Ellerini ceplerine sokmuş, kontrolü dışında yaşanılanları seyrediyordu Ahmet Yılmaz. Bütün adamları tutuklanmıştı. Lüks malikanenin içini bir sürü asker doldurmuştu ve o artık yolun sonuna geldiğine emindi. Karısı Nermin, oğlu ile birlikte İtalya'da kalmıştı ve eğer kendisini açıklama şansı verilmezse onların da başı beladaydı.
Öte yandan Barlas karısını sarmalamış, hem onu hem kendisini, Nefes'in kurtulduğuna ikna etmeye çalışıyordu. Aklı çıkmıştı Nefes'e bir şey olacak diye. Şimdi karısı sağ salim yanında diye saniye de milyarlarca şükür ediyordu. Sımsıkı sardığı kadınının sağ şakağına bir öpücük daha bıraktı bunları düşünürken. Biran önce onu bu evden alıp gitmek istiyordu.
Nefes ise bir diğer şükürler eden kişiydi. Umudunu kaybetmemiş, sukunetini korumuştu ilk andan itibaren, lakin içinde, derinlerde hortlamaya çalışan bir korku vardı. Bu adamı tanımıyordu. Babasına benzeyen başka bir adamdı. Nefes'in babası böyle kötü bir adam olamazdı. O kızlarını çok seven, dürürüst bir insandı.
Peki bu adam kimdi?
Kendisini ve kız kardeşini kaçıran bu kötü adam kimdi? Nefes o adama ne yapmış olailirdi de Nefes'i kaçırmıştı. Babasıysa şayet; keşke girdiği delikte kalsaydı da, Nefes babasını iyi ve dürüst bir adam olarak hatırlasaydı. Paranın köpeği olmuş bir cani olarak hatırlamak canını yakıyordu.
"Nefes'im."
Bütün hücrelerine huzur salan sevdiğinin sesini duymuk dünyalara bedeldi.
"Sevdiğim." Barlas için de Nefes'in sesi pek farklı değildi. Nefesi olmuştu bu kadın.
"Gidelim artık güzelim. İyi misin, sen?"
"İyiyim sevdiğim. Gidelim. Burada kalmak istemiyorum daha fazla."
Başını sallayarak onaylayan adam, gözlerini diğer yanlarında oturan, gözleri kızarmış, yüzü kireç gibi olmuş Hayat'a çevirdi. Nefes'de aynı şekilde kardeşine dönmüştü.
"Hayat? İyi misin?"
Gözünü kırpmadan Ahmet 'i izliyordu Hayat. Onları kaybettiğindeki yaşı gereği fazla hatırlamasa da; Nefes'in anlattığı ve resimlerde gördüğü kadarıyla biraz tanıyordu. Hiçbir şeyden haberi olmayan genç kızı, ölmüş olan babasını bir anda karşısında görmek ürkütmüştü. Bundan mütevellit, kal gelmiş bir şekilde babasına bakıyordu. Dizi çekmiyorlardı sonuçta, ölmüş bir adamın yıllar sonra zengin bir mafya olarak geri dönüşü dizilerde olurdu. Mafya mı, değil mi? tam emin değildi; ancak iyi biri olmadığı kesindi.
"Değilim. Hiç iyi değilim. Kim bu adam? Ablam ve benden ne istiyor? Neden kaçırdı bizi?"
"Bunları evde konuşalım Hayat'cığım. Detaylıca anlatacağım ben orada sana." Cevaplayan yine Barlas'tı.
"Neden şimdi değil? Bu adam babamız mı, abla?"
"Söz dinle Hayat. Evde anlatacağız diyoruz işte."
Ters ters ablasına bakan Hayat, bu defa da Ahmet Yılmaz'a döndü. Aralarında 1 dakika kadar süren bir bakışma geçti. Hayat çoktan dudak içlerini yemeye başlamıştı. Kolunu tutan ve hafifçe kendisine çeken ablası ile başını ona çevirdi. Mecburen kalktı yerinden. Nefes ile Barlas'ta ayaklandı.
"Bekleyin. Bekleyin lütfen." Konuşan Ahmet Yılmaz'dı. İtalyan aksağanlı Türkçe sözleri, bütün başların ona dönmesine sebep olmuştu.
Barlas, Nefes ve Hayat dışında odada bir de Yusuf vardı. Kalmasını Barlas bizzat kendisi istemişti. Akli selim olarak Leonardo'ya göz kulak olabilecek en güvendiği kişi oydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFESİM OLDUN
Fiction générale"Bakma bana komutan. Kirliyim ben. Görmesin kirli bedenimi senin güzel gözlerin.." "Sen dünyadaki en temiz insansın Nefes. Sen benim gördüğüm en mükemmel yaratıksın. Dünyanın sekizinci harikasısın sen." diye fısıldadı genç kızın kulaklarına. Hem on...