2.5

20.5K 1.1K 64
                                    

Koskaca dört saatlik bir yolculuğun Doruk'la nasıl geçeceği hakkında bir fikrim yoktu. O yüzden nasıl hissedeceğimi bilmiyordum. O çantalarımızı bagaja yerleştirirken kısa bir bakış atıp spor arabanın ön koltuğuna yerleştim. Bu rahat koltuğu en az Doruk kadar seviyordum. Onunla geçirdiğim günlerin çoğunda bu koltuktaydım. Sırf bu rahatlık için okul çıkışı beni eve bırakması için yalvardığım günler olmuştu. Ya da makete gitmem gerektiği günlerde gelmesi için yalvardığım günler... Sadece güzel günlerdi. Belki de bir daha geri dönemeyeceğim günler. Henüz onunla aramıza giren bu dağının büyüklüğünü kestiremiyordum. O yüzden susuyordum. Ama en çokta onunla konuşmayı istiyordum.

Bu düşüncelerim arabaya dolan soğukla kesildi. O sürücü koltuğuna yerleşirken bakışlarım üzerindeydi.
Kapıyı kapatır kapatmaz klimayı açtı. Aslında kendisi soğuğu severdi ancak arabada ben olduğumda her zaman bunu yapardı. Gülümsedim.

Unutmamıştı.

Araba çalışıp, kamp alanından uzaklaştığımızda kendimi cesaretlendirip konuştum.

"Neden onlarla kalmadın?" Bana kısa bir bakış atıp cevap verdi.

"Şehirde bir kaç işim var." Dediğinde başımı salladım.

"Sen de pek hoşlanmadın ortamdan?"

"Öyle, üstelik soğuk." Dediğimde güldü. Bu kısa gülüş ile bende güldüm.

"Aç mısın?"

"Kahvaltının üzerinden çok geçmedi."

"Krep sevmediğinden çok birşey yemedin." Dediğinde bakışlarım ona döndü. O da bana bakıyordu. Bu garip bakışma onun otobanda olduğumuzu hatırlayıp kafasını çevirmesiyle son bulduğunda ben de önüme döndüm. Bir kaç dakikanın ardından ancak cevap verebildim.

"Sanırım açım."

Yarim saatin sonunda kapıyı açıp kucağıma bıraktığı poşet dünyamı güzelleştirmişti. Sıcak lahmacunun kokusu arabaya yayılırken o da yerine oturup arabayı çalıştırmıştı.

Rahat yiyebilecim diye koltuğu tamamen yatırmıştık. Bu yüzden biraz geri kayıp salata ve mezeler için yer açtım. Kutuyu açtığımda her ne kadar lahmacunların görüntüsü beni mest etsede sayısı üzerine bozulmuştum. Alt dudağımı ısırarak masum bakışlarımla ona döndüm. Her zamanki gibi gözleri üzerimdeydi.

"Kendine almadın mı?" Dudağının kenarındaki kıvrılma... kabul, lahmacunlarla yarışabilirdi.

"Üç tanesi ikimize yeter diye düşündüm."

Kendimi tutamayıp yükesek bir sesle, "Hayır, yetmez!" Dedim.

"Peki, öyleyse." Yola dönüp ifadesiz bir surat ve düz bir sesle, "Hepsini sen yiyebilirsin." Dediğinde kaşalarımı çattım.

Bu ifadeyi tanıyordum. Bozulmuştu. Dudaklarımı bükerek lahmacunlara baktım. İlkine acı meze ve yoğurttan sürüp üzerine salata koyarak sardıktan sonra ona doğru uzattım.

Elimdekine bakıp, "Bu kadar mı?" Dediğinde sinirlendim.

"Öyleyse parana kıyıp bir tane daha alsaydın!"

Beklemediğim bir kahkaha arabada yankı bulurken kaşlarım hala çatıktı. Ancak daha fazla dayanamayıp ona şaşkınca baktım.

"Şaka yapıyordum. Ben aç değilim ve hepsini sana aldım." Dediğinde istemsizce gülümsedim. Ancak, "Kötü bir espri anlayışın var." demeden duramadım.

###

Sıcak bir sohbetle geçen bir saatin ardından istemsizce uyuyakalmıştım. Uyandığımda karanlık çökmüş yarım saatlik bir yol kalmıştı. Üzerimdeki montu bacaklarıma indirip Doruk'a döndüm. Dört saat boyunca araba sürmek onu yormuştu. Bunu görmek mümķündü. Ancak şimdi ona yoruldun, dur desem durmazdı. O yüzden kendi yöntemlerimden birini denedim.

"Midem bulanıyor," dediğimde başı anında bana döndü.

"Durmamı ister misin? Biraz temiz hava alırsın."

"İyi olur," dediğimde arabayı kenara çekti. Kapıyı açıp kendimi serin havaya bıraktığımda oturmaktan uyuşan bacaklarımın rahatladığını hissettim. Arabanın  kaputuna oturduğumda o da tam karşıma geçti. Bir süre sessizce beni izledi. Bakışları ilk iyi olup olmadığımı anlamak içindi ancak sonrasında değişti. Gözlerindeki ifade garipti. Bir tek bu şekilde tanımlayabilirdim. Bakışlarının altında gelen bir cesaretle konuştum.

"Eskisi gibi değilsin."

Hazırlıksız yakalandığı sözlerim üzerine kendini hızlıca toparlayıp cevap verdi.

"Sen de öyle."

"Neden?"

"Kalp kırdım."

"Kimin kalbini?" Diye sorduğumda bakışlarını kaçırdı. Onu ilk defa böyle görüyordum. Pişman ve çaresiz. Dayanamadım, ya da kendime engel olamadım. Sonra kendime bahaneler uydururdum. Ellerimi üşümüş yanaklarına koyup başını kendime çevirdim.

"Kimin kalbini kırdın Doruk?" Bakışları gözlerimin ardını, düşüncelerimi görüyormuş gibi derindi. Ancak ne o benim düşüncelerimi, ne de ben onun düşüncelerini görebiliyordum.

"Daha iyi misin?" Diye sorduğunda ellerimi indirdim.

"Evet, iyiyim." Deyip arabaya bindim. Ve yola devam ettik.

💜💜💜💜

Oy verip yorum yapmayı unutmaayyyın. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

Şuraya ruh halimi bırakıyımda öyle gideyim.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
AWARE|textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin