Bölüm On Beş: Bir Düşman ve Bir Kehanet

2.1K 146 54
                                    

MULTİ: Nico ve onun muhteşem gülümsemesi <3 Ve "50 Ways To Say Goodbye"-Train. İyi okumalar! :*

Nerden geldiysen oraya dön, Black.

Sinirle yayıma gerdiğim oku bıraktım ve ok, kuyruk kısmına kadar hedef tahtasının tam ortasına gömüldü. Sinirden, gözüm dönmüş bir halde, ilk aklıma gelen yere, kılıç arenasına gelmiş ve birisinin bıraktığı bu hedef tahtasını bulunca da atış denemeleri yapmaya karar vermiştim. Gözüme sağ taraftaki bezden mankenler çarpınca yayı omzumdan arkaya doğru fırlattım ve parmağımdaki yüzüğü çevirdim. Ardından kılıcı da boşverdim, şu an sinirimi kılıçla geçiremezdim.

Parmaklarımdan çıkan bıçaklarla cansız mankenlere saldırmaya başladım. Demek ben, acaba üzülmüş müdür diye düşünerek tabutumun kapağını deliyim, köstebek gibi toprakta yolumu bulayım ve beyefendi beni terslesin, öyle mi? Sinirle ayağımın dibinde, şimdi bir saman yığınına dönmüş mankenleri tekmeledim. Bana gerçek bir rakip lazımdı ve ben kendime rakip olarak kimi seçeceğimi iyi biliyordum.

Eh, şans ayağıma geldi.

"Ne o Black? Kime sinirlendin öyle?"
Nico, tahta bir kutunun üstüne tünemiş, sırıtarak bana bakıyordu. Gözlerimi kıstım ve Nico'ya döndüm "Nerden geldiysen oraya dön di Angelo. Ah, tabi bu senin için cehennem demek oluyor tabi... Yazık..."
Nico, bir kez daha sırıttı. En son sırıttığını gördüğümde... Uzun zaman geçmişti. Derin bir nefes aldı ve "Kheiron bizi çağırıyor Black." dedi "Düş peşime."

Arkamızdan gelen bir ses ise, ikimizi de olduğu yere çiviledi.

Yavaş yavaş arkamızı döndük ve sarışın, mavi gözlü bir çocukla gözgöze geldik. Çocuk sırıttı ve "Ah, ne tatlı!" dedi. Sesinden alaycılık akıyordu "Sevgililer tartışıyor, öyle mi?"
Ben itiraz etmek için ağzımı açtığımda, Nico'nun kılıcı çocuğun boğazına dayanmıştı bile. Bu çocuk neden hep benden hızlı? Sarışın melez boğazındaki kılıca göz ucuyla baktı ve "Ne o Nico di Angelo?" dedi aynı sinir bozucu ses tonuyla "Sevgilini mi koruyorsun?"
Nico'nun kılıç tutan eli titremeye başlamıştı. "Kimsin?" dedi havlar gibi. Çocuk, dudaklarını diliyle ıslattı ve "İsmimi duyduğuna eminim di Angelo..." dedi yumuşak bir sesle. Ardından seri bir hareketle Nico'yu geçti ve önümde durdu. Rahatsız edici bir bakışla beni baştan aşağı süzdü ve "Ahh..." diye mırıldandı "Kan içen prensesimiz burdaymış demek."
Nico, kılıcını çocuğun sırtına dayadı ve "Eğer onun kılına dahi dokunursan..." dedi tehdit edici bir sesle. Çok da umrundaydı sanki, değil mi Bay Ben Kimseyi Takmam? Çocuk istediği şeyi almış gibi elini bana doğru uzattı... Ben de kuzu kuzu ikinizin kavgasını bekleyecektim değil mi? Sarışın meleze en baygın gülümsememle baktım. Çocuk bir adım daha yaklaştı. Nico, sinirden kıpkırmızı olmuş bir halde bizi izliyordu. "Ebony, napıyorsun?" dedi sinirli bir sesle. Günler sonra, tekrar ismimi Nico'nun ağzından duymuştum. Bir an için dikkatim dağıldıysa da tekrar toparlandım ve sarışın meleze özür diler gibi gülümsedim. Çocuğun mavi gözleri parlıyordu. Bir adım daha atsa... "Sevgilin senden ayrılıyor sanırım, ne dersin Nico?" dedi "Ama hani ona bu kadar yakınken ilgisiz davranmak... Zor olmalı." Ve bana doğru bir adım attı. Bir yılanın çevikliğiyle bir hamlede çocuğun arkasına geçtim ve diz kısmına bir tekme indirerek yere çökmesini sağladım. Çocuk ayağa kalkmaya yeltenicekken parmaklarımın uçlarından çıkan bıçakları boğazına dayadım ve gülümseyerek "Yerinde olsam kalkmaya çalışmazdım." dedim "Çünkü ben bir katil olarak doğdum ve eğer tereddüt edeceğimi düşünüyorsan... Çok yanılıyorsun."
Nico, yanımda eğildi ve bir ıslık çaldı "İyi iş... Black." Tüh be... Sinirle boğazından tutup başını arkaya yatırdım ve melezi toprağa çiviledim. Bıçaklarım, zemini delip geçti ve böylece melezi kıpırdayamaz hale getirdim. "Eğer kalkarsan," dedim -bunu yapabilridi çünkü- "tereddütsüz boğazını sıkarım. Beş bıçak birden boğazına girince insan daha acısız ölmüyor, inana bana. Kurbanlarımın çığlıklarından biliyorum."
Evet. En sonunda içimdeki katil uyanmıştı ve memnuniyetle çeşitli işkence yöntemleri deneyebilirdim üzerinde. Ama önce sorulması gereken sorular vardı... "Kimsin sen?" Melez, mavi gözlerini Nico'ya dikti ve "Nico, muhtemelen tahmin ediyordur." dedi.
Nico, bakışlarıma cevaben "Bu, Nathan Smithson." dedi "Hekate'nin oğlu ve... Ve bayrak yakalamaca da seni bıçaklayan kişi." Demek, beni bıçaklayan kişi ha? Nathan'ı tutarken, yanağımdaki dövmeye uzandım. Kanatlarım açılınca da sol taraftan bir tüy kopardım ve bir süre elimdeki tüye baktım. Ardından, tüy elimde eridi ve kılıcımsı bir bıçağa dönüştü. Nathan, dehşet içinde bıçağa bakıyordu. Az önceki rahat ifadesi, yerini bir panik ifadesine bırakmıştı. "Bunun ne olduğunu biliyorsun, değil mi Nathan?" dedim ona. Güçlükle başını salladı. "Bu bir nejter." diye açıkladım "Siz bunu ne için kullanıyorsunuz bilmiyorum ama... Aşağı dünyada, biz bununla ölülerimizin parmaklarını ve gözlerini çıkarırız. Bir katil, ne kadar çok parmak ve göze sahipse, kapısına asar. Bu, oradan geçen insanlara bir işarettir." Nathan, boncuk boncuk terlemişti. O an normal bir insan pişmanlık duyabilir, hatta rahatsız olabilirdi.
Ben sadece anın tadını çıkarıyordum.
Sesime gerçekten üzülmüş gibi bir hava vererek devam ettim "Ne var ki Nathan... Beni Katil Prenses olarak bilirlerdi. Yani bu tipten bir katil bekler misin?" Kendimi işaret ederek kaşlarımı havaya kaldırdım. Nathan, kafası karışmış bir şekilde bana bakıyordu. "Ah, evet ben bir katilim," dedim aynı ses tonuyla "Hem de en acımasızları. Bu da, gözlerini ve parmaklarını çıkarmak için ölmeni beklemeyeceğim anlamına gelir." Nathan, dehşetle yerinden uğramış gözlerini kırpıştırdı. Artık terden sırılsıklam olmuştu ve aşırı sık nefes alıp veriyordu. Bu manzara, benim için fazla tanıdıktı. Hatta bu tanıdıklığı rahtlık vericiydi bile diyebilirim.
Sırıttım. Ama o masum kızın sırıtışı değildi bu. Bir katilin sırıtışıydı. Umursamaz bir tavırla devam ettim "Hiç neden insanların ölmesini beklediklerini anlamamışımdır. Karşındakinin çığlıklarını dinlerken parmaklarını çıkarmak nasıl bir keyifdir bilemezsin. Hele kurbanın gözlerine gitgide yaklaşan bıçağı izleyerek ağlaması! Sürekli yalvarırlar 'Ne olur acı bana! Benim çocuklarım var!' Ah... Ama sence bende acıma duygusu var mı Nathan?" Nathan başını iki yana salladı. Ağlamaya başlamıştı ve az önceki alaycı, umursamaz ve kibirli çocuk gitmişti. Umrumda değildi. O bana bir kere kanmıştı, cezasını çekiyordu.
En sonunda, bıçağı yavaş yavaş Nathan'ın gözlerine yaklaştırırken, Nico konuştu "Bu kadar yeter Ebony. Onu Kheiron'a teslim etmeliyiz." Adımı söylemesiyle olduğum yerde kaldım. Nathan, bir anlık şaşkınlığımdan faydalanarak boğazına dayadığım elimi çekti ve beni yere çiviledi. "Şimdi bana bak katil bozuntusu." dedi sinirli bir sesle "Thanatos'un kızı olman unrumda değil, Thanatos bile peşime düşebilir-" Sözleri Nico'nun suratının ortasına attığı yumrukla yarıda kaldı. Nico, kılıcını çekti ve Nathan'ın boğazına dayadı. Nefret dolu bir ifadeyle "Ona dokunma." diye hırladı sadece. Ardından, bana bakmadan seslendi "Black, bana bir oarça ip bul." Sol kanadımdan bir tüy kopardım ve elimde bir darağacının yağlı ipine dönüşmesini izledim.
Nico, uzattığım iple Nathan'ın ellerini arkasından sıkıca bağladı. Ardından arkasına geçip kılıcıyla onu dürttü ve "Yürü." diye emir verdi. Nathan, önce kaçıcak gibi olduysa da Nico'nun sesiyle kaldı "Biliyor musun, eğer karşımda Ebony gibi bir keskin nişancı olsaydı ben kaçmaya çalışmazdım." dedi Nico, eliyle hedef tahtasını gösterek. Nathan yutkundu ve yürümeye başladı. Bense sadece 'Bana keskin nişancı dedi!' diye çığlık atıyordum içimde. Kendi kendime gülümsedim ve Nico'nun peşine takıldım.
****************************
Sandalyeye bağlanmış Nathan'a bakarken, ona çok yumuşak davrandıkları kanısındaydım. Bence, acı hissetmeyene kadar ona iğne batırmalı, konuşmaya zorlamalıydık. Ama aklımdan geçenleri söylemedim. Kheiron, Nathan'a yumuşak gözlerle baktı ve "Evet, Nathan?" dedi (fazla) yumuşak bir sesle. "Ne var?" dedi Nathan aksi bir şekilde "Beni konuşturamazsınız. Ayrıca, bana zor kullanılmasına izin vermeyeceğini de biliyorum seni yaşlı beygir." Kheiron, en ufak bir harekette bulunmadı ama köşeden Percy'nin sinirli sesi duyuldu "Sen kime-" Annabeth'in elini omzuna koymasıyla sustu ve sandalyesine oturdu. Kheiron gülümsedi ve "Teşekkürler Annabeth." dedi. Ardından Nathan'a döndü "Elbette sana zor kullanılmasına izin vermeyeceğim." Odanın karanlıkta kalan tarafına bakarak konuştu "Hem, seni konuşmaya ikna etmenin daha kolay yolları varken, neden sana zor kullanalım ki?"
Köşeden iki kız çıktı. Birisi Piper'dı, diğer kızsa... Neydi, Delilah mı? Hayır, Drew. Nathan pis bir kahkaha attı "Ne yani iki güzel kızın beni kandırabileceğini mi sandınız?" Piper gülümsedi ve başını iki yana salladı "Yanlış görüyorsun." Nathan, kafası karışmış bir şekilde ona baktı "Nasıl yani, prenses?" Piper'ın gülümsemesi bir sırıtışa dönüştü. "Karşında iki güzel kız yok." dedi. "Karşında iki Büyükonuş'cu var." Ardından Drew ve Piper aynı anda, emredici bir sesle "Konuş." dediler. Aniden odadaki herkes aynı ağızdan konuşmaya başladı. Ben az önce bıçakların fahiş fiyatlarından mı söz ediyordum? Her neyse, Piper ve Drew aynı anda bağırdılar "Susun." Aniden odaya ölüm sessizliği hakim oldu. Piper, Nathan'a döndü ve "Nathan Smithson," dedi o ses tonuyla "Kimin için çalışıyorsun?" Nathan, gözlerini sımsıkı yumdu ve elleriyle kulaklarına bastırdı. Sırıttım ve ellerini bağlamak için odanın ortasındaki sandalyeye doğru seğirttim. Ama Nathan benden daha güçlü olduğu için ellerini çekemedim. Nico, yanıma geldi ve bana -tepeden- bakarak sırıttı. Kendini beğenmiş, diye geçirdim içimden ve sırıttım. Nathan'ın ellerini kulaklarından çeken Nico, bağlayabilmem için geri çekildi. Bende Nathan'ın ellerini arkasında biraz fazla sıkıca bağladım. Nathan bana pis bir bakış attı. Ben de ona bakışlarını aynen iade ederek yerime döndüm. Piper, boğazını temizledi ve Drew'e bir bakış attı. Drew hafifçe başını salladı. İkisi aynı ağızdan konuştular "Nathan Smithson, kimin için çalışıyorsun?"

Nathan, gözlerinde boş bir bakışla "Hekate..." diye mırıldandı. Benim dışımda herkes şaşkın bakışlarla birbirlerine baktılar. Nathan'sa sanki bir rüyadan uyanmış gibi silkindi ve "Ben az önce..?" dedi sorar gibi. Drew, kendini beğenmiş bir gülümseme fırlattı ona "Tabiki de.Sonuçta ben san emrettim." Nico, küçümseyici bakışlarını Drew'e dikti. Tıpkı bana bakışları gibi, diye geçirdim içimden. Nathan, öfke dolu bakışlarla bakıyordu bize. En sonunda konuşan Percy oldu "Hekate neden Nathan'a Ebony'yi bıçaklatsın ki?" Kheiron iç çekti ve "Hekate büyünün kendisi gibi gizemlidir." dedi "İşleri belli olmaz. Tam olarak kimin yanında olduğunu hiçbir zaman bilemeyiz." Annabeth, gri gözlerini Nathan'a dikti "Evet, Hekate'nin oğlu, tahmin etmiştim."

Percy gülümsedi ve "Sen herzaman tahmin edersin zaten, Akıllı Kız." dedi. Drew, Annabeth'e kıskançlık dolu bakışlarını yollarken, Piper'ın gözleri ışıldıyordu. Ah, ne saflık. Piper, konuşmaya devam etti "Peki, Hekate'nin amacı ne?" Nathan, aynı büyülenmiş ses tonuyla cevap verdi "Bu bilgi beni aşar." Annabeth, sert sert Nathan'a baktı ve "Yalan söylüyorsun." dedi. Nathan, saf bir ifadeyle Annabeth'e baktı. "Ne konuda?!" Annabeth, iç çekti ve "Bir Athena çocuğunu o kadar kolay kandıramazsın, Smithson." dedi. Nathan, öfkeli gözlerle ona baktı "Yalan söyle-"
"Hekate'nin amacı ne?" Piper ve Drew'ün sesi odayı doldurdu.
Nathan, bu sefer "Tanrıları devirmek ve hakkettiği saygıyı gerçek kardeşleri olan titanlardan görmek istiyor." diye cevap verdi. Odadan çıt çıkmıyordu. Piper, bu sefer "Yanında kimler var?" diye sordu. Nathan, artık karşı koymayı bırakmıştı belli ki. "Morpheus, Ekidne, Nemesis, bir kaç yarı tanrı, Octavian isimli Roma'lı bir melez ve bir canavar ordusu." dedi. Percy, keyifli bir gülümsemeyle odadakilere baktı "Daha kötülerini atlatmıştık sonuç olarak." Kheiron başını iki yana salladı ve "Hekate'nin işi hiçbir zaman belli olmaz, Percy." dedi "Muhtemelen daha büyük bir orduyu başka bir yere gizlemiştir." Aniden odadaki herkesin suratı asıldı.
Piper sorguya devam etti "Tam olarak planı ne?"
"Bilmiyorum." Bu sefer Annabeth karşı çıkmadı.
"Peki Hekate, Ebony'den ne istiyor?"
"Onun hakkında bir ke-". Nathan'ın sesi, aniden odaya dalan kızıl kıvırcık saçlı bir kızla kesildi. Kızın çilli bir yüzü ve açık yeşil gözleri vardı. Kız soluk soluğaydı. "Be- ben az- az önce b-". Aniden ağzından yeşil bir duman çıkmaya başladı ve kızın gözleri tamamen -akına kadar- zümrüt yeşiline döndü. Herkes sanki bu her zaman olurmuş gibi sakindi, bense iri iri açılmış gözlerimle kıza bakıyordum. Çok eski çağlardan gelmiş havası uyandıran, yılan tıslaması gibi bir sesle konuşmaya başladı.
"Dünya yok oluşun eşiğindeyse yine,
Dünyayı kurtarmışların çağrısıdır bu,
Katilin, ışığın ve ölümün eşliğinde kahramanlar batıya yol almalı,
Tamircinin ateşiyle birisi yanmalı,
Ölüm Meleği, o ki aşkı tekrar tadacak,
Bir yemin aşkını bağlayacak,
Katilin soğuk bıçakları gözyaşlarını akıtamaz ama,
Okyanus, o ki bin cana feda."
Kızıl saçlı kız yere yığıldı. Kheiron, Percy'ye bir bakış attıysa da Percy başka bir şeyle ilgileniyormuş gibi odanın köşesine bakıyordu. Bu sefer, gözler Nico'ya döndü ama hemen ardından herkes bakışlarını çevirdi. En sonunda Kherion iç çekti ve "Jason, Rachel'ı Büyük Ev'e bırakabilir misin?" dedi. Sarışın bir çocuk -tahminen Jason'dı- başını salladı ve sıska kızı kolayca kucaklayıp dışarı çıktı. Şimdi odada Percy, Annabeth, Piper, Drew, Kheiron, Nico ve ben kalmıştık.
Nathan'ın sorgulanması ise bitmişti ve herkes birbirine 'şimdi onunla ne yapalım?' bakışları atıyordu. Ah... Ben biliyordum. Nathan'ın bağlı durduğu sandalyeye yaklaştım ve "Hey Nathan." dedim. Ardından ona en tatlı gülümsememi yolladım. Nathan, sırıttı ve "Hey, bebeğim." dedi "Her türlü beni araya-" Cümlesi karnını delen bıçağımla bölündü. "Evet." dedim karnındaki bıçağa bakan Nathan'a "Cehenneme, yanına geldiğimde seni ararım."

Ahhh... Cehenneme geldiğimde seni ararım. Biliyorum. Çok cool.

Hmmm... BOO alanlar? Buraya bugün geldi ve ben D&R'a anca yarın gidebilirim T T Pfff yaa :/ Ama EN SONUNDA çıktı yani.

Başkaa... He, Nathan'ı kötü ççğımız mı yapalım, ölsün mü? Bu kararı size bırakıyorum. Eğer sen bilirsin derseniz de öldürürüm :3

Bu arada... Kehanetimiz nasıl? Asdafaf :D (Özür dilerim çok sevgili CHB yanlısı Hekate melezleri :D)

O zaman ne diyoruz??? Gelecek cumaya kadar BOO'yu almanız dileğiyle, hoşçakalın :)

OCEAN [Nico di Angelo]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin