2- İlk

303 66 61
                                    

Fotoğraf : Alp

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Fotoğraf : Alp. (kafamdaki Alp'e en çok benzeyen kişi, oyunculuğuna da hayran olduğum Mehmet Günsür ❤️)
~
Tekrar Merhaba,
İlk bölümü okuduysanız ve burdaysanız lütfen bana fikirlerinizi yazın. Biliyorum henüz hiçbirşey anlamadınız, karmaşık başladı. Hatta bu bölüm başta biraz sakin gelebilir ama bu bölümden sonra heyecan ve macera başlıyor merak etmeyin :) Karakterleri çok yakında tanıyacak ve umuyorum ki çok seveceksiniz :)
~
Uyumaya devam etmeyi istesem de annemin mutfakta çıkardığı sesler gördüğüm ilginç rüyaya dönmemi engelliyordu. Evet garip gelecek biliyorum ama çocukluğumda keşfetmiştim ilk kez, eğer istersem yarım kalan bir rüyaya bir daha uyuduğumda kaldığım yerden devam edebiliyordum.

Rüyama geri dönemeyeceğimi anladığımda yorganı üzerimden atarak ayaklarımla tekmeledim. Çıplak ayaklarıma bir anda gelen serin hava uykumun ve rüyamın son parçalarını da götürdü.

Yataktan kalkıp aynaya doğru yürüdüm. Dün gece saçlarımı örüp yatmıştım. Malesef ben, sabah kalkınca da saçları harika görünen ya da en azından bir taramayla dümdüz ve harika görünen kızlardan olmadım hiçbir zaman.

     Örmediğim zaman sabah kalktığımda, elektriklenmiş, kabarmış, bukleleri karışmış kıvırcık sarı saçlarım oluyordu. Her zaman güzel görünmesi için uğraşmazdım ama bugün yeni bir okula başlayacağım için dağınık saçlarla gitmek istemedim.

     Örgülerimi açtığımda saçlarım istediğim dalgalarla belime doğru hareket ettiler. Saçlarımı kestirmeyeli uzun zaman olmuştu.

    Boynumun sağında, çeneme doğru, kahverengi ve büyük bir doğum lekem vardı. Görüntüsü hoşuma gitmediği için uzun saçlarım lekeyi saklamakta büyük bir başarı gösteriyordu.

     Aynı lekeden annemde de vardı. Onun da çocukluğumdan beri dokunmaktan çok hoşlandığım uzun sarı saçları vardı. Benim aksime onunkiler dümdüz, uzun ipekler gibiydi.

Saçlarıma son dokunuşları yaptıktan sonra ortaya çıkan sonuç hoşuma gitmişti. Ama göz altlarım için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Gece gördüğüm ve net hatırlayamasam da beni çok etkileyen karmaşık ve ilginç rüya yüzünden sık sık uyanmış ve huzursuz bir uyku geçirmiştim.

    Rüyamda hiç görmediğim, ağaçlarla çevrili açıklık bir alan, gözleri kapalı yaşlı bir kadın, garip semboller ve yüzünün kalanını göremediğim ama sürekli beni izleyen bir çift ela göz vardı.

    Ela gözleri ne zaman görsem rüyadan bir şekilde uzaklaşıyor ve terleyerek uyanıyordum. Tekrar rüyaya dönüyor ve yine o gözlerle karşılaşıyordum. Bütün gece bu döngüyle geçtikten sonra en son annem tarafından okula gitmek üzere uyandırılmış ve rüyama geri dönememiştim.

Bugün benim için durum farklıydı. Göz altımdaki morluklar için bir şey bulma amacıyla annemin odasındaki şifonyerin en üst çekmecesine gittim. Annem işe giderken hafif bir makyaj yapardı. Saçlarını topladığı günler doğum lekesini kapatmak için kullandığı kapatıcıyı buldum. O da doğum lekesinden hoşlanmıyordu ama yine de onu kapatmak isteyecek kadar da rahatsız olması garip geliyordu bana. Ben sevmesem de saklamak için özel bir çaba harcamıyordum.

"İpek, ilk günden geç kalan kız mı olmak istiyorsun?" diye sordu kapıya yaslandığı yerden annem. Ne zamandır beni izliyordu bilmiyorum.

"Üzgünüm annecim, kötü bir gece geçirdim." Annemin yüzündeki endişeyi görünce hemen ekledim; "Endişelenme, sadece ilk gün korkusu."

Annem her zaman çok evhamlı bir kadındı. Üstüme o kadar düşerdi ki bazen bunaltırdı beni. Ama ben doğmadan önce bir bebeğini kaybettikten sonra kim onu suçlayabilirdi ki? Bana kardeşimden pek söz etmezdi. Kimseye etmezdi. Ben de sormazdım üzmek istemezdim onu.

"Çabucak kahvaltını et, sonra çıkalım. Bugün okulda ilk günü olan bir sen değilsin." Dedi annem beni saçlarımdan öptükten sonra.

Kendi derdimden annemi unutmuştum, annem araştırma görevlisiydi ve bugün o da üniversitede işe başlayacaktı. Annem Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri bölümünde bir tez üzerinde çalışıyor aynı zamanda derslere giriyordu.

    Babam ise arkeologdu. Bu yüzden evimizde tablolar, heykeller, eski kitaplar ve el yazmaları bulunurdu.

Annem ile kahvaltımızı aceleyle yapıp, şehirden biraz uzaktaki yeni okulumuza doğru yola çıktık. Yol boyunca ikimiz de neşeli olmaya çalışsak da, gergin olduğumuzu birbirimizden saklayamıyorduk.

   Annem ne zaman gergin olsa araba kullanırken parmaklarıyla direksiyonda ritim tutardı. Ben de tırnaklarımı kemirirdim. Evet çok kötü bir alışkanlıktı ama defalarca kendimi bu konuda durdurmaya çalışsam da başka türlü atamıyordum gerginliğimi üzerimden.

Zeytin ağaçlarının iki yanda sıralandığı yoldan geçerken çevreye baktım. Taşınalı bir hafta olmuştu. Çok fazla çıkıp gezememiştim ama ev için alışveriş yaparken gördüğüm kadarıyla, sıcak ve küçük bir şehirdi burası. Çoğu zeytin ağacı olmakla birlikte, yol kenarlarında ve şehir dışında ağaç sıraları vardı. Bütün alışverişi yapabileceğiniz, mağazaların bulunduğu upuzun bir caddesi vardı. Bulvar diyordu burada yaşayanlar bu caddeye.

    Üniversite ise çevresinde pek yapı bulunmayan, ağaç tarlalarının içinde, yeni kurulan bir kampüstü.

Aydın'da doğup büyümüş zengin bir adam yurtdışında uzun süre çalışıp, akademik başarılara imza attıktan sonra ülkesine geri dönüp memleketinde bu üniversiteyi kurmuştu. Özel Vakıf Üniversitesi olmasına karşın, puanlarından da belli olacağı üzere Türkiye'nin en iyi ve en başarılı öğrencilerini okutmayı hedefliyordu. Benim puanım da tam burs alabilmemi sağlayacak kadar yüksekti.

Okula geldiğimizde annem öğretim görevlileri için ayrılmış alana park etti. Arabadan inip arka koltuğa koyduğu kalın dosyaları kucağına aldı.

"Yardım etmemi ister misin anne? O dosyalar çok ağır gözüküyor."

"Okuldaki ilk gününde okula annesiyle gelmiş kız imajı vermek istiyor musun?" dedi gülümseyerek. "Sorun değil ben hallederim. Hadi sen git ve ders programını belirle."

    Ben de öbür tarafa doğru rektörlük binası önündeki oryantasyon alanını bulmak için yürümeye başladım. Dün gece üniversitenin sitesinden kampüsün haritasına bakarak, alan çok büyük olduğu için binaları ezberlemeye çalışmıştık. Ama gerginlikten aklımdan tamamen uçup gitmişti.

   Harika, şimdi de kaybolan kız olmuştum.

KozaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin