10.BÖLÜM

3.8K 450 111
                                    

Yavaşça kafamı çevirdim. Hoseok'un korktuğu adama baktım. O gün eve geldiğinde beni saklayan adam, orta yaşlardaydı. Göbekli ve poğaça suratlı bu adama bakınca kaşlarımı çattım.

"Beni tanıyor musun?"

Hoseok göründü sonra adamın arkasından. Beti benzi atmış öylece duruyordu.

"Tanıyorum." dedi adam alayla. Sonra devam etti.

"Uzun zamandır tanıyorum seni, Yoongi."

Korumaları önümden itip adama doğru birkaç adım attım. Gözlerimi kısarak incelediğim bu göbekli adamı hatırlamaya çalıştım. Hayır, hatıralarımda göbekli bu adam yoktu.

"Ne kadar uzun zamandır mesela?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Adam alayla gülümsemeye devam etti. Düşünüyormuş gibi yapıp ellerini cebine koydu.

"Mesela..." dedi tarih hesaplarcasına. "6 yıldır?"

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken Hoseok'a baktım. Göz göze geldiğimizde dudaklarını yaladı. Yüzü kendini ele veriyordu.

Suçluymuş gibi bakıyordu.

Soracağım soruları sormak için dudaklarımı araladığımda Hoseok benden önce davrandı.

"Onu odasına kilitleyin."

Korumalar anında koluma yapışırken tanımadığım adam bir elini cebinden çıkardı. Bana el sallarken hala alaycı ses tonu gitmemişti.

"Uzun zamandır görmüyordum seni, Yoongi. Özlemişim!"

Odama zorla sokulmadan önce duyduğum son sözler bu olmuştu.

***

Koskoca üç gün...

Üç gün boyunca Hoseok'u görmemiştim. Benden kaçıyordu. Sorularımdan kaçıyordu.

Ve ben düşünmekten aklımı yitirmek üzereydim.

6 yıl öncesinden beri bu bataklıktaydık.

Sadece Hoseok bu bataklıkta olduğunu fark etmişti.

Ben edememiştim.

"Hoşgeldiniz efendim."

Korumalardan birinin sesini duyunca hızla kalktım yatağımdan. Odamdan çıkıp koşar adımlarla salona geçtim. Hoseok'u gördüğümde sinirle yaklaştım ona doğru.

"Odadan çıkın." dedim korumalara. Korumalar dediğimi yapmadılar tabiki.

Gözlerimi kapatıp titrek bir nefes verirken Hoseok'a baktım. Hiçbir şey duymamışçasına oturuyordu. Ben tekrar konuşacakken Hoseok benden önce davrandı.

"Çıkın."

Korumalar odayı terk ettiğinde Hoseok'la göz gözeydik. İkimizde cümleye birinin başlamasını bekliyorduk. Fakat ikimiz de başlamıyorduk bir türlü.

Hoseok'un gözlerini görünce uçmuştu her şey aklımdan. Sadece güzel hatıralar kalmıştı aklımda. Bana güzel baktığı anlar...

"Konuşmayacak mısın?"

Hoseok'un sert sesi kulaklarımı doldurduğunda kendime geldim. Böyle bir durumda bile aklıma anılar geliyordu.

"Bana açıkla." dedim düz bir sesle.

"6 yıl öncesinde neler olduğunu bana açıkla."

Hoseok alayla gülüp ellerini birleştirdi. O koltukta, ben ayaktaydım. Ve yukarıdan bakınca çok güzel görünüyordu.

"Yaşandı ve bitti." dedi Hoseok. "Neyini merak ediyorsun?"

Sakinleşmeye çalıştım. Hoseok'un bir sebebi olduğuna emindim. Onu tanıyordum. Bana açıklamamasının bile bir sebebi vardır.

"Yaşandı ve bitti." dedim onu taklit ederek. Ama benim sesim daha boğuk çıkmıştı. Bu üç kelimeyi sesli söyleyecek cesaretim bile yoktu. Hoseok'un aksine...

"Ama bir şeyler yaşandı. Benim bilmediğim, fark etmediğim bir şeyler..."

Yutkundum.

"Beni o ağaç evinde bırakmana sebep olacak şeyler..."

Hoseok güler gibi bir ses çıkarsa da, dudakları oynamamıştı bile.

"Seni o ağaç evde bırakmamın sebebi çok basit."

Merakla söyleyeceği şeyi bekledim.

"Çünkü canım istedi. Bırakmak istedim ve yaptım."

Sonra alayla güldü.

"Beni o ağaç evde birkaç saat bekledin diye mi bu kadar soru soruyorsun?"

Alt dudağım titredi. Bağırarak ağlayıp her şeyi yıkmak istedim. Siktiğimin bu evinin her bir köşesini dağıtmak istedim. Ama yapmadım. Yapamadım.

"32 saat."

Hoseok kaşlarını çattı. Anlamamışçasına suratıma bakarken konuştum.

"Birkaç saat değil." dedim ve dolan gözlerime küfürler ettim. "32 saat."

Hoseok gözlerini büyüttü. Bana şaşkınlıkla bakarken koltuktan kalktı. Bana doğru birkaç adım attı. Adımları yavaş ve sakindi. Ayak uçlarıma kadar yürüyüp durduğunda ona baktım. Kaşlarını çatıp gözlerini sıkıca kapatmıştı.

"Ben seni tanıyorum." dedim kendimi toparlamaya çalışarak.

"Sen adam öldürmezsin, Hoseok."

Hoseok sinirle gözlerini açtı. Gözlerinin içindeki alevleri gördüğüme yemin edebilirdim.

"Bana..."

Omzuma vurdu ve birkaç adım geri gitmemi sağladı.

"...adımla..."

Tekrar omzuma vurduğunda acıyla dudaklarımı birbirine bastırdım. Yine birkaç adım geri gittiğimde sırtım duvara değmişti.

"...seslenme."

Dişlerini sıkarak konuştuğu bu cümle beni korkutmamıştı.

"Senden korkmuyorum." dedim kendimden emin bir şekilde.

"Çünkü seni tanıyo-"

"Siktiğimin şeyini söyleyip durma!"

Sözümü bir anda bağırarak kesmesine karşın şaşkınlıkla dudaklarım aralandı.

Bana iyice yaklaştı. Nefesimiz birbirine karışırken yutkundum. Çok yakındık.

"Adımı söyleyip durma. Beni tanıdığını söyleyip durma."

Konuştuğu zaman burnuma çarpan dudakları nefesimi kesiyordu. Bedeninin bedenime hafifçe sürtünmesi de cabasıydı.

"Beni tanımıyorsun." dedi Hoseok kendinden emin bir ses tonuyla.

"Hiçbir zaman tanımadın."

Durdum. Kendime birkaç saniye verip cümleyi tekrar anlamaya çalıştım.

Hiçbir zaman tanımadın.

Hiçbir zaman...

Hoseok benden sertçe ayrılırken bacaklarım titredi. Her şey yalan mıydı? Bana bahşettiği o güzel gülümseme, beni sevdiğini söylediği günler, elimi tuttuğu zamanlar...

Onun her hareketini ezbere bilirdim. Neye güleceğini, neye üzüleceğini...

Hiçbir zaman bilmiyormuşum oysa.

"Birkaç güne de ait olduğun yere döneceksin." dedi Hoseok salondan çıkmadan önce.

"Evine."

DARK -SOPE-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin