Bölüm On Dokuz: Gerçekler

1.5K 142 30
                                    

Süpriz!!! Multi'de Selena Gomez- The Heart Wants What It Wants ve Salem var.

"Boston yakınlarında, Massachusettes'e bağlı. The Witch City?*"

"Sen coğrafya mı çalıştın?"

"Komik değil, Leo!" Gözlerim panikten iri iri olmuş bir şekilde ona baktım. "Ben oraya gidemem!" Leo, olayın ciddiyetini anlamalıydı, hadi ama burda ben panik olmuştum ve ben panik olmam. Asla. Şey, bir kaç ufak tefek olay hariç.

Leo, gülmemeye çalışarak tekrar Ebony'ye bir bakış attı. "Salem'le sorunun ne?"

Yutkundum ve gözlerimdeki yanma hissini geçirmek için gözlerimi kırpmayı denedim. "Orası... Orası benim annemin öldüğü yer." Leo'nun gözlerinde gölgeler belirdi "Ah... Bilmiyordum. Üzgünüm."

Tekrar, bu sefer daha sertçe yutkundum ve elimi umursamaz bir tavırla salladım. "Boşver. Önemli bir şey de değil zaten." Leo, Nintendo Wii kumandasını bir kenara bıraktı ve Festus'a bir şeyler söyledi. Ardından gelip yanıma oturdu. "Öyle deme. Tabiki de önemli. Önemli olmalı. Ebony, sen bir canavar değilsin."

Keyifsiz bir halde güldüm. "Öyle mi dersin?"

Genç bir katil. Orta yaşlı bir hırsız. Küçük bir çocuk, genç yaşta kapkaççılığa sürüklenmiş. Başka bir katil. Başka bir hırsız. Başka bir yüz. Başka bir vahşi. Liste uzayıp gidiyor, yeni yüzler ekleniyor ve ben hala acıma hissetmiyorum.

İşin ilginç yanı, hiçbir zaman kadınlarla çocukları öldürmemiştim. En azından masumları.

Leo, tuhaf bir ifadeyle bana baktı. "Tabiki de bir canavar değilsin. Yani, en fazla ne yapmış olabilirsin ki? Nathan'ı mı kastediyorsun?"

Elimde olmadan bir kahkaha attım. "Leo, ya körsün, ya da bu Sis'in işi."

"Ne Sis'in işi?" Leo kafası karışmış gibi bana bakıyordu. Kıvırcık saçları ve bir İspanyol'un klasik hatlarıyla Leo Valdez. İyi birisi, iyi bir arkadaş olabilirdi. Gerçekleri duyunca korkup kaçmazsa.

Tabiki de ona her şeyi anlatacaktım, korkup kaçarsa sorun olmazdı. Korkmazsa da... Belki arkadaşım olabilirdi?

Ah, öyle mi Ebony Black? Nico di Angelo'nun da arkadaşın olabileceğine inanmıştın, yanılıyor muyum? Bir arkadaşı haketmiyorsun, yaptığın onca şeyden sonra.

...Kes sesini.

Leo, hala bir cevap bekleyerek bana bakıyordu. "Leo, bana iyi bak. Ne görüyorsun?"

Leo, gözlerini kısarak beni inceledi. "Solgun bir ten. Siyah saçlar. Büyük, kahverengi gözler. Bir cesede aitmiş gibi gözüken mor dudaklar."

"Kahverengi değil. Çikolata kahve."

"Ne?"

Omuz silktim. "Gözlerim sadece kahverengi değil. Çikolata kahve." Dudağımı ısırdım çenemden dizime akan kana umursamaz gözlerle baktım "En azından annem böyle derdi."

"Dudağın kanıyor."

"Farkındayım."

"Ebony, dudağın kanıyor."

"Leo, bunu ben de biliyorum."

Leo gözlerini kısarak dudaklarımın üstünü kaplayan kana baktı "O kadar sert ısırmış olamazsın." Kaşlarını hafifçe çattı. Dudaklarımı biraz araladım ve sivri dişlerimi farketmesini sağladım.

"Dişlerin sivri."

"Günaydın, zeki çocuk."

Leo, elini hafifçe dişlerimin uçlarını kaplayan metalin üstünden geçirdi. "Ne bu, ilahi bronz mu?"

"Dişlerim sivri, Zeki Çocuk. Ve sen gerçekten dişlerimi hangi metalle kapladığımı mı soruyorsun?"

Leo, hafifçe omuz silkti "Tipik bir Hephaistos melezi olmam benim suçum değil AMA TANRILAR AŞKINA EBONY, SEN İYİ MİSİN?" Endişeli gözlerle bana baktı ve yumuşak bir sesle devam etti "Bak, Thanatos melezi olman bu şekilde davranmanı gerekiyor, biliyorsun."

Ah... Bu çocuk beni deli ediyor. "Hala anlamıyorsun, değil mi?" Leo, şüpheli bir ifadeyle beni süzdü. "Ebony, gerçekten baban Ölüm'ün kendisi diye seninde böyle olman gerekmiyor."

İç çektim. "Bu uzun bir hikaye. Dinlemeye hazır mısın?"

Leo, başıyla kısa bir hareket yaptı ve dikkatle yüzüme bakmaya başladı.

******************************************

Hikayemin sonunda, Leo ağzını açtı... ve bugün daha önce de yaptığı gibi tekrar kapattı. En sonunda konuştuğunda söyleyebildiği tek şey "Şaka yapıyor olmalısın." oldu.

Başımı iki yana salladım. "Hayır. Gayet ciddiyim."

Leo, elimi tuttu ve tırnaklarımın ucundan çıkan on beşer santimlik bıçakları dikkatle inceledi. "Kusursuz, neredeyse."

İnanamayarak ona baktım. "Neredeyse mi?"

Omuz silkti. "Demir paslanmazsa tabiki de kusursuz. Öbür türlü tifo olabilirsin." Ona karşılık olarak ben de omuz silktim. "Çok fazla yaşamak gibi bir niyetim de yok zaten."

Leo, kaşlarını çattı ve "Tek anlamadığım..." dedi yumuşak bir sesle "Eğer annen Salem'de öldüyse ve Kheiron seni New York'da bulduysa... New York'a kadar nasıl geldin?"

"Yürüdüm."

Leo, öksürmeye başladı. En sonunda öksürükleri bittiğinde, "Tüm ülkeyi baştan başa yürüdün mü yani?" diye cıyakladı. Gözlerimi devirdim. "Cidden tüm bu anlattıklarıma inanıyorsan, buna da inanamamazlık edemezsin."

Leo derin bir nefes aldı. "Sanırım haklısın." Ardından birkaç gıcırtı duyuldu. Leo, Festus'un konuştuğu tuhaf makine dilini bir süre dinledikten sonra hüzünlü gözlerle bana baktı. "Üzgünüm, Ebony. Geldik."

Ve işte altımızda, orası uzanıyordu. Cadılar Şehri... Annemin öldüğü yer.

HELLO!

İŞTE ERKEN GELEN YENİ BÖLÜM!!!! Biraz kısa olabilir ama bu çıktı, ne yapabilirim -_- Herneyse umarım beğenmişsinizdir. Ve multi'deki şarkıyı kesinlikle tavsiye ederim, her ne kadar pek Selena dinlemesem de.

*The Witch City: Cadı Şehir ya da Cadılar Şehri, nasıl demek isterseniz. Kasabanın takma adı. Şey gibi bir şey, Venedik'e Maskeler Şehri denmesi gibi? Herneyse, anladınız siz.

OCEAN [Nico di Angelo]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin