19- Çifte buluşma

87 20 22
                                    


Kafamı kaldırıp baktığımda Can'ı gördüm. Yanıma oturup bana sarıldı ve ben ona az önce yaşadığım her şeyi anlatırken şefkatle sırtımı ritmik hareketlerle sıvazladı. "İstersen bu akşam oraya gitmek zorunda değiliz. Kendini iyi hissetmiyorsan yani."

     Kafamı kaldırıp sulu gözlerle Can'a baktım. "Artık eve geri dönemem."

     "Hadi o zaman bana gidiyoruz. Babam ve annem zaten politik bir gezi için şehir dışındalar ve evde en son gezilerinden getirdikleri 100 yıllık bir şarap var."

     Mine Can'ın babasının belediye başkanı olduğundan bahsetmişti. Muhtemelen çok fazla iş gezisine çıkıyorlardı. O yüzden mi acaba oğullarının tercihlerini asla anlamamışlardı? Belki de bu akşam beraber şarap içerken o da bana içini açardı. Bilmiyormuş gibi yapmak çok zordu. Ben de ona yardım etmek, derdini paylaşmak istiyordum.

     Teklifini kabul edip arabasının sağ koltuğuna oturduğumda telefonum çalmaya başladı. Annem ve babam olduğunu düşünüp telefonu tamamen kapatmak için elime aldığında arayanın Mine olduğunu gördüm.

"Alo Defne nerdesiniz?"

"Mine ben gelemiyorum. Çok kötü şeyler oldu. Can da benimle. Yarın anlatırım. Size iyi eğlenceler." Umarım bana çok kızmazdı.

"Defne ben çoktan geldim, Berrak gelemiyormuş ailesi ile ilgili önemli bir işi çıkmış. Beni burada tek başıma bırakmayın ne olur. Siz gelirseniz bir bahane bulur hep beraber hemen kalkarız. Hem ben de senin yanında olmak istiyorum."

Mine'ye hayır demek çok zordu. Ben de onun yanımda olmasını istiyordum. Oraya gidince Yağız'a iyi hissetmediğimi söyleyip ayrılabilirdik. "Tamam Mine birazdan orada oluruz."

Mine'nin derin bir oh çektiğini duydum. "Çok teşekkürler Defne, sen en iyisisin!"

Telefonu kapatıp bakışlarımı bana beklentiyle bakan Can'a çevirdim. "Sanırım ana konuyu anladın?"

"Merak etme, Mine'ye ben de hayır diyemiyorum. Zamanla alışırsın." dedikten sonra gönderilen konuma tıklayıp yol tarifini açtı. Benim evime sadece 10 dakika mesafedeydi. Zaten Aydın küçücük bir yerdi. Bir ucundan bir ucuna 15 dakikada gidebiliyordunuz.

Yağız'ın evine yaklaşırken Mine'nin söylediği diğer şeyi yeni idrak ettim. Berrak yoktu. Yani Alp bu akşam onu almaya gitmemişti. Yağız'larda onunla aramızda Berrak olmayacaktı. Bir an için içimde küçük bir umut belirmişti ki İdil'in de davetli olduğunu hatırladım. Bu akşam Alp'in yanına yaklaşmamam için her şeyi yapardı. Zaten hemen kaçacağız diye hatırlattım kendime. Alp yalnız olsa bile farketmezdi.

Sonunda navigasyon adrese vardığımızı söylediğinde iki katlı villa tipi bahçeli evlerin olduğu bir sokaktaydık. Yağız'ın ailesinin durumu iyi olmalıydı. Can arabayı kitledikten sonra demir kapının önüne gelip zile bastık. Kapıda dikkat köpek var yazısı dikkatimi çekti. Köpekleri severdim ama bu uyarı asıldığında genelde içerideki köpekler insan sevmiyor olurdu.

Can'ın arkasından temkinli bir şekilde bahçeye girdiğimde sağ tarafımdan bir havlama sesi ve karanlıktan bize doğru gelen bir şekil gördüğümde çığlık atıp Can'ın arkasına geçip koluna yapıştım. O da güven verircesine elimi tutup daha da önüme doğru geçti.

Sonunda yakınımıza geldiğinde bunun jack russell cinsi küçük bir köpek olduğunu farkettim. Kuyruğunu oyuncu bir şekilde sallıyor, zıplayarak Can'ın üstüne atlamaya çalışıyordu. Can kahkaha atmaya başlayınca aynı anda arkamdan da kahkaha sesleri geldi. Mine ve Yağız karınlarını tutarak gülüyorlardı. Alp gülmese de onun da yüzünde de eğlenir bir ifade vardı.

KozaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin