Kitabın sayfasını çevirdiğin sırada yanımdaki hareketle duraksadım. Kolunu omzuma atarak banka yayılan Yiğit'e güneşten dolayı gözlerimi kısarak bakarken kitabın kapağını çevirerek ismine baktı.
"Niye yalnızsın sen?"
"Çünkü yalnız olmak istiyorum." Dediğimde dudağını büktü.
"Üzerime alınmayacağım," diyerek yanımıza doğru gelen Şuşuya döndü.
Okuyamayacağımı anlayarak kitabı kapattığımda Şeyma karşımıza geçti.
"Selen kafeteryadaymış. Bizi de çağırıyor. Dediğine göre büyük dedikodu varmış." Heyecanla anlattıkları ile derin bir nefes çektim. Ben saklandıkça Selen sobeliyordu. Muhtemelen cevap vermediğim aramaları yüzünden Yiğit'le Şeyma'yı göndermişti.
Sıkıntıyla nefes alıp ayağı kalktım.
"Madem ki sobelenecek kadar iyi saklanamıyorum, mızıkçılık yapmadan ebe olmalıyım değil mi?"
"İşte benim kızım," diyerek desteğini esirgemeyen Yiğit ile okul binasına doğru yürüdüm.
🦄🦄🦄Kafeteryaya girmemin üzerinden saniyeler geçmemişti ki, üzerime dönen bakışların rahatsızlığı ile doldum. Kimi merak, kimisi acıma, kimisi de... Bu bakışı çözememiştim. Zira bu bakış sadece Doruk'un gözlerindeydi. Başımı çevirip çapraz masa da oturan Selen'e döndüm. Yanında Helin ve onun sadık köpekleri vardı. Hani ona bulaştığınızda kendilerini bir boktan sayıp üzerinize saldırmaya çalışan türden.
Selen gelişimi gördüğünde yanına benim için bir sandalye çekti ve yanına oturmamı bekledi. Masadaki tüm seslerin susması üzerine kaşlarımı kaldırdım.
"Cesaretin olmadığını bilmesem dedikodumu yaptığını düşüneceğim Helin, nedir bu sessizliğin?"
"Kusura bakma, acınla girdiğin kabuğundan bu kadar hızlı çıkıp hiçbirşey olmamış gibi bana laf sokmaya çalışacağını düşünemedim."
Bir anda tüm vücudum kasıldı. Yaşadığım şeyleri birinden duymayı bir kenara bırakın, beni hiçbir zaman olmadığım bir kişiymişim gibi söylemesi içimde benim dahi beklemediğim bir öfke lobu oluşturmuştu. Adeta gözüme perde inmiş fevri hareketlerimi sorgulamayacak kadar kendimden geçmiştim.
Kalkerken gürültüyle geriye savurduğum sandalyenin ardından masanın üzerine çıkarak Helin'in saçına yapıştım. Evet çirkef biriydim ancak hiçbir zaman sorunlarımı şiddete başvurarak çözen biri olmamıştım. Bu halde olanların haline acıdığım, aciz bulduğum günler dahi olmuştu. Ama şimdi, ne olduğunh ben de bilmiyordum.
Üzerine öfkemden anlamadığım birşeyler bağırıp kafasını masaya vururken masadaki herkes beni geri çekmek için çokta uğraşılmayan bir güç ile belimi sarılmıştı ancak birden hepsi geri çekildi ve güçlü iki kol adeta beni masadan kaldırıp kafeteryanın ortasına fırlattı. Bu kişi Helin'in öfke kontrol bozukluğu olan abisi Hilmi'ydi. Başımı fırlatmanın etkisiyle masalardan birinin demir ayağına çarptığımda duyduğum acı ile gözlerim bir kaç saniyeliğine kararmıştı ancak görmem gereken şeyi görmüştüm.
Oturduğu yerden adeta uçarak Hilmi'nin üzerine atlayan Doruk ve ensesinden tutarak Hilmi'yi yere deviren Yiğit gözlerimi açtığımda bile hız kesmeden yumruklarına ve tekmelerine devam ediyordu. Gelen öğretmenlerden bir kaçı Yiğit'i geri çekebilmişti ancak Doruk'u geri çekmek o kadar kolay değildi. Hilmi yumruklardan dolayı bayıldığında olayın ciddiyetinin farkına varıp acıyı umursamadan ayağa kalktım ve ona doğru koştum.
Hilmi'nin üzerine çıkmış olan Doruk'a ögretmenleri iterek ulaştığımda bir anlık baş dönmesiyle duraksadım. Kendime gelmeyi beklemeden kolundan tutup çekmeye çalıştığımda baş dönmesi tekrarladı ve gözlerim yeniden karardı. Dünya tersine dönerken tüm öfkesine rağmen beni fark eden Doruk, tam zamanında ayağa kalkıp beni Hilmi'nin üzerine düşmeden tutmuştu.
🐾🐾🐾Yine baya iyi niyetli bir bölüm yazdım :d Psikolojim bozulmuştu birilerinin beynini patlatmasam olmazdı🤷🏻♀️ Neysem, sonraki bölümde görüşelim👋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE|texting
Short Story053...: Yine önlüğünü bağlamayı unuttun. Mihra: Beni mi izliyorsun? 053...: Biraz önce lattesini verdiğin sarışını kesiyorum. Mihra: Güzel kız. 053...: Hayır, değil. Mihra: Neden kesiyorsun öyleyse? 053...: Çünkü sadece onun arkasındaki camdan gör...