17.01.2014
Hergün başka yeniliklere uyanırdı insanoğlu. Günlük bir dizi gibi, sürekli ufaklı büyüklü entirikalar olurdu. Derler ya hani; hayat sürprizlerle dolu. O misal. Aslında hayat yaşanacaklardan değil, yaşananlardan ibaretti.
Bütün gece uyumamanın verdiği bir huysuzluk vardı üzerinde genç adamın. Sabahtan beri diğerlerinin burnundan getirmişti. Davranışlarının sebebi uyuyamk değil de sevdasının kalbini acıtmasıydı. Nefes ile ilk kavgalarını etmişlerdi. Tamam sevgili değillerdi ama sonuçta sevgili gibi tartışmışlardı ve Nefes'te ona sevgilisiymiş gibi trip atmıştı. Sevmişti bunu Barlas. Nefes canına okuyacaktı. Fenaydı bu kadın. Fark etmişti ama razıydı. İnsan zaten sevdiğinden gelen her şeye razı olmaz mıydı?
Evdekilere olan bütün tersliğine rağmen masaya oturup da telefonunu eline alınca kahvaltı da, sırıtmaya başlamıştı. Nefes... nefesi olan, daha yeni tanıştığı kokusuyla, ciğerlerine bayram ettiren kadın.
Öte yandan Yusuf da ondan farksızdı. Diş çıkartan Barlas bebek yüzünden bütün gece uyuyamamıştı. Hande de bugün bakma sırası sende deyip, tabiri caizse kıçını dönüp yatmıştı. Ona kızıyordu ama karısına kıyamadığı için tek laf edemiyordu. Geceleri Barlas bebeğe bakma görevi Yusuf'undu. Gündüzde o bakıyordu oysa ki.
"Şu söyle sırıtıyor ya asalak gibi. Tam ağzının üzerine, elimin tersiyle bir tane çarpasım geliyor." diye söylendi sinirle. Sinir oluyordu bu ara Barlas'a. Evde aptal aşık gibi dolaşması canını sıkıyordu. Gibisi fazlaydı aslında, Barlas, aşkla yeni tanışan, aptal bir aşıktı.
"Aşkım tamam. Zaten uyuyamayacaktın neden sinirleniyorsun."
"Ne sebeple uyuyamayacakmışım?"
"A-ah, unuttun mu, kuaföre gideceğim ben. Sonra da alış-verişe."
Bıkkın bir nefes verdi Yusuf. Unutmuştu. Kahvaltıdan sonra yatarım diye hayaller kuruyordu. Aksi bir şekilde kahvaltısını ederken birden sevinçle dikleşti yerinde. Karşısında, mama sandalyesinde oturmuş, garip sesler çıkarıp annesinin ağzına soktuğu şeyleri yiyen oğluna baktı. Gururla kasıldı. Yerinde daha bir dikleşti. Hayatta yaptığı en iyi şey bu kadınla evlenmekti. Kimsesizliğine ilaç olmuştu bu kadın, yetmezmiş gibi bir de aşentiyon olarak Barlas'ı vermişti ona. Daha büyük bir aile olmalıydı onlar. Böyle başarılı çalışacaklarsa yine, en az dört çocuk daha yapmalılardı. Annesiz babasız büyümüş olan Yusuf için kalabalık bir aile çok önemliydi. Kardeşlerini felan düşündü sonra. Onlar da ikişer çocuk yapsa... Kapkalabalık bir aile olurlardı. Birden yeri mi, değil mi, düşünmeden konuştu sonra.
"Hande ikinci çocuğu yapalım mı? Belki o da kız olur?"
Çatalına taktığı peyniri ağzına götürüydu Hande bu sırada. Eli havada asılı kaldı. Barlas ise ağzına götürdüğü çayı Yusuf'un suratına püskürttü.
"Yuh lan yuh!" diye sitem etti Yusuf. Bir yandan da yüzündeki püskürtülmüş çayı temizliyordu.
"Esas sana yuh! Mahremiyet diye bir şey var. Gidin başbaşa konuşun bunları."
"Sayende başbaşa mı, kala biliyoruz? Sürekli dibimizdesin. Bir anlayış göstermektir yok. Hele sevgili yaptın ya. Hepten unuttun bizi."
Kırgın gözlerle baktı arkadaşına Barlas. Kendisi de evli bir çiftle aynı evde yaşamaktan memnun değildi. Mecburdu.. Askerler için yapılmış, özel güvenlikli sitede başka ev yoktu. Sürekli onları öpüşüp koklaşırken görmek, aralarında bir kara kedi gibi dolanmak canını sıkıyordu. Bu yüzden sık sık Barlas bebeği de alıp karargaha gidiyordu. Ama arkadaşı bu ara çok huysuzdu. Tahmin ediyordu sebebini Barlas. Daha önce de çok uykusuz kalmışlardı ama Yusuf asabi bir insan değildi ki, kolay kolay sinirlenmez, akılcı yaklaşırdı olaylara. Nefes'ti sorun, Barlas'ın onunls olan birlikteliğiydi. Aslında olmayan ama Barlas'ın Yusuf'a bir türlü inandıramadığı ilişkisi. Zamanında o da Hande'nin varlığını sorun etmişti. Şimdi de çok süper değildi araları ama anlaşıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFESİM OLDUN
General Fiction"Bakma bana komutan. Kirliyim ben. Görmesin kirli bedenimi senin güzel gözlerin.." "Sen dünyadaki en temiz insansın Nefes. Sen benim gördüğüm en mükemmel yaratıksın. Dünyanın sekizinci harikasısın sen." diye fısıldadı genç kızın kulaklarına. Hem on...