-Ebony-
Okyanus, önümüzde uzanırken Nico'ya döndüm "Nico, kimim ben?". Nico içten bir kahkaha attı "Ne demek istiyorsun Bony?"
"Çok ciddiyim kimim ben?" Kampa geldiğimden beri bu soru kafamı kurcalıyordu. "Artık Katil Prenses değilim, değil mi?" diye sordum düşünceli bir şekilde "Sonuç olarak bir şeyler hissedebiliyorum." Nico'ya bir bakış attım. Bana bakmıyordu. Gözleri okyanustaydı. "Hey! Dinliyor musun?" Başıyla onayladı beni. "Peki neden bir şeyler hissetmeye başladım? Yani, çok saçma değil mi? Beni değiştiren neydi ki?" Sıkıntılı bir şekilde iç geçirdi Nico "Tek değişen sen değilsin."
Önce konuyu kapatmayı düşünsemde, devam etmem gerekiyordu... Son bir haftadır yaşadıklarım o kadar... O kadar saçmaydı ki...
Yani 10 yıl... Dile kolay 10 yıl hiçbir şey hissetmedikten sonra neden aniden bir şeyler hissetmeye başlamıştım? Offff... Yaşadıklarım saçmalıktan da öte, bana ait değilmiş gibiydi. Kim olduğum, ne olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Kampa geldiğimden beri kan içmeyi ve cinayet işlemeyi bırakmıştım. Mutluydum, yanımda benimle ilgilenen birisi vardı; hissedebiliyordum. Ama bir şekilde bazı şeyler... Yapaydı.
Neyin yanlış olduğunu düşünmeye başladım. Yani her şey mükemmeldi, değil mi?
Tekrar bir şeyler hissediyordum, düzgün sayılabilecek bir hayatım vardı, artık kan içmiyordum.
En önemlisi de, sanırım ben aşık olmuştum.
Yani Nico'ya karşı hissettiklerim başka ne olabilirdi ki? Tereddüt ederek Nico'ya döndüm. Aynı anda Nico'da bana baktı ve gözlerimiz buluştu. Çok yakındık, gereğinden fazla yakın. O an her şey toz pembeydi sanki... Nico dışında kalan her şey silindi evrenden, sadece Nico ve ben vardık şimdi. Gittikçe yaklaşıyorduk. Mutluydum, daha önce hiç olmadığım kadar mutlu... Ama bu mutluluğun tuhaf bir tarafı vardı. Başka birinin mutluluğunu hissediyor gibiydim, sanki bu his tam anlamıyla bana ait değildi. Boş ver, diye fısıldadı içimden bir ses, ne önemi var ki? Evet, önemi yoktu gerçekten. Nico dışında hiç bir şey önemli değildi. Aramızda santimetreler kala ormanın kıyısından gelen bir ses duyuldu: "Ehem?"
Nico aniden benden uzakkaşıp sesin geldiği yere baktı. Saç örgülerinin arasında kuş tüyleri olan, güzel bir kız, kıpkırmızı bir halde bize bakıyordu. Anın tüm büyüsü bozulmuş, evren tekrar eski haline dönmüştü. "Ne var, Piper?" diye homurdandı Nico. İsmi Piper olan güzel kız hala kıpkırmızı bir halde "K-k-kheiron s-sizi çağırıyor." diye kekeledi. Nico, kumların üstünden kalkıp kotundaki kumları silkeledi. Ardından bana elini uzattı. Tamamen şaşkın ve az önceki anın şokuyla dolu bir halde uzattığı elini tutup ayağa kalktım. Nico, kıza ters bakışlar fırlatarak "Kimi çağırdı tam olarak?" diye sordu. Piper, ormana doğru döndü "Seni ve Ebony'yi. Kamp ateşine çağırıyor." Etraf biz farketmeden kararmışdı gerçekten. "Neden biz?" diye sordu Nico, kaba tavırlarını değiştirmeden. Piper bize baktı. Yüzü bembeyazdı. "Aphrodite geldi." diye cevapladı Nico'yu "Seni ve Ebony'yi görmek istiyor."
*************
"Ah!" diye cırladı kamp ateşinin önündeki kadın "Demek geldiniz!". Şu antik Yunanistan'da giyilen tarzda beyaz, tiril tiril bir elbise vardı üstünde. Yüzünü tam olarak anlatamayacağım. Her an değişiyor, her an güzelleşiyor gibiydi. Ateşin etrafındaki kanpçılara bakınca, ismi Percy olan çocuk ve Nico dışında, tüm erkeklerin ağzı bir karış açık kadına baktıklarını farkettim. Percy ise sanırım kızarkadaşına bakıyordu. Sarışın çok güzel bir kızdı. Ne demişti adına Nico? Annabeth'di sanırım. Havada aşk vardı, çok belliydi bu. Kamp ateşi pembe renkliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OCEAN [Nico di Angelo]
Fanfiction{THE DARK ONES SERİES BOOK #1} Karanlıkta, sessizlik içinde oturan Nico'ya baktım. Ay ışığı beyaz tenine vuruyordu... Dışardan, karanlık birisi gibi gözüküyordu. Ama aslında içinde, hala mutlu olmak isteyen biri vardı... Önümüzde uzanan karanlık oky...