23- Normal

96 20 14
                                    

Günler hep aynı düzende geçmişti. Her ne kadar ben aksini yapmak istesem de annem okula gitmem gerektiğini düşündüğü için sabahları okula gidiyor, dersler biter bitmez hastaneye annemin yanına koşuyordum. Babamın yanına yoğun bakıma sadece bir kere girebilmiştim onda da uyuyordu.

Her akşam bir arkadaşım gelip hastanede yanımda kalıyordu. Bunun için onlara minnettardım. Alp de sık sık geliyordu ama annemin ona karşı olan tavrı yüzünden uzun kalmıyordu. Geldiği ve yanımda olduğu o kısa zamanlarda hastanenin bahçesinde yalnız kalabileceğimiz bir yere gidip saatlerce sarılarak el ele oturuyorduk. Birbirimizin sırrı gibi olmuştuk, bu beni hem rahatsız ediyor hem de heyecanlandırıyordu.

Sonunda babamın yoğun bakımdan çıkıp odaya alınacağı gün geldiğinde çok mutluydum. Sabah duş alıp hazırlandım, babamın bana yıllar önce doğum günümde aldığı ve çok sevdiği yeşil elbisemi giydim. Babam bu elbisenin gözlerime çok yakıştığını söylerdi hep. Evimizin bulunduğu sokağın girişindeki çiçekçiden papatyalar aldım ve hastaneye gitmek için minibüs durağına gittiğimde telefonum çaldı.

Çantamın içinde zorlukla bulduktan sonra telefonu elime alıp ekrana baktım. Alp'in ismini gördüğümde kalbim yine coşkuyla atmaya başladı. "Efendim?"

"Nerdesin Defne'm? Evden çıktın mı?" Alp'in bana bu şekilde hitap etmesine bayılıyordum. Sesimi normal tutmaya çalışarak "Evet duraktayım, hastaneye gidiyorum."

"Orada bekle, hemen geliyorum." diyip kapattığında ağzım açık kaldım. Benimle mi geliyordu yani?

Çok beklemem gerekmedi. Kısa bir süre sonra Ford Ranger önümde durup camı açıldığında o aşık olduğum yüzün bana gülümsediğini görünce ben de ona gülümsedim. Hemen kapıyı açıp yan koltuğa oturduğumda beni kendine çekip sarıldı, yüzünü saçlarıma gömdü. "Çok güzel kokuyorsun Defne'm. Elindeki çiçekler senin yanında sönük kalıyor."

Yine yapmıştı işte. En endişeli, kötü anımda bile yüzümü güldürüp bana kendimi iyi hissettirebiliyordu. "Benimle geldiğin için teşekkür ederim."

"Başka nerede olabilirim? Bugün senin için önemli bir gün ve ben her zaman yanındayım, bunu unutma." dediğinde sevgim kalbimden taşacak gibi oldu. Bu kez onu kendime çekip sarılma sırası bendeydi. Bu sarılmalar bana hiç yetmiyordu. Daha fazlasını istiyordum, onunla hep daha fazlasını.

Yol boyunca elimi hiç bırakmadı. Hastaneye adım attığımızda da hala elimi tutuyordu ama girişteki danışmadan babamın oda numarasını öğrenip bulunduğu kata çıktığımızda yavaşça elimi bıraktı. Dönüp ona baktığımda bana anlayışla gülümsedi. Can konusunda kararım hoşuna gitmese de beni anlıyordu. Bu kadar harika bir insanı nasıl oldu da kazanabilmiştim? Öyle yakışıklı, öyle iyi kalpliydi ki onu hakettiğimden emin değildim.

Babama ait olduğu söylenen odanın önüne geldiğimde başımı kaldırıp üstünde yazan numaraya baktım. 303 nolu oda. İşte burasıydı. Endişeyle içimi çektiğinde Alp elini sırtıma koyarak bana destek oldu. Babamı görmek için haftalarca bekledikten sonra şimdi onunla yüzleşmeye korkuyordum. Beni affetmemesinden, gözlerinde hayal kırıklığı görmekten.

Yine de uzanıp kapıyı açtım. Babamın yatağı duvarın öbür tarafında kaldığı için benim geldiğimi görmemişlerdi. Sadece yatağın ayak ucunda duran iki polisi görüyordum.

"Kendinizi daha iyi hissettiğinizde merkezde tekrar ifadenizi alacağız. Anlattıklarınıza göre bu normal bir kazaya benzemiyor. Geçen gün size geldiğini söylediğiniz notta ne yazıyordu?" Polislerden uzun boylu olan elindeki bir deftere bir şeyler yazıyordu. Cevabı duymak için başını kaldırıp yatağa doğru baktı.

KozaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin