Günaydınlar efendim... Gerçi ben yazıp paylaşıncaya kadar öğlen olmuş ama olsun. Herkese iyi hafta sonları diliyorum. Elimde olmayan sebeplerden ötürü bölüm gecikti maalesef o sebeple herkesten özür diliyorum. Kapalı bir pazar günü (havanın açık olduğu yerdekiler hariç :) ) dışarı çıkmayıp evde takılanlarınız için güzel vakit geçireceğiniz, okurken de eğleneceğiniz bir bölüm olduğunu düşünüyorum.Umarım bölümü beğenirsiniz. Ve bolca yorum bırakırsınız :DKeyifli okumalar...
***
Yolu uzun bu aşkın, benim gözüm ama yaşlı.
Anlatamadım yaştım, ben baştan yanlıştım...***
Agâh son cümlesini kurup konuşmayı bitirdiğinden beri neredeyse on dakika geçmişti fakat hala kimse konuşmuyordu. Ya da konuşamıyordu. Emin değildi genç adam. Masa sessizlik yemini etmiş gibiydi. Konuşmayı geçmişti kimse bir biriyle göz göze bile gelmiyordu. Masadaki herkes bakışları odaklandığı yerde donup kalmıştı. Yadırgamıyordu hiçbirini. Bu tepkilere kendini hazırlamıştı hazırlamasına ama sessizlik giderek canını sıkıyordu artık.
''Bir şey demeyecek misiniz?'' Sonunda dayanamayıp masaya hitaben konuşmuştu Agâh. Dakikalardır herkesin yüz ifadesini inceleyip düşünce analizi yapmıştı. Daha yapacağı bir şey kalmamıştı artık. Onlara verdiği düre bitmişti. Birinin bir şey söylemesi gerekiyordu.
''Size diyorum. Hey! Konuşmayacak mısınız?'' İkinci tepkisine de ses çıkmayınca sandalyesinden ayağa kalkıp masadan uzaklaşmadan etrafı turlamaya başladı. Mihri kardeşinin bu vurdumduymaz haline inanamıyordu. Böyle hassas bir konuda bu şekilde davranması doğru değildi.
''Söylediklerin öyle hemen herkesin sindirebileceği bir şey değil. Bir de cevap bekliyorsun.''
''Onlara tanıdığım süre bitti. Kaç dakika oldu nefes alan bile yok.''
''Agâh sen iyi misin? Ya da sur şöyle sorayım, az önce anlattıklarının farkında mısın?''
''Evet gayet farkındayım.''
''Hayır, değilsin. Farkında değilsin. Eğer farkında olsaydın bunu yapmazdın. Onlara anlatmazdın. Bunu kaldıramayacaklarını bilirdin.'' Mihri sinirle ellerini saçlarına attı. Başı ağrıyordu.
''Nasıl böyle düşünürsün? Sana inanamıyorum. Eğer ben öğrendiysem bunları bilmek onların da hakkı. Sana anlattım. Sen biliyordun ama onların da bilmeye hakkı olduğunu hiç düşünmedin.''
''Agâh bu öyle bir mesele değil. Bu-''
''Nasıl bir mesele peki? Nasıl?'' Agâh şimdi ablasının karşısına geçmiş yanlarında kimse yokmuş gibi onunla konuşuyordu. Diğerlerini biraz olsun kendine getiren ikili arasındaki tartışmaydı.
''Mihri! Agâh!'' Arslan en sonunda olaya dâhil olması gerektiğini fark ettiğinde sesinin tonunu umursamadan bağırdı. İkiliyi susturunca erkek kardeşine döndü. ''Bütün bunları yapmadan önce bana anlatmalıydın.''
''Sen bize anlattın mı? Bunların hepsini bilirken hiç bize bahsettin mi?'' Bu sefer masadaki şaşkın bakışlar Arslan'ı bulduğunda genç adam ne diyeceğini şaşırdı. Yıllar önce her şeyini bile hatırlayamadığı üstü kapanmış bir yaranın bu gün kanatılması hoşuna gitmemişti.
''Önce sesinin tonuna bir sahip çık!'' Arslan kendisine çıkışan Agâh'ın yüksek çıkan sesi azaltmasını istedi. Karşısında çocuk yoktu. ''Ağabeyinim ben senin!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ VE AY - AH SENDE 2 (TAMAMLANDI)
Ficción General''Çok özledim seni.'' Mihri dilini tutamayıp kalbinden konuştu. Zaten onun yanında aklı çalışmıyordu ki! ''Ben de...'' Bir ağabeyin kardeşine verebileceği normal bir cevaptı aslında bu. Ama ne Arslan Mihri'nin ağabeyiydi, ne de Mihri Arslan'ın kı...