Günaydınlar herkese... Gerçi ben bölümü düzenleyip paylaşıncaya kadar öğlen olur ama olsun. Hayırlı cumalar efendim...Yine çok güzel -bence yani- bir bölümle karşınızdayım. Bu bölüm okurken dinlemek isteyenler için bir de şarkı bırakıyorum. Hepimiz onun en az bir şarkısını dinlemişizdir. Dinlemediysek de artık ben vesilesiyle dinlemiş olursunuz. Neşet Baba'dan 'Neredesin Sen?' diyoruz efendim.
Bölüm fırtına öncesi sessizlik gibi bir şey efendim - gerçi çoğunuz bu bölümü kesin felaket diye nitelendireceksiniz ama bence değil- . Hepiniz 'artık kavuşsunlar', 'öğrensinler' falan diyorsunuz ya... Yakındır efendim... Sabredip bekleyelim...
Her zamanki gibi keyifli okumalar, bol yorumlar diyerek aranızdan ayrılıyorum... Kendinize iyi bakın. Haftaya görüşmek üzere...
***
Bunca gamı bunca derdi, Mevlam yalnız bana mı verdi?
Eller muradına erdi, yine cananım gelmedi.
***
Ayaz koridorda gördüğü yüzle adımlarını hızlandırdı. Hava kararmak üzereydi. Şirket çıkışı hastaneye geçmiş Mihri'ye bir bakmak istemişti. Miroğlu ailesi Antep'ten döndükten bu yana iki hafta geçmişti. Mihri hastalığını öğrenmiş ve vakit kaybetmeden tedaviye başlanmıştı. Genç kızın bunu olgunlukla karşılayıp hastalığını hemen kabullendiği söylenemezdi. Zaten Mihri de herkes gibi ilk olarak inkâr aşamasını yaşamıştı fakat elden ne gelirdi...
O acının en son demini çekiyor zannederken aslında hayatta gerçek acılar da olduğunu fark etmişti. Bu iki acıyı da çekmesi pek adil olmasa da işte 'Allah dağına göre kar verir' diye bir laf vardı. Mihri'ye de kaldıramayacağı acılar denk gelmemişti. Zorlanacaktı genç kız... Belki bazen pes bile edecekti ama bu atlatamayacağı güçlüklerden değildi. Mihri'nin güçlü bir kişiliği vardı... Tıpkı annesi gibi...
''Selam.'' Başıyla selam verdi Mahi, Ayaz'a. Ayaz kızın yanına oturdu. ''Nasıl?'' Mihri'yi kast ediyordu.
''Bilmiyorum. İyi gibi.''
''Bir göreyim.'' Ayaz ayaklanınca elinden tutup durdurdu onu Mahi.
''Uyuyor şimdi. İlaç verdiler bu gün. Yorgun düştü.'' Ayaz tekrar yerine oturunca genç kıza baktı birkaç dakika. Başlarına gelen bu olaylara hala inanamıyordu. Mihri günlerdir bir hastalıkla boğuşuyordu. Arslan ortada değildi. Ve Miroğlu ailesi perişandı. Sadece onlar da değildi. Bütün akrabalar da, aileden olmayanlar da...
''Peki sen... Sen nasılsın?'' Asıl merak ettiği buydu aslında Ayaz'ın. Günlerdir nasıl bir yükün altına girdiğine şahit olmuştu gözleriyle Mahi'nin. Ailesini ayakta tutmaya çalışan, her şeye koşandı Mahi... Ahsen ve Yavuz iyi değildi. Agâh herkese her şeye isyan modundaydı. Ve büyük yük Mahi'ye düşüyordu. Hastaneden bir an olsun ayrılmıyor, ablasını yalnız bırakmıyordu.
''Ahsen teyze nerede?'' Yavuz'un bu gün şirkete gittiğini, halletmesi gereken işleri hallettiğini biliyordu.
''Eve yolladım Agâh'la. Kaç gündür uyumuyordu. Dinlenmesi gerek.''
''Senin de dinlenmen gerek Mahi.'' Yorgunluğunu gözlerinden okuyordu Ayaz. Çünkü her zaman parıltılı ışık saçan gözleri sönüktü genç kızın. Kaç gündür adam akıllı bir uyku çekmediğine emindi. ''Selin gelsin bu gece. Sen eve git dinlen. Ben de kalırım. Bir şey olmaz.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ VE AY - AH SENDE 2 (TAMAMLANDI)
General Fiction''Çok özledim seni.'' Mihri dilini tutamayıp kalbinden konuştu. Zaten onun yanında aklı çalışmıyordu ki! ''Ben de...'' Bir ağabeyin kardeşine verebileceği normal bir cevaptı aslında bu. Ama ne Arslan Mihri'nin ağabeyiydi, ne de Mihri Arslan'ın kı...