2.2

21.8K 1.2K 122
                                    

Çadırlar kurulmuş ve herkes geceyi geçireceği yerlere yerleşmişti. Yiğitin getirdiği çadırımız iki kişilik bir yaşam alanı ve bir de terastan oluştuğu için içeriye üç kız, iki erkek şeklinde sığabiliyorduk. Yaşam alanında ben, Selen ve şuşu; terasta ise Doruk ve Yiğit kalacaktı.

Şimdi ise kurulan çadırların arasında oluşan boşlukta ateş yakılmış ve öğretmenler de olmak üzere herkes etrafına dizilmişti. Belirli kişilerin getirdiği yemekleri yedikten sonra herkes gürültülü bir sohbete dalmıştı. Ben ise bu ortamdan iyice sıkılmış, çadıra dönüp uyumak için zaman kolluyordum.

Kucağımdaki telefonum titrediğinde katılmadığım sohbetten iyice dışlanarak mesajı açtım.

053..: Sıkılmış gibi görünüyorsun?

Mihra: Sıkıldım çünkü. Burası fazla gürültülü.

053..: Birşeyler yapayım?

Mihra: Ne gibi?

053..: :)))

Mesaja kaşlarımı çatarak bakarken Selen'in bana yönelik sorusunu işittim.

"Ne dersin Mihra?"

"Neye?"

Yiğit elini 'ohoo' dermiş gibi salladı. Ona göz devirip Selen'i dinledim.

"Yarın sabah, grubun kahvaltı için dağılmasına izin veriliyormuş. Biz de kahvaltıyı yapacağımız yeri konuşuyorduk. Bildiğin başka bir yer yoksa geçen sene birlikte kışın birlikte gittiğimjz yere gidelim diyorum."

"Orası güzel yer." Diye cevap verdiğimde Şuşu araya girip, "Doruk nerede? Ona da soralım?" Dedi.

Herkes etrafına bakınmak için yerinde kıpırdadığı sırada Doruk kendi sandalyesine oturdu.

"Neyi soracaksınız?"

Selen başını diğer tarafa çevirip, Şuşu'nun açıklamasına izin verirken onun bu, fark edilir derecede garip hareketine kaşlarımı kaldırarak baktım. Aslında bunu yeni fark etmiyordum. Sürekli Doruk'a karşı böyleydi. Ancak sürekli yanlış anladığımı sanıyordum. Şimdiyse onların hiç dialoğa girmediğini ve genellikle Selen'in iten taraf olduğunu fark etmiştim.

Bakışlarımı fark eden Doruk, Şuşu'yu dinlemeyi bırakıp bana döndü. Ona ya da Selen'e birşey söylememi bekler gibiydi bakışları. Bir kaç saniyenin ardından gözlerini ilk kaçıran ben oldum.

Ellerini çırparak dikkat çekmeye çalışan edebiyat öğretmeni -aynı zamanda eğitimimden uzaklaştığım dönemde benim en büyük destekçim, bir öğretmenden daha fazlası olan rehber öğretmeni- ortam sesizleştiğinde gülümsedi. Ve yumuşak sesi kulakları şenlendirdi.

"İşittiğime göre, mükemmel öğrencilerimden birisi aynen benim gibi bu gürültülü ortamdan rahatsız olmuş." Kaçamak bakışları bana döndüğünde yanaklarımda istemsiz bir ısı hissettim.

"Ben de bu güzel ve muhtemelen bir daha yaşanmayacak bu geceyi böyle bir dağınıklıkla hatırlamak istemeyeceğimizi düşünüp ortak birşeyler yapalım dedim. Ve aynen bir edebiyat öğretmeni şeklinde fikirlerimi paylaşmadan önce sizin fikirlerinizi duymak isterim," gözlerini her birimizde gezdirdi ve sordu, "Var mı bir fikri olan?"

Hafif bir uğultuya rağmen kimseden ses çıkmayınca Demet Hoca devam etti.

"Öyleyse ben fikrimi söyleyeyim." Duraksayıp taburelerden birini kendi için çekti ve oturdu. "Dile kolay dört yıl gerek hikaye, gerek efsane, en gerekse şiirler okuduk; yeri geldi ezberledik, yeri geldi inceledik. Üzgünüm ama ben bu gün de bir öğretmen gibi davranacak ve sevdiğiniz bir şiiri okumanızı, ya da hikayeler anlatmanızı isteyeceğim." Kimisi olumlu kimisi okumsuz homurtular duyuldu kalabalıktan, ancak ben bunu sevmiştim. Gürültüye memnuniyetle tercih edeceğim bir şeydi bu.

AWARE|textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin