Bölüm Dokuz: Geçmişin Hayaletleri

2.3K 176 31
                                    

"Nico, kes şunu."

Nico, elinde tekrar duvara atmak üzere olduğu tenis topuyla kalakaldı. Ardından sırıtarak (evet çok sırıtıyor) "Madem sen istemiyorsun..." diye mırıldandı ve zıplayarak yataktan kalktı.

Bir süre kulübede bir aşağı bir yukarı dolaştı. Siyah saçları herzamanki gibi dağınıktı. Üstünde beyaz bir kurukafa olan tişörtü üstüne çok bol geliyordu. Bana baktı ve "Kılıç kullanabilir misin?" diye sordu. Gülerek "Şaka yapıyorsun, değil mi?" dedim "Ben her türlü kesici, deşici ve öldürücü aleti gözüm kapalı dahi kullanabilirim". Nico bir süre bana baktı. En sonunda kalkmam için elini uzattı. Uzattığı elini tutup ayağa kalktım. Nico'nun kulübesinden çıkıp arenaya doğru yürümeye başladık. "Tanrı ebeveyninin kim olduğu hakkında bir fikrin var mı?" diye sordu Nico bir süre sonra. Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Umarım bir Hades melezi değilsidir..." diye mırıldandı. Belki de duyamayacağımı sanmıştı ama duymuştum. "Neden?" dedim alaycı bir ses tonuyla "Benim gibi bir kardeşin olsun istemez misin?". Nico hafifçe gülümseyerek "Hayır." dedi. Hani, tamam, normal olmadığımın ben de farkındayım ama Nico bana hep çok iyi davranıyordu ve bu cevabı beklemiyordum. Üzülmüştüm. Nico surat ifademe bakarak kötücül bir biçimde sırıttı "Kardeşim olamanı istemezdim açıkçası.". Bir şey anlamadım ama kurcalamadım da. Sadece yürümeye devam ettim. Kısa süreli bir sessizlikten sonra "Biliyor musun," dedi bana "tanrı ebeveyninin kim olduğunu çok merak ediyorum." Cevap vermedim. Nico'nun dedikleri kafamda bazı anıların canlanmasına sebep olmuştu.

Bir sahil...

Siyahlar içinde güzel bir kadın...

Kapkara kanatları bir meleğinkini andıran bir adam...

Ve mürekkep karası okyanusta, batmamak için uğraşan beyaz giymiş bir denizci...

Aniden durdum. Nico merakla bana bakıyordu. "Hey, Ebony... İyisin ya?" dedi yavaşça. "Değilim..." diye mırıldandım "Nico, kulübene dönebilir miyiz? Sana bir şey anlatmam gerek.".

*****************

Hafızamı zorlayarak, uzun zaman önce unutmaya karar verdiğim şeyleri beynimin gerilerinden çıkarıp Nico'ya anlattım.

10 yıl...

Tam 10 yıldır annemi düşünmemiştim.

Ve şimdi adını anmak acı veriyordu.

Hikayemi bitirdiğimde, yattığım yerden başımı çevirip yatağın yanında bağdaş kurmuş oturan Nico'ya baktım. Nico, elindeki kurukafa şeklinde yüzükle oynuyordu. En sonunda zayıf bir sesle "Özür dilerim." diye mırıldandı. "Neden?" diye sordum merakla. Nico yutkundu "S-sana hiç sormamam gerekirdi... Aileni yani. Kötü bir çocukluk geçirdiğini tahmin edebiliyordum ama... Ama bu kadarını tahmin edememiştim." İstemsiz olarak gülümsedim "Sorun yok Nico." Bana düşünceli bir şekilde baktı. " 'Sorun yok' deme Ebony. Geçmişin hayaletlerini hortlatmanın gereği yoktu." Gözlerim siyah tavana dikili bir şekilde yattım bir süre. En sonunda sessizliği bozan Nico oldu. "Madem bugün hayaletlerimizi hortlatıyoruz, ben de sana benim geçmişimi anlatıcağım o halde."

Derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı. Ölen ablasını, Percy'yle ilgili neler hissettiğini, Lotus Kumarhanesi denen yerde tıkılı kaldığını, yaşadığı savaşları, Tartarus'u... En sonunda bitirdiğinde bir ıslık koyuverdim ve "Bir de benim geçmişime mi kötü diyorsun?" diye sordum. Güldü ve "Gerçekten Ebony... Hiçbir şey hissetmemek, anneni unutmak... Nasıl yapabildin?" dedi biraz acı bir sesle. "Eh..." dedim "Kan en tatlı insanı bile bir canavara dönüştürebiliyor.". Nico bana baktı. Bir şey diyecekmiş gibi ağzını açtıysa da geri kapattı ve sustu. "Ne var?" dedim "Çıkar ağzından baklayı.". Ranzanın üst katına tırmandı ve beni görebilmek için aşağı sarktı. Düz bir sesle "Özlüyor musun?" dedi "Yani demek istediğim... Kan içmeyi özlüyor musun?" Gülümsememi engelleyip ciddi bir ifade takındım ve "Tahmin bile edemezsin." dedim "Hatta şu an boynunda belli olan damar tam kan almalık." Nico sırıttı ve "Sen kan almazsın." dedi "Önce öldürüp sonra kanını içersin.". Tüm bunların hatırlatılması hoşuma gitmiyordu. Nico ifademi farketmiş olmalı ki "Düşüncesizlik ediyorum." dedi "Özür dilerim.". Ardından dalgın gözlerle bakarak "Bana çok özür diletiyorsun." dedi "Hatta Bi-". Ardından sustu. "Nico... Geçmişin hayaletleri belki onları serbest bırakmadığın için peşinde dolaşıyorlardır." dedim. Nico kaşlarını çatarak bana baktı "Nasıl yani?". Derin bir nefes aldım. "Yani," dedim "belki artık Bianca'nın ismini söylerken duralamayı bırakmalısın. Ya da Percy'nin ismini söylerken." Tam lafımı kesmek için ağzını açmıştı ki onu susturarak "Acı veriyor." dedim "Biliyorum. Ama 10 yıl sonra kaybettiğin anneni hatırlamak da acı veriyor. Ama ölümü kabullenmelisin, Nico. Ölümden kimse kaçamaz." Nico fısıldadı "Tanrılar kaçabiliyorlar ama?". Bir süre düşündüm. En sonunda "Batı Medeniyeti denen şey de sonsuza kadar sürmeyecek Nico. Tanrılar da varolmayı bırakacaklar bir süre sonra." dedim. "Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?" diye sordu düşünceli bir ses tonuyla. "Kaderler ne derse o." dedim kısık bir sesle. Ranzasından zıplayarak yere indi. "Merdiveni de kullanabilirdin biliyorsun." dedim gülerken. "Ama kaderde bu varmış demek ki." diye cevapladı beni. Gülerek uzattığı elini tuttum ve ayağa kalktım. Bana verdiği ceketi üstüme geçirdim. Mezarlıkta açan çiçekleri andıran bir kokusu vardı. Kapıyı açıp geçmem için geri çekildi.

Bir süre sessizce yürüdükten sonra, bana geçmişini anlattığından beri sormak istediğim soruyu sormak için ağzımı açtım. "Nico... Percy'yle ilgili hala aynı şeyleri mi hissediyorsun?" Neden sorduğumu bilmiyorum... Ama içimden bir ses "evet" derse daha fazla bu kampta kalamayacağımı söylüyordu. Nico bana anlamını çözemediğim bir ifadeyle baktı. "Hayır." dedi basitçe. Anlam yükleyemediğim duygular midemin kasılmasına neden olurken "Peki başka biri var mı?" diye sordum. İyiden iyiye sırıtmaya başlamıştı. "Var." dedi yine tek kelimeyle. Kızmaya başlamıştım. "Ee?" dedim "Kim olduğunu söylemiyecek misin?". Şimdi yüzündeki şeytani sırıtış, benim şeytani sırıtışlarımla bile yarışabilirdi. "Hayır." dedi. "Ne yani?" diye patladım "Bana geçmişini anlatıyorsun ama kimi sevdiğin gibi ufacık bir sır konusunda bana güvenmiyor musun?". Nico, bastırılmış bir kahkahanın izlerini taşıyan bir sesle "Günüm birinde öğrenirsin, Bony." dedi. Aniden donakaldım "Ne?". Bana baktı. Sırıtışı yüzünden silinmişti. "Dedim ki 'Günü bir-" "Hayır." diye sözünü kestim sabırsızca "Bana 'Bony' mi dedin?". Anlamsız bakışlarla bana bakarak "Evet." dedi "Ebony- Bony. Bir kısaltma. Ne oldu ki?". Yutkunarak "Bilmiyorum..." diye mırıldandım "Öyle aniden şok etkisi yarattı işte..." Nico "Eğer istemiyorsan-" diye başlamıştı ki bir kez daha sabırsızca sözünü kestim "Hayır. Sorun yok. İyi şeyler hatırlatıyor ama tam anımsıyamıyorum.". Ardından hiçbir şey olmamış gibi devam ettim "Ee? Nereye gidiyoruz?" Gülümsedi. "Kamp ateşine. Benimle takıldığın için pek hoş karşılanmayabilirsin ama. Söyleyeyim.". Sırıtarak "Hah!" dedim "Benim onları hoş karşılamam için dua etsinler!"

YEY :D ÇOK İÇİME SİNEN BİR BÖLÜM OLDU AÇIKÇASI. BU ARADA BU BÖLÜM @demigodsister İÇİN!! CEVAP PİPER'DI (AÇIKÇASI HİÇ BENZETEMEMİŞSİN DERSENİZ ALINMAM, CİDDEN *yalan söylüyor*) VE İLK DEMİGODSİSTER DEDİ. TEBRİKLER! :D
BUNDAN SONRAKİ BÖLÜM İÇİN İTHAF SORUSU (BU ARADA BU SORULARA DEVAM EDİYİM Mİ?) EBONY KENDİSİNE BONY DENİNCE NEDEN İRKİLDİ??
UMARIM BÖLÜMÜ SEVMİŞSİNİZDİR.
MULTİ'DE NICO :)

OCEAN [Nico di Angelo]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin