Eve yetiştiğimde hala öpücüğün etkisinden dolayı sendeleyerek yürüyordum. Çoğu kez birileriyle öpüşmüştüm ama bu öpücükte bir farklılık vardı. Kendimi sarhoş gibi hissediyordum. Bu kadar etkilenmem hiç normal değildi. Gölgenin varlığı bile beni çok derinden etkiliyordu. Bu durum beni iyice rahatsız etmeye başlamıştı çünkü hiç tanımadığım birinden böylesine derinden etkilenmem hiç normal değildi. Yatağıma uzanıp tavanı izlerken beni düşüncelerimden ayıran telefonumdan gelen mesaj sesiydi. Mesaj sesi tüm odada duvarlara çarparak yankı yaparken kulaklarımı tıkama gereksimi duydum. Bu sesle bile başım çatlayacak gibi ağırıyordu. Telefonu elime aldığımda ise bekledigim kişiden değildi. Mesajlar bölümüne girdiğimde kayıtlı olmayan bir numaranın mesaj attığını gördüm
053... : selam?
Deniz: kimsiniz?
053...: yiğit ben :)
Deniz: yiğit?
053...: ah şey aynı sınıftayız aslında.
Deniz: öyle mi
İki olmuştu bu sınıfımdaki insanları bile tanımıyordum. Durumum gerçekten berbattı.
053...: bu gün zeynep hoca bir resim çalışması vermiş diye duydum. Derse girmemiştim. Notları istedim ama kimse vermedi. Bende hem tanışmak için hemde notları almak için sana mesaj attım.
Deniz: notlar bende de yok üzgünüm
Yiğit: tüh ya. Neyse o zaman gene de sağol.
Deniz: birşey değil
Konuşmanın sonuna geldiğimizi fark edince telefonu yan tarafıma attım. Yiğit adı bana tanıdık gelmiyordu. Ama sınıfımdaki kimseyi de tanımıyordum ki. Yarın sanırım hepsiyle teker teker tanışmam gerekecekti.
--
Okula girdiğimde gözüme ilk çarpan şey koridorun sonundan yanıma koşarak gelen beden oldu. Kim olduğunu bilmiyordum. Yanımda yetiştiğinde nefessiz bir şekilde konuşmaya başladı. "S-selam yiğ-yiğit ben" dedi karnını tutup soluklanırken " Neden koştun" dedim bu hâline kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum. " her senin yanına gelmeye çalıştığımda gözden kayboluyordun bende bu sefer koşarsam yetişirim diye düşünmüştüm" kendimi daha fazla tutamayarak kahkaha attım. Kızarmış yanaklarıyla şirin görünüyordu. O da kahkaha atmaya başladığında bir süre sonra kendimizi toparladık. "Selam yiğit dedim elimi uzatarak bende deniz" dedim. "deniz" dedi çapkın bir sırıtışla. Kafamı sallayıp onayladım. Gözleri benim üzerimde ve etrafta gezinirken " kantine bir şeyler içmeye gidelim mi?" Diye sordu. Yapacak başka bir şeyim olmadığı için. Yavaşça başlımla onayladım. İyi arkadaş olabiliriz diye düşünüyordum.
Kantine indiğimizde o önden ilerleyip bir masaya oturdu. Bende önüne oturdum. " ne içmek istersin" dediğinde biraz düşünüp " çilekli süt" dedim gülümseyerek. Ayağa kalkıp bir şeyler almaya gittiğinde uzun zamandır hissetmediğim bedenimdeki bakışlar gene gelmişti. Kalbim fazla mı hızlı atıyordu. Yoksa bunca şeyi benmi zihnimde kurguluyordum. Etrafa göz gezdirdiğimde meriçi gördüm. Gözlerimiz buluşunca gözlerini yavaşça önüne eğdi. Ben onun bedenini süzerken önüme oturan yiğitin bedeniyle ona döndüm.
Yiğit komik çocuktu. Uzun süre sohpet etmiştik ve beni baya güldürmüştü. Isınmıştım ona. Artık her sabah kantinde beraber bir şeyler yemeye karar vermiştik. Sohbet etmeye devam ederken gelen gürültüyle yiğit susup arkasını döndü. Onun baktığı tarafa baktığımda ise meriçin sandalyesini devirerek ayağa kalktığını gördüm. Yumruk yaptığı ellerinden sinirli olduğu anlaşılıyordu . Ellerine bakarken Avuçlarının kanadığını fark edince şaşkın ve korkakca yüzüne doğrulttum bakışlarımı . Gözlerini kırpmadan bir bana bir yiğite bakarak burnundan soluyordu. Ne olmuştu böyle. Tırnaklarını avucuna geçirip kanatacak kadar neye sinirlenmişti. Yiğit bana döndüğünde onun da yüzünde meriçin yüzündeki sinirden olduğunu görünce tırstım "ne oldu" dedim korkak sesime engel olamadan " boş ver sen" diyerek geçiştirdi beni. Arkadan çarpan kapı sesiyle yiğitin arkasından kapıya baktığımda Meriçin çıktığını fark edince rahatladım. Onun olduğu ortamlarda sürekli geriliyordum. "Yüzün neden bu halde" dedim " Neye bu kadar sinirlendin" . "Yok birşey" dedi yapmacık bir gülümsemeyle yerinden kalkarken "ben sınıfa geçiyorum" dedi yüzüme bakmadan. "Bekle bende sınıf-" cümlemi bitirmeden duyulan ikinci kapı sesiyle onunda çıktığını anladım. Yiğit ve meriçin arasında bir şey vardı. Yüzlerindeki sinir de öyle küçük bir olay gibi durmuyordu. Düşüncelere dalmış otururken zilin çalmasıyla yerimden kalkıp bende sınıfa doğru yürümeye başladım. Bu olay her neyse çıkardı yakında kokusu.
Dinlemediğim dersler ve boş geçen saatler sonunda son zil çalmış herkes dağılmaya başlamıştı. Bende yavaşça eşyalarımı toparlayarak sınıftan dışarıya attım kendimi. Bu sınıf beni boğuyordu. Kalabalık ortamlarda durmak beni her zaman germiştir. Okuldan çıkıp ezbere bildiğim sokakları yürürken dışarının da kokusunu içime çekmeyi unutmamıştım. Telefonumdan gelen melodi sesi boş sokakta yankılanırken gözlerimi açıp telefon ekranına baktım babam... Uzun zaman oluştu. Önemli bir şey olmasa babam beni hiç aramazdı ki . Hemen onayla tuşuna basıp telefonu kulağıma görürdüm. Karşıdan gelen hıçkırık sesiyle donup kalmıştım neler oluyor " baba" dedim titrek bir sesle. Babamın ağlaması daha hızlı bir hal alırken bir şeyler diyordu ama anlamıyordum " baba anlamıyorum" dedim en sonunda. kalbim korkuyla göğüs kafesimi delecek gibi atıyordu. "Deniz" dedi babam sonra 5 saniye susup devam etti "annen...oglum...annen" ."annem ne baba ". "Kanser" telefon titreyen ellerimin arasından düşerken ağladığımı yüzüme çarpan soğuk rüzgar ile anladım sonrası ise karanlık. Boşluk " a-anne..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
psikopat manken (boy×boy)
Mystery / Thriller"Aşka inanmıyorum" dedi sarhoş sesiyle. "Neden?" Diye sordu kapşonlu olan. "Acıtıyor o yüzden" dedi gözünden bir damla yaş akarken. "Ağlama" dedi kapşonlu olan sesi titrerken "Ağlama sana aşkı öğreteceğim deniz"...