Medya da, artık bıktınız biliyorum ama, benim Ebony çizimim var. Daha doğrusu sallayıp sonradan Ebony'ye dönüştürdüğüm çizim var. Ve Arctic Monkeys- Do I Wanna Know. Yazdıktan sonra kontrol etmedim -herzamanki gibi- yanlışım olursa affedin.
Ve işte altımızda, orası uzanıyordu. Cadılar Şehri... Annemin öldüğü yer.
Kısık bir sesle "Gidelim." dedim. Ben önden giderken Leo'da arkadan beni takip etti.
*****************************
Yemek yediğimiz masanın etrafına kurulmuş, bir şeyler atıştırıyorduk. Percy, mavi kreplerinden başını kaldırdı ve Annabeth'e bakarak ağzı doluyken konuştu "Peüüğlsfki şiğsfanfmdi nesdğsl yağpfsdruz?"
Annabeth iç çekti ve "Önce ağzındakini bitir, Yosun Kafa." diye cevap verdi.
Percy yutkundu ve cümlesini tekrarladı "Peki şimdi ne yapıyoruz?"
Annabeth, Hazel'a bir bakış attı. Hazel, boğazını temizledi ve "Şey..." dedi "Hekate burda olmayabilir. Yani, belki hissedemiyorumdur ama bir şekilde hissetmem gerekirdi diye düşünüyorum. Her ne olursa olsun, aşağıdaki kentte çok fazla Sis ve büyü algılıyorum."
"Peki neden en başta buraya geldik ki?" diye sordum masanın etrafındaki yüzlere. En başta kimse yanıt vermedi. Kısa bir sessizliğin ardından Frank konuştu "Ebony, dişlerini bize gösterir misin?"
Neden herkes bende ki tuhaflıkları görmek için şu anı buldu ki?
Dudaklarımı aralayarak onlara dişlerimi gösterdim. Hepsi yüzlerinde ufak çaplı bir dehşet ifadesiyle, minotor görmüş gibi bakıyorlardı bana. Annabeth hariç... Bu kız nasıl diğerlerinin bilmediği her şeyi bilebiliyor? Tabi Leo'nun da şaşırmış gibi bir hali yoktu. Nico'ysa herzamanki düz ifadesini koruyarak bakıyordu.
Sadece bakarak bile beni bu kadar sinir etmeyi başarıyor bu çocuk.
Ve, beni şaşırtan bir şekilde konuşan Nico oldu "Anlat onlara Ebony. Bilmeyi hakediyorlar." Başımla onu kısaca onayladım ve bana hala alnımda üçüncü bir göz çıkmış gibi bakan gruba döndüm. Leo'ya dediklerimi onlara da tekrarladım "Bu uzun bir hikaye, dinlemeye hazır mısınız?"
Onay mırıltılarını duyunca derin bir nefes aldım ve hikayemi anlatmaya başladım... ikinci kere.
*********************************
"Yani... Sen aynı zamanda hem vampir, hem iblis, hem de seri katil misin?"
Maia'nın çatık kaşları her kelimesiyle daha da çatıldı. Kızın tepkisi karşısında ne yapacağımı bilemediğim için öylece baktım. Bu sırada yanımdan yumuşak bir kıkırdama sesi geldi. Çok uzun zamandır duymadığım bir kıkırtı sesi.
Başımı kaldırdığımda Nico'yu gördüm.
Bundan nefret ediyorum, bana attığı ters bakışlara canımın sıkılması, uzun zaman sonra gülümsediğini gördüğüm için kalbimin ters takla atması...
Ölüm'ün kızı, böyle hissetmemeli... bu tamamen yanlış. Öte yandan, nasıl hissettiğimi dahi bilemiyorum ki.
Nico, bana bir bakış attı. Gülümsemesinin hayali gibi, belli belirsiz bir kıvrım kalmıştı dudaklarında. Maia da şaşkın bir şekilde Nico'ya bakıyordu. Kızın yutkunup belli belirsiz "Aman Tanrılarım..." diye mırıldandığını duydum. Nico'yla aynı anda kıza tuhaf bir bakış fırlattık.
Piper'sa üçümüze üzgün sayılabilecek gözlerle, sanki bizim bilmediğimiz bir şey biliyormuş gibi bakıyordu. Kim bilir, belki gerçekten de bizim bilmediğiimiz bir şey biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OCEAN [Nico di Angelo]
Fanfiction{THE DARK ONES SERİES BOOK #1} Karanlıkta, sessizlik içinde oturan Nico'ya baktım. Ay ışığı beyaz tenine vuruyordu... Dışardan, karanlık birisi gibi gözüküyordu. Ama aslında içinde, hala mutlu olmak isteyen biri vardı... Önümüzde uzanan karanlık oky...