13- Geçmiş

102 28 7
                                    

Haftasonunu ailemle Aydın'ı gezerek geçirdik. Bu şehri iyice sevmeye başlamıştım.

   Sakin bir iklimi, iyi insanları vardı. Küçük bir şehir olduğu için herkes birbirini tanıyor, sokakta ayaküstü durup muhabbet ediyorlardı.

   O kadar şehir değiştirdikten sonra nasıl buraya geldiğimizi düşündüm.

       Üniversite için tercihlerimi yapacağım zaman hep İstanbul vardı kafamda. Hem istediğim Genetik bölümü için en iyi üniversiteler İstanbul'daydı. Ve tercih ettiğim her üniversiteye girebilecek bir puan almıştım.

Ama babamın farklı planları vardı. Tercihlerimi yapacağım akşam, yine ailece bir önceki yaşadığımız şehrin en güzel yerindeki evimizin balkonundaki masamıza oturmuş yemek yiyorduk. Balkonumuz Şanlıurfa'ya tepeden bakan, harika bir manzaraya sahipti. 3 yıl önce İngiltere'den taşınmıştık buraya. Babam Göbeklitepe adı verilen ve tarihin en eski yapısı olduğu kabul edilen kazıda görevlendirilmişti. Daha önce İngiltere'de Stonehenge üzerinde çalışmış, yazdığı makale ve kitaplarla ödül almıştı. Defalarca Türkiye'den çağrılmasına karşın hep reddetmiş, ama Göbeklitepe onu cezbetmişti.

Böylelikle yıllar sonra Türkiye'ye geri dönmüş, Şanlıurfada hepimizin hayatını değiştirecek o kararın alındığı balkonda oturuyorduk.

Annem bu önemli akşamın şerefine en sevdiği şaraptan çıkarmıştı. Çocukluğumdan beri ailemi ne zaman düşünsem, önemli bir şeyi kutlayacağımız akşamlarda annemle babamın ellerinde şarap kadehleri dans edip şarkı söyleyerek evin içinde dönmeleri geliyor gözümün önüne. Hep mutlu, huzurlu ve aşık bir ailede büyütmüşlerdi beni. Ama o akşam ilk defa benim gözümün önünde kavga edişlerini, kırılan kadehleri görmüştüm.

Akşam güzel başlamıştı ama babamın üzerinde bir durgunluk vardı. Annem fark etmişti fakat üstüne gitmiyordu. Babam bütün akşam sustuktan sonra tam sofra toplanacakken cesaretini toplayıp,

          "Taşınmamız gerek." Demişti. Kısa bir sessizlik oldu. Ama bu konuşmayı daha önce defalarca yapmıştık. Zaten sürekli taşınıyorduk. O yüzden, sadece kafamızı sallayıp nereye taşınacağımızı söylemesi için konuşmasına devam etmesini bekledik.


       "Aydın'a taşınıyoruz." Dedi, annemin gözlerinin içine bakarak.
   
Benim için diğer şehirlerden bir farkı olmadığı için annem elindeki kadehi atıp babama bağırmaya başladığında hem kafam karışmış hem de korkmuştum. Babam odama gitmemi rica ettikten sonra, bağrışmaları uzun süre devam etti. Normalde hiç gizlice dinleme alışkanlığım olmamasına rağmen, annemle babamı ilk defa bu şekilde kavga ederken gördüğüm için, Aydın'a taşınacak olmamızın neden bu kadar sorun olduğunu anlamak için kapının aralığından dinlemeye başladım.

        "Bir karar almıştık. Bunca yıl seninle hiç sorgulamadan şehirden şehire, ülkeden ülkeye her istediğin yere geldim. Bir sebebimiz vardı. Şimdi kalkmış bana yıllar önce kaçtığımız şehre geri döneceğimizi mi söylüyorsun? Hem de kızımıza rağmen?" diye bağırmaya devam etti annem.

Ağlamıyordu ama sesinin çatallaşmasından, boğazından gelen seslerden ve bazı kelimelerde sesinin zor çıkmasından ağlamak üzere olduğunu anlamıştım. 

      "Ne kadar kaçarsak kaçalım her şey dönüp dolaşıp oraya bağlanıyor. Yıllardır araştırıyorum. Çok önemli bir bilgiye ulaşmak üzereyim ama bunu oraya gitmeden yapamam. Eski hayatımıza geri dönecek değiliz. Kimseyle tekrar iletişime geçmeyi düşünmüyorum. Uzun süre orda kalmamızı da planlamıyorum. Herkes bizi unutmuştur. Ve böyle olmaya da devam etmesinden yanayım. Orada hiç kimseyi tanımıyormuşuz gibi yaşayabiliriz. Zaten herkes farklı şehirlere dağıldı. Kızımızı her şeyden uzak büyütebiliriz." Derken sesi fısıltı halini almıştı babamın.

     O yüzden doğru duyduğumdan emin olamadım. Sonuçta bütün bunlarla ne ilgim olabilirdi ki benim? Orayı hiç hatırlamıyordum. Orada yaşayan kimseyi tanımıyordum. Kendimi bildim bileli hiç akrabamız bile olmamıştı.

      "Seni tanıyamıyorum Eren. Sırf meslek aşkın için kızımızı tehlikeye atmazdın sen. Seni tanıyamıyorum.." Ve annem gözyaşlarını daha fazla tutamamıştı.

       "Tabi ki kızımızı tehlikeye atmıyorum Derya. Her şeyi onun için yapıyorum. Sürekli taşınmaktan ne kadar mutsuz olduğunu biliyorsun. Onu korumaya çalışırken mutsuz ediyoruz. Belki de kaçmak yerine, annen tarafından söylenmiş birkaç cümleye bu kadar körü körüne inanıp kaçmamalıyız. İşin aslını öğrenirsek, gerçekleri öğrenirsek-" babamın cümlesi yine annemin bağırmasıyla bölündü.

      "Yine mi en başa dönüyoruz? Bunu daha önce de tartıştık. Evet benim de aklımda soru işaretleri var ama buna inanmıştık. En azından doğru olması ihtimali için bile kızımız adına herşeyi bırakmayı kabul etmiştik. Ne değişti?"

     "Oraya gidersek cevapları bulacağıma inanıyorum. O zamana kadar sana verecek cevabım yok. Ama lütfen bana güven. "

    Babam tartışmayı bitirdiğini ilan edercesine bana seslendi ve yanlarına çağırdı. Onları duyduğumu anlamasınlar diye hemen cevap vermedim.

Odamda bir süre oyalandıktan sonra salona gittiğimde annem yerdeki cam kırıklarını topluyor babam da kafasını ellerinin arasına almış koltukta oturuyordu. Kafasını kaldırıp baktığında ilk defa o an yaşlandığını farkettim. Belki de bu akşam aldığı karar sebep olmuştu böyle gözükmesine. Göz altları morarmış, normalde sadece gülerken ortaya çıkan göz kenarlarındaki kırışıklıklar kalıcı bir şekilde yayılmıştı şakaklarına doğru.

     "Bugüne kadar seni peşimizde oradan oraya sürükledik biliyorum. Ve bunun için çok üzgünüm kızım. Hatta bana kızacaksın ama yine de senden bunu istemek zorundayım. Tercih yaparken sadece Aydın'ı yazmanı istiyorum."
  
  
   Babamın cümlesi karnımın aniden kasılmasına neden oldu. Aslında bu noktada bağırıp çağırıp hayatımı mahvedeceklerini söylemem gerekiyordu ama babamın gözlerindeki bir şey bunu yapmamı engelledi. Benden bunu sadece istemiyordu. Buna ihtiyacı vardı. Hayatında ilk defa gözlerime yalvarırcasına bakıyordu. O yüzden kızamadım.

      "Baba yıllardır çok çalıştım. Normalde yurtdışında okumak isterken sizin için Türkiye'ye geldim. Ve istediğim bölüm en iyi İstanbul'daki üniversitelerde var. Aydın'da Genetik bölümü var mı onu bile bilmiyorum. Olsa bile kariyerim için en iyi seçenek olmayacağı kesin. Bunu bir şekilde çözemez miyiz? Artık 18 yaşındayım. Yalnız yaşayabilirim. Hemen hayır demeyin lütfen. İsterseniz her hafta sonu yanınıza gelirim söz veriyorum. Ama lütfen bir düşünün." Diye yalvardım bir mucize olmasını umarak.
Ama daha bunları söylerken bile imkansız olduğunun farkındaydım.
 
    Annem ve babam her zaman bana karşı çok korumacı olmuşlardı. Onlardan ayrı bir gün bile bir yere gitmeme izin vermemişlerken birbirine bu kadar uzak iki ayrı şehirde yaşamamıza izin vermelerinin yolu yoktu biliyordum.

İşte böylece, aslında ait olduğum yerdeydim ve ailemin benden sakladığı şeyleri çok yakın bir zamanda öğrenecektim.

KozaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin