en içten tebessümünü kondurarak elimi bıraktı. Sonrada odadan çıkıp kapıyı yavaşça çekti.

Gitmişti. Belki geri dönecekti ama bu bir defalıktı. Bir daha giderse asla dönmezdi. Beni bir kez daha bırakıp giderse geri dönemezdi. Ellerimi saçlarıma götürdüğüm o anda başımda şişlik hissettim. Bu kaza sonucu olmalıydı. Başımı sert şekilde çarpmış olmalıydım ki travma sonucu duyma yetimi kaybetmiştim. Başka bir olanak aklıma gelmiyordu. Bir anda duyu yetilerimi kaybetmiş olmamı başka hiçbir şey açıklayamazdı. Bir kaza sonucu her şeyi duyabiliyorken bir kaza sonrası her şeyi kaybediyordum. Ve bu sesler sayesinde Yıldırım ile  bir araya gelirken ve yine bu seslerin sonucunda Yıldırım'ı sonsuza kadar kaybedecektim. Hayatım ince bir ipliğin ucuna bağlı olduğunu nereden bilebilirdim. Araba sevdası uğruna onu kaybedeceğimi nereden bilebilirdim.

VEGANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin