"Ne demek bu?" dedim korkuyla. Taehyung'un öleceği düşüncesi kalbimi titretti.
"Biz çıktıktan sonra Bang Shi Hyuk ve adamları gelmiş. Taehyung'u orada görünce onu sıkıştırmışlar. Gerçeği öğrendiklerinde ise hepsini ölesiye dövmüşler."
Hoseok bütün bunları anlatırken giyinmişti bile. Ben de yavaşça üstümü giyinirken sordum.
"Seni kim aradı?"
"Jin." dedi Hoseok endişeyle. O kadar üzgün görünüyordu ki, her an ağlayacak gibiydi.
"Ben de geleceğim." dedim tişörtümü de kafamdan geçirdiğimde. Hoseok kafasını iki yana sallayıp ellerini yanaklarıma koydu.
"Yemin ederim ki hemen geleceğim."
Hoseok'un dolu gözlerine bakarken yutkundum. Onun üzgün olması canımı yakıyordu.
Onun gözlerinden akan her göz yaşı kalbime bir ok gibi saplanıyordu.
"Tamam." dedim sessizce. Hoseok'un gözünden bir damla yaş akarken saçlarımı öptü.
"Sadece burada kal." dedikten sonra arabanın anahtarlarını alıp çıktı. O evden gidince etrafa bakındım. Bu evde geleli daha 24 saat bile olmamıştı. Her şeyden vazgeçip buraya gelmemizin üzerinden çok geçmemişti ve biz yanlışlıkla bu işin içine giriyorduk. Defalarca...
O sırada Taehyung'un yakalanması hakkında düşündüm. Evde tek olduğum için düşünecek zamanım çok oluyordu.
Biz gittikten sonra Bang Shi Hyuk ve adamları geldiyse, korumalar neden bizi bu kadar geç aramışlardı?
Belki de ölesiye dövüldükleri içindi.
Peki neden öldürülmemişlerdi?
Bize haber vermeleri için mi? Bang Shi Hyuk korumaları öldürüp telefonlarını alıp bize haber verebilirdi.
Aklıma gelen şeyle kaşlarımı çattım. Kaçırılıp öldürülmek üzere olan Taehyung'du ve Hoseok'u arayıp haber veren Jin...
Gözlerim kocaman açıldı. "Tuzak." dedim nefesim hızlanırken.
"Amaçları bizi ayırmaktı." dedim ve dış kapıya koştum. Hoseok'a yetişmeliydim. Bizi ayıramayacaklardı.
Dış kapının kolunu tutup hızla açtım. Kapının önünde üç tane adam duruyordu. Üç adamın biri Bang Shi Hyuk'tu.
Gözlerim kocaman açıldı. Her şey planlanmıştı. Muhtemelen korumalar çoktan tutsak edilmişti.
"Yine karşılaştık." dedi Bang Shi Hyuk iğrenç bir gülümsemeyle.
"Hadi ama." dedim ona iğrenerek bakarak. "Yemeyip içmeyip bu planı kurduğunu ikimizde biliyoruz."
Bang Shi Hyuk ellerini çırptı.
"Gerçekten zekisin." dediğinde alayla onu süzdüm.
"Bunu anlamak için zeki olmaya gerek yok. Senin planlarını anlamam için IQ seviyemin 50 olması yeterli."
Onunla konuşurken bir yandan da kaçma planları kuruyordum. Arka balkondan atlasam ölür müydüm? Bu bacakla nereye kadar kacabilirdim?
Kafamda milyon tane soru vardı.
"Her neyse." dedi Bang Shi Hyuk. "Sevenleri ayırmak istemiyorum. Bu yüzden bizimle geliyorsun. Hoseok'a götüreceğiz seni."
Kafamı iki yana salladım. Kapıyı hızla yüzlerine çarpacağım sırada adamlar tuttu. Kapıyı tüm gücümle kapatmaya çalışsam da korumalar ve o şişko buna engel oluyordu.
"Zorluk çıkarma da bana gel!"
Tükürür gibi konuştum. "Siktir git!"
Kapıyı bir anda bıraktığımda Bang Shi Hyuk yere düştü. Korumalar onu kaldırmaya çalışırken bacağımı zorlayarak arka odalardan birine koştum. Odayı hızla kilitledim. Çarşaf, ip... Hiçbir şey yoktu ve bu kaçmama engeldi.
Üçüncü kattaydık ve birinci katın balkonunda demir vardı. Sadece oraya ulaşsam yeterliydi.
"Siktiğimin kapısını aç!"
Kapı tekmelenirken balkona çıkıp aşağı baktım. Kaçmalıydım. Hoseok'u bulup onu kurtarmalıydım. Kim bilir gittiği yerde neler bekliyordu onu?
Bir anda aklıma gelen şeyle pantolonumun düğmelerini açtım. Pantolonumu çıkarırken odanın kapısı kırılmaya çalışılıyordu.
Pantolonumun bir bacağını en alttaki demire bağladım. Diğer bacak kısmı ikinci kata kadar uzarken hızla demirlerin diğer tarafına geçtim. Bu işe yaramayacak gibiydi. Çok sağlam görünmüyordu fakat umursamadım.
Pantolonumun bacak kısmını tutup balkondan aşağı sallandığımda nefesim hızlandı. Demire attığım düğüm açıldığında tutunacak bir şey aradım.
"Ah, siktir!"
Pantolonumla attığım düğüm açıldı ve ben aşağı düştüm. Vurulduğum bacağımın üstüne düştüğümde bacağımda oluşan müthiş ağrıyla bağırdım. Bacağıma baktığımda dişlerimi sıktım. Dikişlerim açılmıştı ve kan beyaz bandajımın rengini değiştirmişti.
Ben acıyla kıvranırken bir ses yankılandı etrafta.
"Aşağıda!"
Kafalı yukarı kaldırdığımda Bang Shi Hyuk'un alayla gülümsemesini gördüm. Adamları yanında değildi. Muhtemelen çoktan aşağı koşmaya başlamışlardı bile.
Bacağımın acısına rağmen ayağa kalktım. Baksırlı halimi aldırmadan koşmaya başladım. Attığım her adımda bacağıma tekrar kurşun saplanıyor gibiydi.
Kanlar bacağımdan ayak parmaklarıma kadar süzülürken dişlerimi sıktım.
Dayan dedim kendime. Hoseok'u kurtarmalısın.
Bir el beni tutup kendine çevirdi. Bang Shi Hyuk'un adamlarından biriydi. Ona kalan gücünle yumruk attım. O geriye sendelerken hiç düşünmeden tekrar koşmaya başladım.
Bacağım acıdan uyuşmuştu artık. Ve ben, nereye bastığımın farkında bile değildim. Ayağım boşluğa geldiğinde tekrar o bacağımın üstüne düştüm.
"Ah!"
Bütün mahalle benim sesimle yankılanırken görüş alanıma Bang Shi Hyuk girdi.
Bana o aptal gülümsemesini gösterirken elimi bacağıma götürdüm. Kanamam artmıştı ve bayılacak gibi hissediyordum.
"Kaybettin, Yoongi."
Gözümden yaşlar akarken gözlerim karardı.
Ve ben kaybettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK -SOPE-
Fiksi Penggemar"Onun gülüşü zihnimde kaybolmuş bütün umudu geri getirdi, kalbim onunla ısındı. Yaşadığım bütün kötü anıları unutturacak kadar güzel gülüyordu." [TAMAMLANDI]