İyi gecelerr... Bu gün bölüm biraz gecikti kusura bakmayın. Sizi bekletmeden düzenlemeler yapıp bölümü paylaşıyorum.
Bu arada dört bin üç yüz kelimelik bir bölüm sizi bekliyor yani yazarken ellerim koptu bence bunun karşılığını verirsiniz üstelik bölüm öyle hoşunuza gidecek ki benden söylemesi... Bu bölüm ayrılığa son diyoruz 😉Keyifli okumalar, bol yorumlar...
***
Son günüme kadar,
kalp durana kadar,
aşk mezara kadar
sakın ha
gitme...***
Kapıdan içeri adımını atar atmaz Mihri'nin acı dolu bakışlarıyla karşılaştı Arslan. O bakışların kalbinin bir yerlerinde bir şeyleri titrettiğini hissedebiliyordu. Acı dolu bakışların yüreğine bir ağırlık olduğunun farkındaydı. Buraya gelirken aklında hiçbir şey yoktu. Sadece Mihri'yi görmek istiyordu o kadar. Bundan sonra nasıl bir yol izleyeceğini de şimdi Mihri'ye nasıl davranacağını da bilmiyordu. Şuan bunu kendine dert edemezdi. Sevdiğinin yanında, onun da kendisini sevdiğini öğrendikten sonra kızı ilk görüşünde bunu düşünemezdi.
''Arslan?'' Mihri yatağından ayaklarını uzatıp dolmuş gözlerini kırpıştırdı. Görüntünün gerçekliğinden emin olamıyordu. Birkaç gündür gerçekten çok fazla acı çekmişti. İlaçlar artık ona çok ağır geliyordu. Ve Mihri artık hepsini kaldıramıyordu. Vücudu bir yerde iflas ediyordu.
Hastaneden taburcu olup eve getirildiği akşam başlamıştı bütün bu eziyet. Mihri bir anda kötüleşmişti. Hiçbir şey yiyemiyor, yediklerini de anında çıkarıyordu. Ateşi çok fazla olunca dayanamamışlar getirmişlerdi geri hastaneye. Doktor da uzun bir süre burada kalmasının en doğru olacağını söylemişti. Elden ne gelirdi... Mihri nefret ettiği yere hapsedilmişti yine.
Ama şimdi bir farklılık vardı. Odasına giren adamla gönlünde çiçekler açtığını hissediyordu genç kız. Öyle bir değişimdi ki bu oda bir anda bahar bahçe olmuştu. Gözlerini kısıp tekrar baktı adama. Rüya olsa gerekti yine. Ya da beyninin kendine oynadığı bir oyun... Çünkü Arslan'ın burada olma ihtimali pek yoktu. Mihri'ye göre Arslan geri dönmemek üzere gitmişti. Şimdi burada gördüğü sadece bir hayaldi.
''Arslan?''
İkinci kez seslenişine de cevap alamayınca emin oldu Mihri. Bu kesinlikle Arslan değildi. Öyle olsa koşar sarılırdı ya da bir cevap verirdi. Ama kimin umurundaydı... Gerçek olmasa da Mihri ona gerçek gibi davranacaktı. Hasretini ancak böyle dindirebiliyordu. Bu sahneyi defalarca kez rüyalarında görmüştü. Şimdi gönlünce davranabilirdi. Ona onu sevdiğini bile söyleyebilirdi. Kim ne karışırdı?
Arslan adını sevdiğinin ağzından ikinci kez duyduğunda da cevap veremedi. Verecek bir cevap bulamamıştı. Çünkü giderken ardında bıraktığı Mihri'yle şuan karşısında duran kız arasındaki dağlar kadar farkın içinde yitip gitmişti.Buraya gelinceye kadar aklına her çeşit görüntü getirmişti ama şuan gördükleriyle uzaktan yakından alakası yoktu. Karşısında yaşayan bir ölü görmeyi beklemediği açıktı Arslan'ın. Kim sevdiğini bu halde görmek isterdi ki?
Benliğine dolan ağlama hissini geri gönderdi genç adam. Şuan yapması gereken bir şey varsa o da kesinlikle ağlamak değildi. Güçlü olmalıydı. Güçlü olmalıydı ki karşısındaki kızı güçlü tutmalıydı. Bir şekilde bunu da aşacaklardı. Bunun da üstesinden geleceklerdi. Sonrasında... Sonrasını bilmiyordu... Onu sonra düşünürdü. Önce yalpalayarak kendisine gelmeye çalışan genç kıza gitmeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ VE AY - AH SENDE 2 (TAMAMLANDI)
Aktuelle Literatur''Çok özledim seni.'' Mihri dilini tutamayıp kalbinden konuştu. Zaten onun yanında aklı çalışmıyordu ki! ''Ben de...'' Bir ağabeyin kardeşine verebileceği normal bir cevaptı aslında bu. Ama ne Arslan Mihri'nin ağabeyiydi, ne de Mihri Arslan'ın kı...