Eveeet... Aslında iki sınıra da ulaşılmadı sanırım (tek bir kişi en fazla iki yoruma atsın demiştim) ama kim takar? :D Yazar, spoiler vermeye dünden hazır olduğu için (hatta bir iki kişiye en son Ebony'nin öleceğini dahi söyledim -ciddi değil, henüz öyle bir şey yok-)...
Bayanlar baylar, işte karşınızda en anormal, en alışılmadık ve en karanlık melezlerin hayatını konu alan seri, The Dark Ones Series'in ikinci kitabı: CRAZE
TANITIM
"Bir Dionisos melezi bu kadar güçlü olabilir mi gerçekten?" diye düşündü Leo bir önünde kafasını ellerinin arasına almış ileri geri sallanan adama, bir de siyah saçlarının uçları koyu mor olan, morumsu mavi renkli gözleri dehşetle açılmış kıza bakarken. Kız korkudan kaskatı kesilmiş bir şekilde uzun uzun adama baktı. Ardından Leo'ya döndü ve fısıldadı "Bana yardım et..."
Bölüm Bir: Kıvırcık Saçlı Çocuk
-Tiffany-
Şizofreni: Duygu, düşünce ve davranış arasındaki ilişkinin çöküşünü kap-
"Miss Garcia?"
Mrs. Filch'in yukarıdan gelen sesiyle irkilip, kitabın okumakta olduğum bölümünden kafamı kaldırdım. Sıranın altında okumakta olduğum kitaba şöyle bir bakış attı ve kargaların dahi kaçacağı bir sesle "Dersimizin Geometri olduğunu sanıyordum Garcia, psikoloji değil." diyerek burun kıvırdı. "Dersimiz Psikoloji olsaydı, burda ne işiniz vardı Mrs. Filch, sorabilir miyim?" diye lafı yapıştırdım. "Ayrıca ders Psikoloji olsaydı öğretmenler masasında değilde öğrenci sıralarında otururdunuz. Zerre anladığınız yok psikolojiden." diye mırıldandım duyamayacağını düşündüğüm -ve umduğum- bir ses tonuyla.
Ama duydu.
Herzaman duyarlar zaten.
En nefret dolu bakışlarıyla bana baktı ama tabi dediklerimi tekrar etmedi. Bunun verdiği rahatlıkla sandalyemde iyice kaykıldım ve meydan okuyan bir gülümsemeyle Mrs. Filch'e baktım. Aniden dişi şeytan da sırıtmaya başladı ve sert bir şekilde -hatta belki biraz fazla sert bir şekilde- saçımı kavrayıp beni ayağa kalkmaya zorladı. Saçımı çaktırmadan çekmek için bir hamle yaptıysa da fazla uzun olduğu için herkes ne yaptığını gördü tabii. Yaşlı cadı bozuntuya vermeden saçlarımın uçlarını gözüme sokarcasına bana gösterdi ve "Biliyor musunuz, Miss Garcia, okulumuza boyalı saçla gelmek ciddi bir suçtur." diye cırladı. "Saçlarımın uçları boyalı değil." dedim itiraz edeceğini bile bile. Biraz bağırınsın bakalım.
"Boyalı değil, efendim." diye düzeltti beni sanki bu okulda herhangi birisi ona 'efendim' diye hitap ediyormuş gibi. Ardından yüzünde bir zafer ifadesiyle devam etti "Boyalı saçla okula gelmekten ve yalan söylemekten-"
"Durun tahmin ediyim." diye lafını kestim "Tutuklu muyum?". Bir kaç kıkırtı, Mrs. Filch'in dişi şeytan bakışlarıyla anında kesildi. "Müdüre gidiyoruz, Garcia." dedi bana yapmacık bir gülümsemeyle bakarak. "Ama saçlarım boyalı değil ki, Mrs. Filch." dedim. Bu kadar dalga yeterdi bir güne. Arka sıramda oturan kıvırcık saçlı çocuğun masasında duran makası sormadan alıp Mrs. Filch'e bir bakış attım ve saçımın uçlarındaki on beş santimlik mor kısmı kestim. Saçlar yere düşerken bir çok kişi ne yaptığımı anlamadan bana bakıyordu. Anında saçımın en ucundan başlayan koyu mor bir renk, saçımın on beş santim yukarısına doğru tırmanarak tam on beşinci santim de durdu. Bunu izlemek her zaman bana keyif vermiştir. Mavi renkli bir pipetle vişne suyu içerken, pipetin renk değiştirmesine benziyordu. Tabi saçım mavi değil siyah ama bu ufak bir ayrıntı.
Mrs. Fich'in şaşkınlıktan donakalmış yüzüne bakıp şeytani gülümsememi takınmak için kafamı kaldırınca gördüğüm ifadenin nefret olmasıysa artık bardağı taşıran son damlaydı. Yani, birinin saçının kendi kendine renk değiştirmesi hergün görebileceğiniz bir şey değil sonuçta. Mrs. Filch, sanki kedisini boğazlamışım gibi bir ifadeyle bana bakmaya devam etti. Yani... Mrs. Filch gibi yaşlı tiplerin evde bir sürü kedisi vardır, değil mi? Değişmez bir kuraldır bu.
Herneyse, Mrs. Filch hala bana aynı nefret ifadesiyle bakarken, benim sinirlerim de tavan yapmıştı. Evet, bu bakışı tanıyordum -en azından o zamanlar öyle sanıyordum, şimdiyse o bakışların ardında yatan gerçek sebebi görüyorum-. Genelde "arkadaş" olarak nitelendirdiğim bazı dargörüşlüler, saçımın renk değiştirdiğini görünce -herzaman koyu mor kalmıyordu, bazen kesmesem bile morun farklı tonlarına da dönüyordu- ilk şoku atlatıp bana o tuhaf nefret ifadesiyle bakarlardı. Bildikleri o "mükemmel" dünyanın yıkılmasına yol açardı gördükleri. Ve bu vakaların %80 kadarı ardından bana genetik bir ucube, mutasyona uğramış bir varlık gibi davranır ve çığlık atarak kaçarlardı. Mrs. Filch'in hakaret safhasına geçmesini beklerken gözlerimi devirdim. Mrs. Filch, soğuk ve duygusuz bir ses tonuyla "Okulda renkli lens yasak." demekle yetindi. "Lens değil." diye cevapladım sıkkın bir şekilde "Doğuştan mavi-mor karışık.". Jessie Lee sırasının altında oje sürmeyi bıraktı, Jessie'nin çömezleri olarak adlandırdığım kesim, tırnak bakımlarını yarıda kestiler ve futbol takımındakiler fısıldaşmayı kesip bana döndüler. Bütün sınıfın bakışları altında ezilirken kızarmamaya çalıştım. "Umarım parmaklarınızı gözüme sokmayı düşünmüyorsunuzdur ya, Mrs. Filch?" dedim alaycı ses tonumu koruyarak. Arkamdaki kıvırcık saçlı çocuksa sakin bir şekilde olanları izliyordu. Ki Mrs. Filch'in nefret ifadesi ve sınıfın şok ifadeleri arasında epey tuhaf bir görüntüydü bu. Çocukla göz göze geldiğimizde, çocuk sırıttı ve hafifçe göz kırptı.
Şimdi kızarmamalıyım.
Olmaz.
Tiffany, dayan kızım.
Cesur ol.
Çok geç. Kızardım bile.
Ama işin iyi tarafı, belli ki Mrs. Filch beni kızartanın kendisi olduğunu düşündüğünden, çalımlı bir ifadeyle öğretmen masasına doğru yürümeye başlamıştı. Karga sesiyle "Şimdi kitaplarınızın 90. sayf-" derken çalan zille sustu. Ardından bana bakarak ağzını açtıysa da ben kitaplarımı aldığım gibi koridora fırlamıştım bile.
Dolabıma doğru koşar adım yürürken aniden yanımdan birisi "Kolay kızarıyırsun." diye fısıldayınca, Jessie Lee'ye çarpıp elindeki ojenin üstüne dökülmesine neden oldum. Elimde olmadan kıkırdadım. Ayaküstü özür diledim ve Jessie'yi bağırıp çağırırken, çömezlerini de panik olmuş bir şekilde ellerini kollarını sallarken bırakıp alt kata koştum.
Ah, harika... Sonraki haftam gerçekten muhteşem geçicekti(!). Yani Jessie Lee'ye bulaşırsan okulun hepsine- daha doğrusu %85'ine bulaşırsın. Kalan %15'in de bana yardım ediceğini sanmıyorum.
Muhteşem...
Ödümü koparan sesin sahibini aramak için etrafa bakınacakken onu yanımda buldum. Tahmin ettiğim gibi kıvırcık saçlı çocuktu bu. Sırıttı. Ateş saçan gözlerimle bakmayı sürdürünce gülmemek için dudaklarını birbirine bastırarak "Ne var?" diye cırladı çocuk. Puflayıp kafetaryaya doğru yürümeye başladım. Çocuk da yanımda yürüyordu. Ben Valdez." dedi elini uzatarak "Leo Valdez." Gülmemek için dudaklarımı ısırdım ve elini tutup sıktım "Ben Tiffany Garcia."Umarım sevmişsinizdir :3 :3 :3 LÜTFEN eleştirin. Yani sevdiğiniz yerler, sevmediğiniz yerler... Tiffany'yi sevdiniz mi mesela? Ve sizce Tiffany kimin kızı? Evet, bu sorunun cevabını verene ilk bölümü ithaf edicem :D
He, bu arada... Kitap Ocean bitince çıkıcak, haberiniz olsun yani ;) Bu da uzuuun bir zamanının olduğu anlamına geliyor. Gelecek yaza ve ya Mayıs'a kadar falan :)
MULTI: TIFFANY'NİN GÖZLERİ <3 <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OCEAN [Nico di Angelo]
Fanfiction{THE DARK ONES SERİES BOOK #1} Karanlıkta, sessizlik içinde oturan Nico'ya baktım. Ay ışığı beyaz tenine vuruyordu... Dışardan, karanlık birisi gibi gözüküyordu. Ama aslında içinde, hala mutlu olmak isteyen biri vardı... Önümüzde uzanan karanlık oky...