Bölüm On Bir: Kanatlar

2.2K 158 48
                                    

Hep yazmak istediğim bölümdü bu :') İyi okumalar! He bu arada bundan sonraki bir iki bölümde Percy -ve doğal olarak Annabeth!- geliyor!!!

"Hey."

"Hey."

Percy, gülümseyerek yanıma oturdu. Tuhaf bir sessizlik vardı etrafta. Ayışığı okyanusa yansıyor, karanlık okyanusu daha masum gösteriyordu. Percy derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı "Bak, Ebony, nasıl hissettiğini biliyorum." Ah cidden mi? Evet, eminim. Percy, surat ifademden ne düşündüğümü anlamış olmalıydı çünkü "Gerçekten," dedi "farklı olmanın ne demek olduğunu biliyorum." Tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Gözlerini belli belirsiz görünen ufka dikerek devam etti. "İlk kampam geldiğimde, senden daha küçüktüm. 12 yaşındaydım daha... Kim olduğumu bilmiyorken beni diğerlerinden farklı yapan disleksi ve DEHB gibi şeylerin normal karşılandığı bir aile bulmuştum kampta... Gerçi o zaman annem kayıp olduğu için bunun benim için çok da önemi yoktu ama yinede... En sonunda normaldim... Tabi bu "normal"liğim çocuğu olmaması gereken Poseidon'un oğlu olduğum belli olana kadar sürdü." Şaşkın şaşkın ona baktım. Demek ki o da... O da normal bir melez değildi. "Ama neden Poseidon'un çocuğu olmamalı ki?" İç çekti ve "Bir... Bir kehanet yüzünden." dedi "Kehanete göre üç büyüklerden birinin çocuğu -yani babam Poseidon, Zeus ya da Hades'in çocuklarından biri- dünyayı yok edecek veya kurtaracakmış. Bunun üzerine babam, Zeus ve Hades çocuk yapmamak üzere bir anlaşma imzalamış. Yemini ilk bozan Zeus olmuş, kızı Thalia eskiden bir ağaçtı ama şu an Artemis'in baş avcısı. Belki görmüşsündür, ters bir günündeydi gerçi. Yemini ikinci kez bozan Poseidon'muş... Yani aslına bakarsan hiç dünyaya gelmemem gerekiyordu." Belki onun için üzülmem falan gerekiyordu ama... Benim gibi birinin olması beni içten içe sevindirmişti. Ama o zaman Nico... "Peki yemini üçüncü kez bozan Hades mi oldu?" Percy bana baktı. Gözleri dolmuştu. "Hayır." dedi titrek bir sesle "Nico ve Bianca yemin bozulmadan önce doğmuşlardı. Bianca, Nico'nun ablasıydı ve sonradan bir avcı oldu. İkisi-"

"İkisi zamanın daha yavaş geçtiği, Lotus Kumarhanesi'nde kaldılar." diye tamamladım Percy'yi. Nico anlatmıştı. Sinirle dudaklarımı ısırdım. Bronz kısımları bir kaç gündür bilenmediğinden körelmişti ama yine de kesti ve dudaklarım kanamaya başladı. Percy, karanlıkta kanımın aktığını görmesin diye başımı öbür tarafa çevirdim. Yani, tamam beni anlıyor olabilirdi ama insanlara güvenmeyecektim artık. Bir kez güvenmiş -yada güvenmeye zorlanmıştım herneyse- ve sonuçlarını görmüştüm. İnsanlar güvenmek... Sevmek... Sonu iyi bitmiyordu.

"Sen nerden biliyorsun bunu?!" dedi şaşkın bir ses tonuyla Percy. Dalgın dalgın "Neyi?" diye cevapladım onu. "Nico ve Bianca'nın Lotus Kumarhanesi'nde kaldığını. Bir kez daha dudağımı ısırdım. Kanama çoktan kesilmişti ve canım yanmıyordu -zaten insanların neden kollarına çizik attığımda bağırdıklarını hiç anlamamışımdır, acımıyor ki!- ama ikinci kez ısırınca daha fena kanamaya başlamıştı. Ağzıma dolan kanları yutttum ve "Nico anlatmıştı." dedim. Percy anladığını belirten bir hareketle başını salladı. "Peki o... Yani, anlattı mı? Şeyi... Şey..." yutkundu ve fısıldadı "Bianca'yı?" Gözlerinden akan sicim gibi yaşlar, sabahın ilk ışıklarıyla parlıyordu. "Evet." dedim duuygusuz bir sesle. Yani, önleyemedi ve öldü. Ne var ki bunda? İçimi kaplayan acımasızlıkla savaşarak Percy'ye kaçamak bir bakış attım. Gözlerinden hala yaşlar akıyordu. "Elinden bir şey gelse eminim yapardın, Percy." dedim yumuşak tutmaya çalıştığım bir ses tonuyla. Gözyaşlarına karşı tahammülüm yoktu. Gözyaşları benim için zayıflık demektir. Percy yutkunup ayağa kalktı ve gözlerini sildi. Bana bakmadan ormana doğru döndü ve yürümeye başladı. "Hey!" diye seslendim ve arkasından koşmaya başladım. Döndü ve kızarmış yeşil gözlerini bana dikti. Gözlerinde derin bir üzüntü vardı. "Kulübem nerde?" diye sordum ona. Percy "Hades kulübesinin üstünde." diye cevapladı beni. "Görürsün zaten." Teşekkür etmeden hızlı adımlarla yürümeye başladım. "Ha, bir de." diye seslendi Percy arkamdan "Nico sana şu ana kadar nasıl davrandı bilmiyorum ama sakın eskisi gibi olmasını bekleme." Şimdi hızlı adımlarla yanımda yürüyordu. "Nico aşırı soğuk bir çocuktur..." diye devam etti "Bir büyünün etkisi altındaydı. Ama şimdi... Seni sevmesini bekleme Ebony. Ya da seninle konuşmasını. Hatta sana bakmasını bile bekleme." Ben zaten bunların hiçbirini beklemiyordum... Değil mi? Hayır, kesinlikle beklediğim bu değildi. Canım yanıyordu, evet. Ama canımın yanmasının sebebi Nico değildi. Ben...Ben gerçekten, gerçekten birini sevmek; birine güvenmek istiyordum ama olmuyordu işte... Yapamıyordum... Annem dışında birini sevmek istiyordum. Anne sevgisini yeterince tadamamıştım ve yanımda birisinin olmasına ihtiyacım vardı... Bu sevgi illa aşk anlamında değildi... Yani birini arkadaş olarak da sevebilirdim. Ama herkesin birbirinim sırtından bıçakladığı bir yerde yetişince... Olmuyordu işte.

OCEAN [Nico di Angelo]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin