İnsan sevdiğine bir başk güvenirdi. Onunla hayaller kuracak, geleceğindeki anılarına ekleyecek kadar ömrün katardı. Sevdiğini bile anlamadığı birine sebepsizce güvenen ama hayatın onu hep aksine ittiği bir adam vardı.
Barlas..
Gökyüzünden koparak, yeni bir gelin edasıyla, salına salına yere inen kar taneleri toprakla buluşuyordu. İlk düşenler eriyip yeri ıslatırken bir süre sonra koyu renkli toprağın üzerine bembeyaz bir örtü seriliyordu. Yer küre geinliğini bir gelin edasıyla giyiyordu.
Barlas elinde kupası ile pencere önünde dikilmiş, bu muazzam doğa olayını izliyordu. Daha doğrusu sadece bakıyordu. Ama görmüyordu. İçini kaplayan hüzün bulutları, kalbinin oralarda bir fırtına başlatmıştı ve çıkan hortumlar kalp kapakçıklarını adeta söküp almıştı. Kalbi hasarlıydı Barlas'ın.
Yola düşmesin diye kolunu tuttuğu mavi gözlü kız; onun cehennemi olmuştu son günlerde. Uyku uyuyamıyor, yemek yiyemiyor, düşünemiyor, odaklanamıyor ya da en basitinden nefes alamıyordu.
Neden diye çok sorguluyordu bu aralar. 'Neden bu kadar canım yanıyor?' diyordu mesela en başta. Ya da 'Neden bu kadar çabuk güvendim ki?' diyordu. 'Peki bu hissettiklerim ne?' diye sormaktan alamıyordu kendisini. Adını bilmediği hislerle savaşmak zor geliyordu. Hani ağzınızda bir tat belirir, yemek istersiniz o yemeği, ama adını ve ne olduğunu bilmediğiniz için yiyemezsiniz ya.. işte onun gibi. Adını bilmediği bu hisleri yaşayamıyordu Barlas.
Bildiği, emin olduğu bazı hisler vardı. Şüphe vardı mesela, hayal kırıklığı vardı sonra, bir de merak.. İnanmak istemiyordu o adama Barlas. Bir teröristin söylediklerine ne kadar güven olurdu ki. Öte yandan da bir gerçek vardı ki; Barlas, adını bile bilmediği bu kızdan ne kadar emin olabilirdi? Gözleri, sesi.ve kokusu muazzam olan; Barlas'ın midesinde kelebekler uçuşmasına sebep olan bu kız, belki de çok da iyi bir yalancıydı. Annesinin bile ihanet ettiği bir adam, adını dahi bilmediği bir kadına ne kadar güvenebilirdi? Adını bilmek gerekmiyordu belki de.. Bu kısacık sürede; kalbiyle tanımıştı onu Barlas..
"La bir yeter! Ölümden dönen benim! Sıyrıl şu melankoliden."
Mematinin sesiyle sıçradı. O kadar dalmıştı ki nerede olduğunu unutmuştu. Siyah gözleri belki de bir saattir, elindeki kahve kupasıyla, boş boş yere süzülen kar tanelerini takip ediyordu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve elindeki kupayı pencerenin önünde konumlandırılmış haki rengi berjerlerin ortasındaki sehpanın üzerine bıraktı. Gözlerini ovaladı ve kısa kesim saçlarının arasına biçimli uzun parmaklarını daldırdı. Sağdaki berjere oturdu ve hemen sağındaki L koltukta uzanmakta olan kardeşine baktı.
O gün eve geldiğinde gerçekten harabeye dönmüş bir ev bulmuştu. Kapı zorla açılmış, heryer darmadağındı. Hemen Mematinin kaldığı odaya koşmuştu. Ne odada ne evde kimse yoktu. Kaçırdılar mı diye aklını yemişti. Babasını aramıştı hemen ama aldığı haber havalara uçmasına sebep olmuştu.
"Baba!" Özlem de yüklüydü sesi. "Evi taramışlar. Me-Memati yok." Demişti hüzün yüklü bir sesle. Bu sırada sağ gözünden bir damla yaş düşmüştü. Açık olan çelik kapıya sırtını yaslamıştı, çökmüştü, yıkılmıştı. Her zamanki gibi dik duramıyordu. Kardeşini korumak için hastaneden çıkartmış, üzerinden bir gün geçmeden belki de... dili varmıyordu söylemeye, aklı varmıyordu düşünmeye. Kardeşini koruyamamanın verdiği azap yıkmıştı. Vicdan azabının ağırlığı ile muzları çökmüştü, sırtı kamburlaşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFESİM OLDUN
Fiksi Umum"Bakma bana komutan. Kirliyim ben. Görmesin kirli bedenimi senin güzel gözlerin.." "Sen dünyadaki en temiz insansın Nefes. Sen benim gördüğüm en mükemmel yaratıksın. Dünyanın sekizinci harikasısın sen." diye fısıldadı genç kızın kulaklarına. Hem on...