Kolları hala bedenime sarılıydı. Gecenin sessizliğinde yankı bulan nefeslerimiz yavaşlıyor yerini hafif iç çekişlere bırakıyordu. O sarıldıkça inanıyordum sevgisine. Nasıl inanmayayım ki, onjn için aynı şeyleri hissediyorken. Ancak korkuyordum. Her ilişkide zor zamanlar olurdu. Karşındaki kim olursa olsun aynı fikirde olamadığı zamanlar olurdu. Bazen bu konular önemli konular olurdu ve beraber olmanın onlara iyi gelmediğini fark edip... ayrılırdılar. Korktuğum şey ona bağlanmaktı. Bağlandıktan sonra onu kaybetmekti. Kaybetmenin ne olduğunu gerçekten biliyordum. Düştüğüm boşluğun rüzgârı beni hala daha üşütüyordu. Bir de kırılmaktan korkuyordum. Selen'i kırdığı gibi beni de...
Kolları gevşedi ve gözlerimi bakabileceği kadar geri çekildi. Ben de gözlerimi çenesinden alıp gözlerine çevirdim.
"Ya da beni siktir et," diye başladığında nefesimi tuttum. Sesinin tonu acı çeker gibiydi. Devam etti. "Eğer git dersen tam şimdi giderim."
Kalbim burkulmuştu sözleriyle. Sözünü tutamayacağı şeylerden korktuğumu biliyordu. Ben ondan bu şekilde bir kez vazgeçmiştim. Kaybetmenin ne demek olduğunu anlamış daha fazlasını kaldıramayacağımı fark edip etrafımdaki insanları birer birer uzaklaştırmıştım kendimden. Bazıları yeniden giriyordu hayatıma. Selen fark ettirmeden buz dağlarımı indiriyordu. Ama Doruk'a karşı olan buz dağım eridiğinde kıyametin bedenimde kopmayacağının sözü verilmemişti bana. Sözler burada susmuştu. Son söz benden çıkacaktı. Dediğim gibi bu son söz olacaktı.
Kararımı gözlerimden anlamış gibi gevşeyen kolları bedenimden tamamen ayrılarak iki yana düştü. O an gözlerim, gözlerindeki acı için doldu. Yutkunamaz olmuştum. Onun karşısında ağlamak istemediğimden bir adım geri çekilip o sözü söyledim.
"Git." Sesim çatlamış engel olamadığım yaş tanesi yanağıma düşmüştü.
O da bir adım geri çekildi. Birkaç saniye yüzümü inceledi ve loş sokak lambasının altında parlayan gözlerini kaçırarak arkasını döndü. O arkasına bile bakmadan giderken güçsüzlükle kapının koluna tutundum. Tamamen gözden kaybolduğunda içeri girip kapıyı kapattım. Selen bir kaç adım ileride dolu dolu gözlerle beni izliyordu.
Acı bir hıçkırık boğazımdan kopar kopmaz kapının dibine düşercesine oturmuştum. Gözümün önünden gitmeyen gözleri ağlamamı şidderlendirirken Selen yanıma çöküp başını göğsüne yasladı. Ardı arkası kesilmeyen hıçkırıkları tam orada özgürlüğe bıraktım. Doruk'a olan hislerimi bırakmaya çalıştım. Ama karşılığının olduğunu bildiğim birşeyi bırakmak hiçbir zaman kolay olmadığı gibi şimdi de kolay olmamıştı. Ve ben sadece ağlamıştım.
#####
"Neden abin olduğunu söylemedin?"
"Ben sana hiçbir zaman ailemden bahsetmedim, Mihra." Dediğinde tarçınlı elmalı çayımdan bir yudum daha aldım.
"Ailenden biri en yakın arkadaşımız olduğunu öğrenince bahsetmen gerektiğini düşündüm."
"Bak ben ona çok kırgındım. Onu görmezden gelmek istiyordum. Ancak senin ve diğerlerinin onunla arası çok iyiydi. Arkadaşlığınızı zedelemek hakkım değildi."
Başımı sallamakla yetinirken üzerimdeki battaniyeye daha da sokularak televizyondaki çizgi filme çevirdim bakışlarımı.
Bir süre öylece sessizce oturduk. Televiyonda asılı kalan gözlerim yavaş yavaş kapanırken son hissettiğim Selen'in yanağıma bıraktığı hafif öpücüktü.
#####
İki gündür okula gitmiyordum. Hem hastaydım hem de hafta sonuyla birleştirdiğim beş günlük bir tatildeydi gözüm. Aslında bunun yanında kaçtığım birkaç sebep daha vardı ancak bunları kendime ititraf etmemek daha kolaydı. Tatilim son akşamı yatak yarası çıkaracağım koltukta uzanmış dondurma yiyordum. Ve yine televizyonda çizgi film açıktı. Okuldan yeni dönen ve üzerini değiştirmek için geldiği gibi odasına giren Selen salon kapısında göründüğünde bakışlarım onun üzerindeydi.
"Depresyonda olmadığına emin misin?" Diye sorduğunda dudaklarımı büküp "Değilim," dediğimde her gün tekrar ettiği soruya verdiğim farklı yanıtla kaşlarını kaldırdı.
"Çayım bitti."
"Ah, az kalsın unutuyordum." Diyip içeri koştu ne olduğunu anlamadığım birkaç dakikanın ardından elinde büyükçe bir poşetle döndü. Onu taklit edercesine kaşlarımı kaldırdım.
"Elmalı tarçınlı çay," dediğinde sevinçle yerimden kalkıp poşet koştum. Poşeti açıp içindeki kutu kutu çayları görünce parlayan gözlerimle geri ona döndüm.
"Sen mi aldın?"
"Sanırım burada hayır deniliyor."
Kaşlarımı çattım. Kısa olan cevabı uzatıyor ve gözleriyle evi tarıyordu. Avuçlarını bacaklarına yapıştırmış başını fazla yukarı kaldırmıştı. Bu kesinlikle söylemek istemediği bir gerçeği söylemekten kaçındığını gösteriyordu.
"Kim aldı bunları Selen?"
"Durk."
"Ne?"
"Doruk aldı." Dediğinde bakışlarımı kaçırdım. Ama gülümsememi kaçıramadım.
####
Selllllaaaam! Umarım beğenmişsinizdir bölümü (sinsi gülüş). Oy ve yorum yapmayı unutmayın. Görüşmen üzereeee🖐🏻🖐🏻🖐🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE|texting
Short Story053...: Yine önlüğünü bağlamayı unuttun. Mihra: Beni mi izliyorsun? 053...: Biraz önce lattesini verdiğin sarışını kesiyorum. Mihra: Güzel kız. 053...: Hayır, değil. Mihra: Neden kesiyorsun öyleyse? 053...: Çünkü sadece onun arkasındaki camdan gör...